Milletvekili Gülüm: Yargı paketi tecavüz faillerini koruyacak

  • kadın
  • 09:14 16 Temmuz 2021
  • |
img

İSTANBUL - Kadınlara yönelik şiddette “somut delil” arama şartıyla kadın ve çocuk beyanlarının esas alınmayacağına dikkati çeken milletvekili Züleyha Gülüm, paketin tecavüz faillerinin koruyacağını söyledi.

Meclis Genel Kurulu’na getirilen ve kamuoyunda “4’üncü yargı paketi” olarak bilinen 27 maddelik “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, hiçbir değişiklik yapılmadan 8 Temmuz’da kabul edildi. Kabul edilen maddeler arasında yer alan katalog suçlar olarak bilinen cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi suçlarda “somut delil” arama şartına tepki gösteren kadınlar, yasanın tecavüz failleri ve erkeği aklamaya yönelik olduğuna dikkat çekti. 
 
İktidarın İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi protestoları karşısında zor durumda kalarak böylesi bir düzenlemeye gittiğini belirten Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, yasa teklifinin kamuoyuna lanse edildiği gibi olmadığını söyledi. Gülüm, düzenlemeyle kadın ve çocuk beyanının “somut delil” olarak kabul edilmemesinin aleyhte bir düzenleme olduğuna işaret etti. 
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 
 
Paketin kadına yönelik şiddeti önleme iddiasıyla kamuoyuna sunulduğunu ve Genel Kurul’dan bu şekilde geçtiğini ifade eden Gülüm, ancak durumun tam tersi olduğunu kaydetti. Paketle birlikte tutuklama koşullarının zorlaştırıldığını dile getiren Gülüm, “İktidar kadına dönük şiddete sıfır tolerans demesine rağmen İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdı. Sözleşme, hükümlükleri olan bir sözleşme ve sadece yargıya taşınma sırasında değil, yargıdan önce de bu şiddetin önüne geçebilecek bir takım yükümlülükler getiriyordu. Eğer kadına, çocuklara ve her kesime şiddetin olmasını istemiyorsanız, niye bu sözleşmeden çıkıyorsunuz. Bu çelişki değil mi?” diye sordu.
 
TECAVÜZCÜLER AKLANACAK
 
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı toplumsal tepkinin iktidarın “Biz şiddete karşıyız. Bunu engellemek için de yasa da çıkarıyoruz” algısı yaratmak için paketi geçirdiğini dile getiren Gülüm, “Kadınlar açısından bakarsak, şöyle bir sorun var; Şimdi lehe düzenleme varmış gibi sundu ama ‘somut delil’ diye bir şey getirdi. Katalog suçlarda zaten böyle bir durum var. Öte yandan kadınlar ve çocuklara yönelik suçlarda somut delil arayın demek, asılında tutuklama vermeyin demektir. Neden? Cinsel istismar ve saldırı gibi suçlarda mağdur her zaman hemen gidip suç duyurusunda bulunmuyor. Dolayısıyla fiziki deliler ortadan kalkar. Yıllar sonra yapılan şikayetlerde somut delil arayın dediğin vakit bu kadınların, çocukların aleyhine dönecektir. Tecavüzcüler tutuklanmayacak demektir” diye belirtti.
 
KADIN GÖRÜNMÜYOR
 
Öldürme, yaralama şiddet ve hürriyeti tehdit suçlarının boşanmış eşe karşı işlenmiş olması halinde ağırlaştırılmış hükümlerin uygulanacağını belirten Gülüm, ancak bunun yetersiz olduğunu söyledi. Gülüm, devamında şunları söyledi: “Bu olumlu bir durum olarak görülebilir ancak burada iki türlü sorun ortaya çıkıyor. Kadınlar sadece evli olduğu kişiler tarafından şiddete maruz kalmıyor. Komşusu tarafından şiddete uğruyor. Arkadaşlık teklifi reddettiği için şiddette uğruyor. İmam nikahlıyken öldürülüyor. Sevgiliyken öldürülüyor. Hatta sokakta yürürken öldürülüyor. Hatta şu çok açık değil mi; biz kadın olduğumuz için öldürülüyoruz. İtaat etmediğimiz için öldürülüyoruz. Makbul kadınlar sınırına girmediğimiz için öldürülüyoruz. Kadın kimliğimizden dolayı öldürülüyoruz. Sadece boşanmış eş olarak ele alınması aslında kadını görmemektir.”
 
POLİTİK SUÇ 
 
Bu duruma “Kadın tanımlanması” getirilmesi gerektiği yönünde itirazda bulunduklarını ancak kabul edilmediğini aktaran Gülüm, “Özel olarak ele alınmalıdır. Çünkü kaynağını bir sistemden alıyor. Bireysel değil, politik suçtur. Bir de şiddete uğrayan ve hayatları söz konusu olduğunda kendilerini savunan kadınlara da ağır cezalar gelecek. Devlet korusa, kendini savunmak zorunda kalmayacak. Ancak devlet kadını savunmuyor. Erkek yargı kadınlara meşru müdafaa hakkı uygulamıyor. Yani hayatını kurtarmak için öldürdüğünü kabul etmiyor. Ya da haksız tahrik hükümlerini uygulayıp indirim yapmıyor kadınlar olunca. Erkeler olunca uygulayan bu iktidar yargısı, kadınlar olunca hayır deyip en ağır cezayı veriyor. Yani iyi bir düzenleme yapıyorum derken bile birçok noktada aleyhte düzenleme yapıyor” şeklinde konuştu.
 
KADIN DÜŞMANI POLİTİKALAR 
 
AKP’nin kadın düşmanı politikalarını sürdürdüğünü ifade eden Gülüm, “Bu çok net. ‘Ne kadar kadına yönelik şiddette sıfır tolerans’ deseler de yargı uygulamalarıyla, nasıl o kamu görevlilerinin korunduğunu, jandarmayı, polisi nasıl koruduklarını çok iyi biliyoruz. En açık örneğinde Musa Orhan’ı nasıl koruduklarını çok iyi biliyoruz. Nasıl cezasızlıkla ödüllendirildiklerini çok iyi biliyoruz. Sadece bunun üstünü kapatmaya çalışıyorlar. En yakın olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Bununla iktidarın uluslararası sözleşmeleri uygulamayan yerde durduğunu görüyoruz” dedi. 
 
ADLİ KONTROL TOPLUMA UYGULANDI 
 
Pakette yer alan adli kontrol düzenlemesine de değinen Gülüm, ev hapsinin hukukta olmadığını, ayrıca imzayla kontrol altında tutma düzenlemesinin 7 yılla sabitlendirildiğini söyledi. Gülüm, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ev hapsi ilk başlarda kadına yönelik şiddeti önlemek için erkeklere uygulanacaktı. Ancak kelepçeler toplumsal muhalefete döndü, yani hakkını arayanlara takılmaya başlandı. Ev hapsi kendi başına hukuksuz. Bir imzayla ev hapsi verilen bir ülkede yaşıyoruz. İktidar hep şunu yapıyor; ilk önce hukuku çiğneyen uygulamaları uyguluyor, sonra da küçük bir düzenleme yapıyor ve ‘iyi bir şey yaptım’ diyor.”
 
TÜRKİYE AÇIK CEZAEVİ
 
Binlerce kişinin adli kontrol uygulamasıyla denetim altına alındığına dikkat çeken Gülüm, “Ülkede adli kontrol uygulaması verilmeyen kimse yok. Bunu öyle yaygınlaştırdılar ki toplumu ev hapisleriyle bir nevi Türkiye’yi açık cezaevine çevirdiler. İçeri atmıyor ama kendi otokontrol sistemleriyle toplumsal muhalefet içinde yer almasını, bir örgütlülük içinde yer almasını ve siyaset yapmasının önünü kapatıyor. Aslında bir tür tecridi topluma yayan politika izliyor. Bunları da normalmiş ve meşru gibi gösteriyor. Bir insanı 7 yıl boyunca imza altında tutmak, yurt dışı yasağı ile hareket alanını sınırlandırmak insan haklarına ve özgürlüklerin temel alma meselesine aykırıdır. Tüm bunlar ortadayken, lehe gibi göstermelerine rağmen aleyhe bir düzenleme olduğu açıktır” ifadelerini kullandı. 
 
MA / Mehmet Aslan