Fransa CADA görevlisi: Sözleşme için mülteci dernekleri bir araya gelmeli

img
ANKARA - Göçmen ve mülteci kadınları için de koruma sağlayan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin “üzücü bir gerileme” olduğunu ifade eden Fransa CADA Sosyal Hizmet Görevlisi Emine Kılıç, göçmen derneklerinin bir araya gelerek sözleşmeyi savunmaları gerektiğini söyledi.
 
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine tepkiler devam ederken, kadınlar bu karardan vazgeçilmesi için sokakları terk etmiyor. 
 
MÜLTECİ KADINLAR 
 
Kadınlar için hayati öneme sahip sözleşme, Türkiye’de yaşayan mülteci kadınları da koruyor. Sözleşmenin 7’nci bölümü “Göç ve İltica” başlığını taşırken, bu bölümde sıralanan 59, 60 ve 61'inci maddeler mülteci kadınları şiddetten koruyan, onlara statü sağlayan hükümler getiriyor. Sözleşmenin imzalandığı 2011 yılından önce ise, mülteci haklarını da kapsayan 1951 Cenevre Sözleşmesi vardı. Cenevre Sözleşmesi, ülkelerin mülteciliğe kabulde “kadına şiddet” gerekçesi taraf devletlerin takdirine bırakılıyordu. 
 
İstanbul Sözleşmesi ile birlikte taraf devletler, Cenevre Sözleşmesi’ni “Toplumsal cinsiyet farklılıklarına duyarlı” bir biçimde yorumlamak zorunda kaldı. İstanbul Sözleşmesi ile beraber toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemleri “zulüm” kategorisinde değerlendirildi. Zulme uğrayan ya da uğramaktan korkan sığınmacı kadınlara, LGBTİ+ bireylere ve cinsel yönelimlerinden dolayı şiddete uğrayan insanlara “mülteci statüsü” verilmesi zorunlu hale getirildi.
 
Fransa’da bulunan Sığınma Başvurusunda Bulunanlar için Konaklama Merkezi (Centre d’accueil Pour Demandeurs d’asile: CADA) Sosyal Hizmet Görevlisi Emine Kılıç, İstanbul Sözleşmesi’nin mülteci kadınlar için önemine değinerek, sözleşmenin feshedilmesinin Türkiye için “gerileme” olduğunu söyledi.   
 
TÜRKİYE’NİN SORUMLULUĞU 
 
Türkiye’de çok sayıda mültecinin yaşadığını belirten Kılıç, “İster sadece geçiş yapmak için ülkeye gelen göçmenler olsun, ister ülkemizde kalanlar olsun farketmez, Türkiye onlara tıpkı kendi yurttaşları gibi davranmalı ve insan hakları garanti altına almalıdır. Bu hakların güvence altına alınması Türkiye gibi bir ülke için önemli ve koruması gereken ciddi bir sorumluluktur. Eğer yapamazsak, bu insanları mağdur eden o ülkelerle aramızda ne gibi bir fark olacak? Her birimiz korunduğumuzu hissedebilmeliyiz ve bu güçlü bir adalet gerektirir” dedi.
 
ŞİKAYETTE BULUNAMIYORLAR 
 
Kadın olmanın zorlukları yanında, mülteci kadınların çok daha fazla sorunla karşı karşıya olduğunu belirten Kılıç, “Mülteci kadınlar, ülkelerinde yaşadıkları travmaların yanı sıra, sürgün sırasında sıklıkla dehşetle karşı karşıya kalmaktadır. Birçoğu, şiddet, tecavüz, fuhuşa zorlanmak gibi aşağılayıcı ve insanlık dışı muameleye maruz kalıyor. Çoğumuz biliyoruz ki, mağdurlar bazen şikayette bulunmakta zorluk çekerler. Ne yazık ki, bu hala çok sık görülen bir durumdur” ifadelerini kulandı.
 
KADINLARIN KAYGILARI 
 
Mülteci ve göçmen kadınların haklarını bilme konusunda da zayıf olduğunu belirten Kılıç, bir tecrübesini şu sözlerle anlattı: “Mülteci kadınlar yaşadıkları bir olay karşısında şikayette bulunmaları daha da kötü bir durum olabilir çünkü kendilerine ait olmayan, aynı dili konuşmadıkları veya aynı kültürü paylaşmadıkları bir ülkede korkuyor olabilirler. Üstelik kadın haklarının bulunmadığı ülkelerden geldikleri için, haklarının olduğunu bilmeleri bazen zordur. Avrupa'da tecavüze uğrayan Fildişili mülteci kadın bana ‘Bizim oralarda bir kadın ölümüne acı çekse bile şikayet etmeye hakkı yok. Onu öldürürler. İlk başta da ailesi. Burada hayatta kalıyorum, bu benim için yeterli. Üstelik ben burada sadece bir mülteciyim, nasıl şikayette bulunabilirim? Bir yabancıyı dinleyecekler mi?’ demişti. Bu, pek çok örnekten sadece bir tanesidir. Kadın ve insan haklarının ne olduğunu onlara bildirmek bizim en onurlu görevimizdir.”
 
ÜZÜCÜ GERİLEME
 
Kılıç, mülteci ve göçmen kadınlara en başta korunabileceklerini hissettirmek için İstanbul Sözleşmesi’nin önemli bir yerde olduğuna dikkati çekerek, “Gelişmiş bir ülke olarak, onlara tüm bunların norm olmadığını öğretmeyi ve onlara korunabilecekleri hissini sunmayı insanlık namına borçluyuz. Onlara eşit olduğumuzu ve bu korkuları işlemeye cesaret eden herkesin cezalandırılması gerektiğini söylemeliyiz. Bunun için de güçlü yasalar ve sözleşmeler gereklidir. Bu yüzden, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak üzücü bir gerileme. Ütopik yanım, kendi yasalları içinde daha iyisini yaratmak için bu anlaşmadan çekildiğini umut ediyor. Diğer gerçekçi tarafım, beni neler olacağı konusunda endişelendiriyor” ifadelerini kullandı.
 
MÜLTECİ KADINLARI KİM SAVUNACAK? 
 
Kılıç, İstanbul Sözleşmesi’nin mülteci ve göçmen kadınların hakları konusunda önemine vurgu yaparak göçmen derneklerinin bir araya gelmesi gerektiğini söyledi.
“Bu kuruluşlar, örgütler sessiz kalırsa mülteci kadınları kim savunacak” diyen Kılıç, ekledi: ”Mağdurların sesini duyurmak bizim insanlık görevimiz. İstanbul Sözleşmesi konusunda derneklerin bir araya gelmesi, tartışması, bilgilendirilmesi ve bilgileri yaymasının önemli olduğunu düşünüyorum. İnternet sayesinde, tüm dünyaya bağlı olduğumuz inanılmaz bir zamandayız. Sosyal medyada yayın yapmak da çok yardımcı olabilir.”
 
'GÜÇLÜYÜZ'
 
Sözleşmenin savunulması için başta kadınlar olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin birleşmesi gerektiğine değinen Kılıç, “Sandığımızdan çok güçlü ve cesuruz. Birlikte daha da çok olacağız. Bu mücadelenin cinsiyeti, sosyal kategorisi, dini, siyasi partisi yok, olmamalı. Ne olursa olsun, buna kendimize, ailelerimize, annelerimize, kız kardeşlerimize, sonuçta hepimize borçluyuz. Çünkü her şeyden önce insanız” diye konuştu.
 
MA / Berna Kişin