DEM Parti Sözcüsü Doğan: Çözüm askeri üs değil demokrasi hareketi

ANKARA - Ankara-Bağdat arasında “mutabakata” dikkati çeken DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Ortadoğu’da daha çok askeri üsle sorunlar çözülemez. Türkiye’nin bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey acil ve ivedi olarak kurtarıcı, güçlü barış ve demokrasi hareketidir” dedi.                   

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, devam eden Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına dair, partinin genele merkezinde basın toplantısı düzenledi. 
 
Anadile dönük baskılara dikkat çekmek amacıyla konuşmasına Kürtçe başlayan Doğan, Kürt dili ve kültürü üzerindeki baskıların giderek artığını ancak tüm saldırılara karşı duracaklarının altını çizdi. Doğan, “Kürt diline dönük artan baskılar dolayısıyla Kürtçe başlamayı tercih ettim. Baskı ve yasakları bir nevi protesto etmek için böyle başladım” dedi. 
 
MYK’NİN GÜNDEM BAŞLIKLARI
 
Doğan konuşmasında devamla ise şunları belirtti: “Ne var gündemimizde. Elbette milletvekili Can Atalay’ın hapiste ısrarla tutulmak istenmesi ve buna ilişkin yapacaklarımız var. Hapishanelerde yeni bir işkence yöntemi olarak kullanılan ve bizim gündemimizden hiç düşmeyen gözlem ve idare kurulları eliyle artan baskılar var. Yine gündemimizden düşmeyen Türkiye’deki yoksulluk var. Kürt diline ve kültürüne dönük saldırılar. Yine bir askeri anlaşma çıktı karşımıza. Keşke başka türlü söyleyebiliyor ve tartışıyor olabilseydik. Bağdat- Ankara arasındaki anlaşma da üzerinde durduğumuz konulardan biri ve yeni anayasa tartışmaları, bu tabi bizim vazgeçilmez gündemimiz. Buna ilişkin de Merkez Yürütme Kurulumuzun tartışmalarını ve eğilimini de sizlerle paylaşacağım. Bir yandan bu sözünü ettiğimiz krizlerle bağlantılı olarak süren ‘Ekmek ve Adalet’ kampanyamız. 
 
CAN ATALAY ÇAĞRISI 
 
Can Atalay ile başlayalım. Kamuoyunda doğru bilinen bir takım yanlışlar var. Can Atalay, Hatay halkının iradesini temsil eden bir milletvekilidir. Anayasa da bunu böyle ifade eder. Bugün DEM Parti olarak Meclis başkanına açık bir çağrı yapmak istiyoruz; Meclis’in itibarıyla ilgili kendisi epey kaygılanmış ve bir açıklama yapmış. Emine Şenyaşar’ın yani adalet arayışının sembolüne dönüşen bir kadının hikayesine dönüp bakıp, sorumluluk hissetmek yerine onun orada adalet arayışını sürdürmesini Meclis’in itibarını zedeleyen bir eylem olarak değerlendirmiş. Sayın Kurtulmuş’a biz de buradan DEM Parti olarak bir çağrı yapalım; hiç vakit kaybedilmeden Can Atalay’ın özlük hakları iade edilmeli ve AYM kararı uygulanmalıdır. 
 
MECLİS SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMELİ 
 
Can Atalay milletvekilidir ve yeri hapishane değil TBMM’dir. Onun, oy veren insanlarla buluşması gerekir. Yine Kobanê Davası  tutsakları, Gezi Davası tutsakları da bu yaklaşımla değerlendirilmeli ve özgürce siyaset yapmaları için Meclis’in görevini ve sorumluluğunu yerine getirmesi gerekir.
 
CEZAEVİ GÖZLEM KURULLARI 
 
Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları, 30 yıl hapiste tutulan insanların tahliyelerine saatler kala infazları yakılıyor. Türkiye kamuoyu infaz yakma meselesini yeni bir deyim olarak kazanmış oldu. Ne yapıyor İdare ve Gözlem Kurulları, dün İlhan Sami Çomak’ta olduğu gibi 30 yıl hapis yatmış ve artık tahliye olması gereken bir tutsak ile ilgili bir keyfi karar veriyor. Bu bir mahkeme değil dolayısıyla böyle bir karar veremez. Bu kurullar mahkemelerin yerine geçmiş durumda. Yönetmelik, kanunun uygulama alanını da ortadan kaldıramaz. Temel hak ve özgürlükler de kanunlarla düzenlenir. Özgür olmanız gereken yerde mahkeme kararı olmadan hapiste tutuluyorsunuz. 
 
YENİ BİR İŞKENCE YÖNTEMİ 
 
Bir başka örnek İmralı’dan. İmralı’da ağır tecrit koşullarında tutulan, aylardır haber alınamayan, ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeyen ve tahliyesi bir yıl ertelenen Veysi Aktaş. Yine Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan hasta tutsak Şivekar Ataş. İleri derecede kalp, yüksek tansiyon, bel fıtığı ve diş hastası. Ayrıca rahminde tespit edilen kistlerin ameliyatla çıkartılması gerek. Bir operasyon geçirdi ve tedavisi devam ediyor. Buna rağmen infazı yakıldı. Patnos L Tipi Kapalı Cezaevi’nde 30 yıldır tutsak Mehmet Kınat. Şeker, mide göz ve bel fıtığı gibi hastalıklara sahip. Sinan Sütpak, 6 kez infazı yakıldı ve ağır hasta. Bu örnekleri arttırabiliriz. Keza Çetin Arkaş, aynı durumda. Hangi ismi söylersek diğeri eksik kalıyor. İnfaz yakmalar umut hakkının da ihlaline neden oluyor. 30 yıl tutuklu kalıp bu süre sonunda serbest kalacağınızı düşünüyorsunuz ama çok sayıda insanın umut edebilme hakkı bu tür kurullar aracılığıyla ellerinden alınıyor. O yüzden yeni bir işkence yöntemi diyoruz buna. 
 
ÇÖZÜM ASKERİ ÜSLER DEĞİL
 
Cezaevi Gözlem ve İdare Kurulları ile hapishanelerin durumunun bağlantılandığı ve ilişkilendiği yer ne yazık ki Türkiye’de Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, Türkiye’nin bunu çözemediği için demokratik bir ülke olamayışı ve yine savaş ekonomisi dolayısıyla artan yoksulluk ve sefalet. Mevcut hale baktığımızda; içerde bir çözümsüzlük ve dışarda bir çözümsüzlük. Yani hem içerde hem dışarda ne yazık ki bir savaş siyaseti söz konusu. Ortadoğu’nun geneline yayılan ve daha büyük krizlere neden olabilme ihtimali olan bir savaş halinden bahsediyoruz. Yıllardır da buna karşı mücadele ediyoruz. Ankara ve Bağdat arasında imzalanan anlaşma neye karşılık ne için bağlanmış bir anlaşmadır. İki ülkenin savunma bakanları Ankara’da yapılan görüşmelerin ardından asli güvenlik işbirliği ve terörle mücadeleye dair mutabakat zaptını imzaladı. Ben size ismini söyledim. Askeri Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadele. Daha çok askeri üsse ihtiyacı yok Türkiye’nin. Ortadoğu’da da daha çok askeri üsle sorunlar çözülemez. Asıl ihtiyaç barış ve dostluk köprüleri kurmaktır. Bu savaş siyaseti ve tercih edilen bu yolun yarattıklarına ilişkin de uyarılarda bulunuyoruz. Bu durumda şunu ifade edebiliriz. Türkiye’nin bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey acil ve ivedi olarak kurtarıcı, güçlü barış ve demokrasi hareketi. 
 
Asıl ihtiyaç konuşarak meseleleri çözmektir. Askeri ya da sınır ötesi operasyonlara ilişkin iştahı kabartmak değil. O yüzden bir kez daha DEM Parit olarak diyoruz ki, Türkiye askeri üs kurarak güç tahkim edemez. Ankara-Bağdat anlaşmasının da kalbinde yatan şey ayan beyan ortada. Bir sürü açıdan ele aldığımızda; kalbinde yatan şeyin Kürt meselesi olduğunu ve bu anlaşmanın Kürtlerin kazanımlarına aynı zamanda ne yazık ki göz diktiğini ve Kürtleri de karşı karşıya getirmeye çalıştığını görmek gerek. Büyüyen Kürt meselesi küçülen Türkiye ekonomisine neden oluyor. O nedenle savaş ekonomisinde ısrardan vazgeçmek gerekir.
 
EKMEK VE ADALET KAMPANYASI
 
Bakın sahadan örnek vermek istiyorum. Ekmek ve Adalet kampanyamız bir süredir devam ediyor. Eş genel başkanlarımız, MYK üyelerimiz, emek komisyonumuz, milletvekili arkadaşlarımız, yöneticilerimiz herkes bu buluşmalar kapsamında işçiler ve emekçilerle bir araya geliyor. Kampanyamız İzmir’den Iğdır’a, Batman’dan İstanbul’a kadar sürüyor. Ekmek ve Adalet kampanyamızı büyüterek yola devam edeceğiz. Bu buluşmalarda Şimşek’in ekonomi programının bir insani yıkım olduğunu görüyoruz sahada. Çırılçıplak bir sefalet görüyoruz. Türkiye’deki krizi besleyen en önemli neden savaş ekonomisidir, bu savaş ekonomisi bir an önce ortadan kaldırmaya ihtiyaç var.
 
YENİ ANAYASA KONUSUNDA TUTUMUMUZ NET
 
Bizim onlarca yıldır gündemimizde olan bir mesele ise Yeni bir anayasa meselesi. Yeni Anayasa konusundaki tutumumuz tavrımız son derece net. En geniş demokrasi ittifakı ve katılımla yeni anayasa yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Ve anayasa gerçekten yeni olmalıdır. Bunun için en çok mücadele eden siyasi geleneğiz. Biz usulü ve esası bir arada değerlendiriyoruz. O yüzden en geniş demokrasi ittifakı ile en geniş katılımla bir anayasa yapılması gerekiyor.”