‘Zorlukları aşmanın yolu işçilerin politikleşmesinden geçiyor’

img

İSTANBUL - BİH, LİMTER-İŞ ve Kadın İşçinin Sesi öncülüğünde iki gün  sürecek “21. Yüzyılda İşçi Sınıfı Hareketi, Deneyimler, Eğilimler” başlıklı sempozyumun ilk gününde işçi sınıfının sorunları ve mücadele deneyimleri tartışıldı. 

Birleşik İşçi Hareketi (BİH), Gemi Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiyecilik ve Antrepoculuk İşçileri Sendikası (LİMTER-İŞ) ve Kadın İşçinin Sesi tarafından Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi Tiyatro Salonu’nda, “21. Yüzyılda İşçi Sınıfı Hareketi, Deneyimler, Eğilimler” başlıklı bir sempozyum  gerçekleştirildi.  “İşçi Sınıfının Tarihsel Deneyimleri, Sonuçları, Öğrettikleri”, “Mücadele, Sendika ve İşçi Örgütlenmesinde Durum Nedir, Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı?” ve “Kadın İşçi Mücadelesi, Arayışlar, Örgütlenmeler” şeklinde 3 oturumdan oluşan sempozyuma, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul milletvekilleri Çiçek Otlu, Özgül Saki ve Kezban Konukçu, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü’nün yanı sıra birçok emek örgütü temsilcileri katıldı.

4 Temmuz 1999’da Limter-İş'te eğitim uzmanı olan ve gözaltında polis işkencesi sonucu katledilen Süleyman Yeter’e adanan sempozyum, yaşamını yitiren işçiler için gerçekleştirilen bir dakikalık saygı duruşunun ardından sinevizyon gösterimiyle başladı.
 
‘15-16 HAZİRAN AYAKLANMASI BİRLEŞTİRİCİ NİTELİKTEYDİ’
 
Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun ilk oturumuna geçildi. “İşçi Sınıfının Tarihsel Deneyimleri, Sonuçları, Öğrettikleri” başlıklı oturumda konuşan yazar Zafer Aydın, 15-16 Haziran Ayaklanması’na dair bilgiler verdi. 15-16 Haziran Ayaklanması’nın sendikal haklar temelinde gerçekleşen bir eylem olduğunu belirten Aydın, “İşçilerin kararı, ‘Devlet benim hangi sendikaya üye olacağımı belirleyemez, bunu ben kendim belirlerim’ oldu. Bu eylem, işçiler adına birleştirici bir nitelik taşıdı ve örgütsel bir eylemdi. Eylem, toplumun geniş kesimlerinde etkiler bıraktı. Sağ kesim bu direnişten dolayı korktu ve ‘Komünizm geliyor’ diyerek fabrikalarda işçiler için mescit açılması çağrısında bulundu” diye konuştu.
 
‘İKTİDARA KARŞI EYLEM YAPTI’
 
“İş Cinayetlerine Karşı Tersane Direnişi” başlığıyla sunum gerçekleştiren Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, yaşanan işçi direnişlerinin çoğunun kazanım ve deneyimlerle dolu olduğunu belirterek, bu tarihsel direnişlere sahip çıkılması ve ders çıkarılması gerektiğini söyledi. Saygılı, “27-28 Şubat Tersane direnişini yeterince değerlendiremedik. Bu grev çok özgün bir grevdi. Biz yasaların uygulanması için mücadele ettik. Yasalara dayanarak tersanede yapılan işçi hakları hiçbir zaman uygulanmadı. 27-28 Şubat grevi, suyun kaynama noktasıydı. Tersanede yaşanan işçi cinayetleri kamuoyunun vicdanını harekete geçirdi ve iki günlük grev başarı ile sonuçlandı. Biz sadece tersane patronlarına karşı yürümedik, aynı zamanda o dönemde iktidara karşı da eyleme geçtik. Bu toplumsal hareket etkili oldu. Bu sadece Limter-İş sendikasının başarısı değildi. Bu grev neticesinde bizi dikkate aldılar. O dönemde 24 saat çalışma saatleri vardı ve iş güvenliğine dair hiçbir şey yoktu. Biz buna karşı mücadele ettik ve birçok şeyi yeniden düzenledik” ifadelerini kullandı.
 
‘DEPO ÖRGÜTLENMELERİ ÖNEMLİ’
 
“Mücadele, Sendika ve İşçi Örgütlenmesinde Durum Nedir, Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı?” başlıklı ikinci oturumda “Maden ve Depo İşçileri Deneyimi” başlığı altında sunum yapan Umut-Sen Dönem Sözcüsü Burcu Arıkan, depo işçilerinin büyük bir bölümünün Anadolu’da kurulan küresel fabrikalarda çalıştığını belirtti. Arıkan, “Bu süreç 1980’de başladı ve hem işçi sınıfını hem de coğrafyayı etkiliyor. İçinde bulunduğumuz durumu doğru kavramamız gerekiyor. Bu noktada, depolar lojistik ağlarla bağlantılı hale geliyor. Daha önce Trendyol direnişinde gençlerin doğrudan İŞKUR tarafından depolara yönlendirildiğini de gördük, burada bir akış gözlemliyoruz. Gençler burada depolarda çalışıyor. Bu hem coğrafi hem de işçi sınıfı açısından önemli. Bu noktada depolarda çalışan örgütlenmeyi artırmak gerekiyor” diye konuştu.
 
MÜCADELE VURGUSU
 
“Tekstil-Sen Deneyimi, FMM Sendikacılık” başlığıyla sunum yapan ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran, Türkiye’de işçi sınıfı haklarının 1980’den sonra daha da zorlaştığını belirterek, bu zorlukları aşmanın yolunun işçilerin politikleşmesinden geçtiğini söyledi. Taşkıran, “Biz, Tekstil-Sen olarak mücadeleyi esas almayı ve direnişi temel bir mücadele yöntemi olarak benimsedik. Kürt sorunu, kadın sorunu ve doğa sorunu gibi birçok alanda mücadele verdik. İşçi sınıfının bu anlamda sendikalarımızla politik mücadelede yer almasını sağladık” şeklinde konuştu.
 
‘SENDİKALAR KADINLARA ALAN YARATMIYOR’
 
“Kadın İşçi Mücadelesi, Arayışlar, Örgütlenmeler” başlıklı üçüncü oturumda ise Necla Akgökçe, “Kadın İşçi Dergisi Deneyimi, Feministlerin İşçi Sınıfı Mücadelesi” başlığıyla bir sunum yaptı. Sendikaların kadın örgütleri açısından bir alan yaratmadığını vurgulayan Akgökçe, “Kadınlar fabrikalarda eşit değil ve çok daha fazla eziliyorlar. Doğal olarak, bu mücadeleyi yürüten ve özveriyle çalışanlar da kadınlar oluyor. Var olan devrimci sendikalarda bile kadınlara yeterince rol verilmiyor. Kadınlar, erkek başkanların talimatları ile yönetiliyor. Sendikalar, kadınlara yönelik yeterince rol üstlenmiyor. İş yerlerinde kadınlar sürekli mobbing ve cinsel tacize uğruyorlar. Giyim kuşam noktasında sürekli uyarı alıyorlar. Kadın ve erkek iş hayatında ve sivil hayatta hiçbir alanda eşit olarak davranılmıyor” dedi.
 
Oturum, soru-cevap şeklinde devam etti.