Fırat Havzası siyanür tehdidi altında

img
DÊRSIM - Maden arama çalışmaları nedeniyle Fırat Havzası’nın tehlike altında olduğunu söyleyen Polen Ekoloji'den Meltem İlayda Eroğlu, tehlikeye karşı ekoloji mücadele verilmesi gerektiğini belirtti. 
 
Dêrsim'de 2019 yılında 43 bin 500 hektar alan için maden ruhsatı verildi. Pulur (Ovacık) ilçesine bağlı Merxo köyü birinci ruhsat sahası olarak belirlendi ve altın madeni arama yönelik çalışmaları sürüyor. Altın arama çalışmaları, Erzingan Pişadi (İliç) ilçesinde bulunan Fırat’a siyanür akıtan Kanada merkezli SSR Mining ve Çalık Grubu’na bağlı Lidya Madencilik ortaklığındaki Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından yürütülüyor. Dêrsim’de düzenlenen 21'inci Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ne katılan ve bölgede gözlem yapan Polen Ekoloji'den Meltem İlayda Eroğlu, maden alanını ve bölgeye etkilerini değerlendirdi. 
 
Eroğlu, maden alanının Munzur Suyu'na 800 metre mesafede olduğu uyarısında bulunarak, siyanür sızıntısı durumunda tüm Fırat Havzası'nın tehlike altında olduğunu söyledi. 
 
FIRAT HAVZASI ETKİLENECEK
 
Fırat Havzası'nda ilk olarak GAP projelerine karşı yıllar öncesinde ekoloji mücadelesinin başladığını hatırlatan Eroğlu, İliç'teki altın madeninin büyük bir tehdit sorunu olduğunu söyledi. "Siyanürün burada suyumuza, toprağımıza sızması, suya ve havaya sızması durumu söz konusu” diyen Eroğlu, “Bu maden projesi Munzur suyunun kesilme tehdidini oluşturmaktadır. Munzur suyunun kesilmesi, Fırat havzasının da Fırat Nehri'nin de kesilmesini beraberinde getiriyor. Fırat Havzası'nın bundan etkileneceği anlamına geliyor" diye belirtti. 
 
HALK DA DOĞA DA TEHDİT ALTINDA 
 
Munzur'da endemik balık türleri, bitki türleri ve dağ keçisi olduğunu, bunların da aynı tehditle karşı karşıya kaldığını ifade eden Eroğlu, “Halk bu maden projesiyle mülksüzleştirilecek. Coğrafya insansızlaştırılacak. Toprağın zehirlenmesi ve bölgenin mülksüzleştirilmesi sonucunda, insanlar bu projelere, bu şirketlere bağımlı hale gelecek. Daha sonrasında bu maden şirketlerinde çalışan insanlarımızın bedenleri zehirlenecek, kansere maruz kalacaklar. Böyle bir tehditle karşı karşıyayız" diye konuştu. 
 
Kurdistan coğrafyasında mücadele ettiklerini ve “faşist” zihniyetle karşı karşıya olduklarını söyleyen Eroğlu, batıya sahip çıkan insanların Kurdistan’a aynı sahiplenmeyi göstermediği eleştirisinde bulundu. Eroğlu,“Cûdî'deki orman yangınları, Şirnex'teki güvenlik gerekçeli ağaç kesimleri, Hevsel'de kesilen ağaçlar, Semsûr'daki asbest sorunu, bizlere Kurdistan'daki ekolojik sorunları gösteriyor" dedi. 
 
KURDİSTAN'DA EKOLOJİ MÜCADELESİ
 
Bölgede yaşanan ayrımcılığın faşizmden kaynaklandığını dile getiren Eroğlu, bu mücadelede batıda sermayenin ön plana çıktığını, Kurdistan'da ise iktidarın ön plana çıktığının altını çizdi. Ekolojik kırımın sadece ağacın kesilmesi, suyun zehirlenmesinin değil, doğanın insansızlaştırılması, mezarlıkların sular altında kalması, dilin, halk sağlığının yok olması gibi sorunları da kapsadığını kaydeden Eroğlu, “Kurdistan'daki hiçbir ekoloji mücadelesi, sadece ekoloji mücadelesi değildir. Aynı zamanda bir kültür, gelecek, dil, mezhep sorunudur" dedi. 
 
'EKOLOJİK MÜCADELE ÖRGÜTLENMELİ'
 
Ekoloji mücadelesinin Dêrsim'e yakışır şekilde ilerlemediğini ifade eden Eroğlu, "2-3 senedir yavaş bir mücadele söz konusu ve bu durum Dêrsim'in devrimci hafızasına, potansiyel hafızasına yakışmıyor. Burada yapılacak her şey, tüm Fırat Havzası'nı etkileyeceği için Dêrsim'in mücadele pratiğinin ortaya çıkarılarak, örgütlenmesi gerekir. Halkın öznesi olduğu bir mücadele örgütlenmelidir. Halkın özne olmadığı hiçbir mücadele kazanılamaz. O yüzden halk buradaki toprağına, suyuna sahip çıkarsa, kazanmaktan başka hiçbir sonuç bize kalmayacaktır" şeklinde konuştu.
 
MA / Müjdat Can