Prof. Dr. Karababa: Sanayi kuruluşları halk sağlığını tehdit ediyor

img
İZMİR - İzmir’de bulunan dev sanayi kuruluşlarının ciddi halk sağlığı sorunu yarattığını belirten Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, sorunların çözümü için siyasi anlayışın değişmesi gerektiğini söyledi. 
 
"Ege’nin İncisi" İzmir son yıllarda yaşanan çevre tahribatlarıyla kendisine atfedilen ismi kaybediyor. Özellikle maden ve Rüzgar Enerji Santrallerinin (RES) yoğun olduğu kentte, ağır sanayi kuruluşları ve organize sanayi bölgeleri de çokça bulunuyor. Bunların başında ise en yoğun olduğu ve 1960 yılına kadar 3 bin nüfuslu bir balıkçı kasabasıyken bu tarihten sonra demir-çelik, petrokimya ve rafineri gibi sektörlerin gelmesiyle ağır sanayi bölgesi olan Aliağa geliyor. Kömürlü termik santral, hurda metal işleyen demir-çelik fabrikaları ve haddehanelerin bulunduğu bölge çevre kirliliği ve halk sağlığı sorunlarının en yoğun olarak yaşandığı bölge. 
 
HAVA KİRLİLİĞİ
 
Temiz Hava Hakkı Platformu'nun son olarak Mayıs 2016'da bir hafta süreyle Aliağa'nın değişik noktalarında yaptığı 24 saatlik parçacık madde (PM) ölçümlerine göre, buradaki PM 2,5 değerleri Dünya Sağlık Örgütü limitlerinin 2,6 katına kadar yükselmiş durumdaydı. Fakat bu tarihten itibaren bölgede bulunan ölçüm cihazlarının verileri açıklanmıyor. Özellikle gemi söküm tesisleri ve bunlara bağlı demir-çelik fabrikaları hava kirliliğini arttırırken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 2016-2021 arasında bölgede 714 gemi sökümü yapıldığını açıkladı. Bu gemilerden 241 bin 970 kilogram sağlığa zararlı asbest ise bertaraf edildi. 
 
KANSER RİSKİ
 
Yaşanan bu kirlilik ilçede büyük bir sağlık riski oluştururken özellikle kanser vakalarında ciddi bir artış yaşandı. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalında görev yapan Dr. Ahmet Soysal'ın yaptığı 2011 yılı ölüm nedenlerine dair bir çalışmada, Aliağa'da 15 ila 30 yıl yaşayanların kanserden ölüm oranlarının 15 yılın altında yaşayanlardan 4,7 kat fazla olduğu tespit edildi. Bu çalışmada ayrıca Aliağa’daki kanser oranının Türkiye ortalamasının 4 katı olduğu ortaya çıktı. Soysal yaptığı diğer çalışmada ise 6-8 yaş arası çocuklarda bilişsel gelişimin hava kirliliğinin yüksek olduğu bölgelerde düşük olduğunu ortaya koydu. 
 
RADYASYON 7 BİN KAT FAZLA
 
İzmir’de bunun yanı sıra diğer halk sağlığı sorunu yaratan olgu ise Gaziemir’de bir kurşun fabrikasının arazisine gömülen radyoaktif maddeler. Ciddi sağlık sorunu yaratan bu alanda normal değerin 7 bin 291 katı radyasyon olduğunu tespit edildi. Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda’nın yaptığı ölçümde kurşun fabrikasının yıkık binalarında yapılan ölçümlerde 832 birime kadar ulaşılmış durumda. Yine kentin yoğun göç alması, trafik ve ısınma gibi kullanımların yanı sıra çimento fabrikaları, organize sanayi siteleri de ciddi halk sağlığı sorunlarına yol açıyor. 
 
Halk Sağlığı Uzmanı Profesör Doktor Ali Osman Karababa, İzmir’de yaşanan ekolojik tahribatın halk sağlığına etkilerini değerlendirdi. 
 
ALİAĞA ÜÇLEMESİ
 
Aliağa ilçesinin başlı başına büyük bir risk merkezi olduğuna dikkati çeken Karababa, ilçede kendisinin ‘Aliağa üçlemesi’ olarak tanımladığı bir yapının bulunduğunu söyledi. Bu yapının ilk ayağının gemi söküm tesisleri olduğunu belirten Karababa, “Yaşam süresini doldurmuş tekneler karaya çekiliyor ve parçalanıyor. Buradan çıkan demirler Horozgediği’ndeki demir-çelik tesislerine gönderiliyor. Burada üste biriken cüruf alınarak Foça yakınlarında orman içinde etrafında tarım alanları olan bir bölgede biriktiriliyor. Yani birinci olarak gemi söküm tesisleri hem deniz ekosistemine hem kara ekosistemine hem de yörede yaşayan insan sağlığına zararlar veriyor. Cürufun biriktiği alanla ilgili TÜBİTAK’ın analizinde bu cürufun ekotoksolojik tehlikeli atık olarak değerlendiriyor. Yani yağmurla temas ettiğinde içindeki ağır metallerin, toksik kimyasalların doğaya saçılabilen özellik taşıdığını o yüzden de insan sağlığına zararlı olduğunu ifade ediyor. Alandaki denetim ise bakanlıklar tarafından değil de gemi söküm firmalarının bir araya gelerek kurduğu bir yapı tarafından yapılıyor” dedi. 
 
4 BİNE YAKIN TESİS
 
Yapının ikinci ayağında ise demir-çelik tesislerinin bulunduğuna dikkati çeken Karababa, şöyle devam etti: “Bu demir-çelik tesislerinin neredeyse bacası yok. Fabrikalarda yapılan ergitme sonucunda ortaya çıkan buharlaşmış metalik iyonların hepsi havaya karışıyor. Bunun yanında çevrede bitkilere ve toprağa da zarar veriyor. Bunun yanında Aliağa’da en son 3 bin 500’ün üzerinde irili ufaklı sanayi tesisi vardı. Bunların sayısı belki 4 bini bile bulmuş olabilir. Eskiden var olan PETKİM’in yanına bir de SOCAR bir rafineri kurdu. Bu yüzden de petro-kimya tesislerinden doğaya verilen çok zararlı kimyasallar miktar olarak artmış oldu. Aliağa’da büyük miktarda hava kirliliği olmasının yanında özellikle yaz aylarında hava hareketliliğiyle birlikte bu kirlilik İzmir’e taşınıyor. O yüzden Aliağa’nın böylesine önemli bir etkisi var.” 
 
HALK SAĞLIĞI TEHDİT ALTINDA
 
Aliağa benzeri bir tesisler bütününün bulunduğu Kocaeli Dilovası ilçesinde yapılan araştırmaya da değinen Karababa, bu araştırmada Dilovası’nda Türkiye  ortalamasının 3 katı kanser görüldüğünü, Aliağa’da ise bunun da iki katı olduğunu belirtti. İzmir’in merkezine dair bunun gibi bir çalışma olmadığını aktaran Karababa, Sağlık Bakanlığı’nın elinde bulunan verileri paylaşmadığını ifade etti. Riski artıran tesislerin yalnızca Aliağa’da bulunmadığının da altını çizen Karababa, “İzmir’in hemen göbeğinde iki tane çimento fabrikası var. Bu fabrikalarda Aliağa’daki hava kirleticiler kadar kirleticiyi atmosfere veriyor ve biz bunu soluyoruz. Bu da yetmiyor Gediz Deltası’nda Atatürk Organize Sanayi Bölgesi var. Bu sanayi bölgesinin içinde birinci sınıf sınai müessese dediğimiz çevreye, insana, yaşama zarar veren tesisler var. Hem de Ramsar Sözleşmesi’yle korunması gereken sulak alanların içinde. Bunlarda İzmir halkının sağlığına ciddi zararlar veriyor” diye belirtti. 
 
BİRÇOK RİSK VAR
 
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 yılında hava kirliliğini kanser nedeni olarak ilan ettiğini kaydeden Karababa, kirli havanın içinde bulunan ağır metaller, gazlar ve zehirli kimyasalların insanlar tarafından solunduğunu belirtti. Bunların solunması sonucu ortaya çıkacak tek sorunun kanser olmadığını dile getiren Karababa, “Riskin içinde doğumsal anomaliler, insan bedeninin organ ve işlev bozuklukları, kan hastalıkları, doğurganlıkta zararlar var. Anne karnındaki bebek bütün o kirleticileri 9 ay boyunca annenin kordonundan gelen kanla alıyor. O nedenle düşük doğum oranı, erken doğumlar veya organ işlev bozukluğu olan doğumlardan bahsediyoruz” diye belirtti. 
 
GAZİEMİR’DEKİ TEHLİKE
 
İzmir’i tehdit eden diğer sonunun ise Gaziemir’de de eski bir kurşun fabrikasının bahçesinde bulunan nükleer atıklar olduğunu söyleyen Karababa, “Bu atıkların europium olduğu saptandı. Bu element ancak nükleer santral yakıt çubuklarında bulunuyor. Türkiye’de nükleer santral olmadığı için yurt dışında bir santralden bu atıkların Türkiye’ye getirildiği anlaşılıyor. Bu radyoaktivitenin insan sağlığına ciddi zararları var. Genetik kusurlar yaratabiliyor ve kanserlere neden oluyor. Uzun zamandır depolanmış bu atıkların buradan kaldırılıp bertaraf edilmesini istiyoruz. Ancak yaklaşık 10 yılda bir arpa boyu yol alınabilmiş değil. Devlet bu konuda sessiz kalıyor” dedi. 
 
POLİTİK DEĞİŞİKLİKLER
 
Bu sorunlara karşı çözümün politika değişiklikleriyle bulunabileceğini sözlerine ekleyen Karababa, şunları söyledi: “Çünkü İzmir’in göbeğinde bulunan iki tane çimento fabrikasının buradan kaldırılması politik erk işi. Yine Aliağa’daki fabrikaların sayısı dondurulabilir. Süreç içinde bu tesisler sayısal olarak azaltılabilir. Riskler böyle azalabilir. Bu da önemli bir politik değişiklik. Bunun yanında sağlık mevzuatında önemli değişiklikler yapılmalı. Türkiye’nin ülke olarak insanının sağlığına, haklarına saygılı bir devlet haline gelmesi gerekiyor. Şuan yaşadığımız sorunların en önemli nedeni bu. Anayasa’nın 56’ıncı maddesinde ‘İnsanlar sağlıklı çevrede yaşama hakkına sahiptir’ diyor. Bu hakkı anayasal zorunluluk nedeniyle devlet sağlayacak. Bunu yerine getirmezse anayasal bir suç işlenmiş oluyor. Ama hükümet tam tersine çevre sağlığını bozmak için sanki özel çaba gösteriyor. Madenciliğe yapılan yatırımlarla ormanlar yok edilerek insan sağlığı ve doğal yaşam riske atılıyor.”
 
MA / Tolga Güney