İzmir Körfezi tehlikede

img
İZMİR - Ekolojist Erol Çırak, İzmir Körfezi’ndeki kirliliğe karşı gerekli önlemlerin alınmaması durumunda körfezin sonunun da Marmara Denizi gibi olacağı uyarısında bulundu.  
 
İzmir Körfezi’nde son yıllarda sıklıkla görülmeye başlayan deniz marulları, deniz ve havanın ısınmasıyla daha fazla üremeye ve denizi kaplamaya başladı. Bir süre sonra ölen bu deniz canlıları geriye kötü bir koku bırakıyor. Özellikle sabah saatlerinde denizden yükselen koku tüm sahil hattını sarıyor. Yıllardır birçok kimyasal ve evsel atığın denize dökülmesi sonrası oluşmaya başlayan tek hücreli canlılar özellikle havaların ılık gittiği dönemde sayıları artıyor. 
 
Altyapı ve arıtma sistemleri diğer illere göre iyi olan İzmir’de yine de denize kaçak atıkların boşaltılması engellenemiyor. Körfez’de özellikle suların sığ olduğu Bayraklı ve Karşıyaka Bostanlı gibi bölgelerde deniz kirliliği had safhaya ulaşmış durumda. Bunda arıtma tesislerinin tam verimli çalıştırılmaması, dere yataklarını betonlaştırılması gibi nedenler yatıyor. 
 
Ekolojist Erol Çırak, İzmir Körfezinde yaşanan kirlilik ve sonuçlarını değerlendirdi. 
 
LAĞIM ÇUKURU GİBİ KULLANILDI
 
Türkiye’de uygulanan iktisat politikaları gereği çevre politikalarını gelişmemiş olduğuna dikkati çeken Çırak, bu nedenle İzmir Körfezi’nin 2002 yılına kadar lağım çukuru gibi kullanıldığını söyledi. Bütün kanalizasyon bağlantıları ve yağmur sularının denize verildiğini belirten Çırak, “2002 yılında Büyük Kanal Projesinin hayata geçmesiyle beraber kanalizasyon bağlantıları bir hatta toplandı. O tarihte İzmir Körfezi biraz nefes aldı. Fakat bu projede 20 yıllık bir proje olarak tasarlandı ve o dönem 2010 için 3 milyon gibi bir nüfus varsayımı yapıldı. Fakat nüfusun hesaplanandan 1 milyon daha fazla olması alt yapıyı yetersiz bıraktı. Kanalizasyon ve yağmur sularının ayrıştırılarak gönderilmesine rağmen deniz kirliliğine çözüm olmadı. Bu tesisler arıtmanın yüzde 10-15’lik bölümünü yapamıyor. Yani deniz kirleticileri tamamen ortadan kalkmış değil” dedi. 
 
SANAYİ ATIKLARI
 
Bayraklı bölgesinde hakim rüzgarların kuzeyden esiyor olmasından kaynaklı o bölgede kirliliğinin daha fazla olduğunu aktaran Çırak, “Bundan 30-40 yıl önce burada denize giriliyordu. Bayraklı, Üçkuyular, Göztepe tarafında kumsallar vardı, insanlar denize girebiliyordu. Şimdi neden bu kadar kirli? Yeşildere hattında yakın tarihe kadar binlerce deri işleme atölyesi vardı. Bu atölyelerde kullanılan yoğun kimyasallar hiçbir arıtma olmadan doğrudan Meles Çayı’na verilerek Bayraklı’da denize döküldü. Bugün kısmen azalmasına rağmen bölgedeki atıklar ve Bornova’daki sanayi bölgesinin kimyasal atıkları denize ulaşmakta. Organize sanayi bölgelerindeki arıtma tesisleri tam olarak hayata geçmiş değil. Var olanlarda kontrolsüz ve kaçak bağlantılarla kirletmeye devam ediyor. Yine Yeşildere’deki deri işleme atölyeleri Menemen Organize Sanayi Bölgesine taşındı. Bölgeye kurulan arıtma sistemleri hem maliyetli oluşu hem de kontrol noktasındaki zorluklardan kaynaklı kimyasal atıklar bu seferde Gediz Nehrine veriliyor. Gediz yine İzmir Körfezi’ne akıyor. Kirlilik artık Meles’ten değil Gediz’den geliyor” diye belirtti. 
 
KİRLİ BİR DENİZ VE HAVA
 
Denizin kendi ekosistemi olduğunu vurgulayan Çırak, bu sistemin kirleticilerle bozulduğunu kaydetti. Bu nedenle 2-3 yılda bir görülmesi gereken alglerin (deniz marulu) sıklıkla görülmeye başlandığını vurgulayan Çırak, “Bu canlılar kısa zamanda milyonlarca üreme yapıyor. Dolayısıyla deniz üzerinde ciddi bir yayılım gösteriyor, hızlı üremelerinden dolayı üst üste biniyor ve denizin yüzeyinde yemyeşil bir örtü oluşturuyor. Atmosferdeki oksijeni de kullanamayan bu algler ölüyor ve denizde kokuya neden oluyor. İnsana doğrudan zararı yok ama denizdeki bütün canlılığı yok ediyor. Bunların yaygın olduğu yerlerde oksijen olmuyor. Dolayısıyla orada balık türlerinin yaşama şansı ortadan kalkıyor. İnsanlara ise kirli bir deniz ve hava bırakıyor” ifadelerini kullandı. 
 
TEHLİKE BÜYÜK
 
İzmir’in Akdeniz kuşağında bulunan bir şehir olarak küresel ısınmadan etkilendiğini dile getiren Çırak, şöyle devam etti: “Alglerin hızla çoğalması ısıya bağlı bir durum. Bu duruma önlem alınmazsa ciddi bir sorun olarak karşımız duruyor. Bunun bir üstü aynen Marmara’daki müsilajdır. Bu bize bir ihtardır. Gerekli önlemler alınamaz ve kirlenme devam ederse müsilajda İzmir’e yakındır. Doğanın, denizin dengesini insansal ve endüstriyel atıklarla kirletmeye devam ederseniz denizde bize şamar gibi vuruyor. Bu engellemenin tek yolu bir damla kirleticinin artık denize gitmemesidir. Bunun için başta Çevre Bakanlığı, büyükşehir belediyesine ve ilgili kurumlara görev düşüyor.” 
 
‘SİSTEM DEĞİŞMELİ’
 
Doğayı tahrip eden neoliberal politikalarla kirlilik sorununun çözülemeyeceğini sözlerine ekleyen Çırak, kar mantalitesiyle hareket eden kapitalist sistemde insanın geri planda olduğunu, doğanın ise hiç umursanmadığını vurguladı. “Siyasal-politik ve ekonomik anlayış değişmediği sürece bugün bu denizlerde feda edilecek” diyen Çırak, sözlerini şöyle tamamladı: “Kar öne çıkarsa ekosistem bozuluyor, canlılar, doğa ve insan yok oluyor. Dünyada iklim krizi termik santraller, maden ocakları gibi yıkımların sonucunda oluşuyor. Talana karşı tedbirler konusunda sivil toplum kuruluşlarına da yetki verilmesi gerekiyor. Örneğin Çevre Mühendisleri Odası’nın denetim yetkisi olmalı. Arıtma tesislerinin kalitesinin yükseltilmesi konusunda standartlar konulmalı. Bunu sivil yurttaşların katılabileceği, gidip gözlemleyebileceği bir mekanizmanın oluşturulması gerekiyor. Yoksa bu dünya yaşanılabilir olmaktan çıkıyor.” 
 
MA / Tolga Güney