Owen: Belçika'nın PKK kararına tüm Avrupa uymalı

  • dünya
  • 09:00 8 Aralık 2021
  • |
img

ANKARA - Ülkesindeki Kürtlere yönelik baskıları proteste etmek için YPJ’lilerle çektirdiği fotoğrafı İngiltere savcılarına göndererek “kendini ihbar eden” hukukçu Margaret Owen, “Belçika'nın yargıtay kararından sonra ABD de AB de artık PKK'yi listeden çıkarmalıdır” dedi.

Uluslararası insan hakları avukatı, kadın hakları savunucusu ve çatışma çözümü konusunda uzman olan İngiltereli avukat Margaret Owen, ülkesindeki Kürtlere yapılan baskıları protesto etmek için Kuzey ve Doğu Suriye’de YJP’li kadınlarla çektirdiği fotoğrafları savcılara göndererek kendini ihbar etmişti. Şu anda Kürdistan'da Barış İnisiyatifi’nde (Peace in Kurdistan) yer alan Owen, son dönemde Avrupa'da yürütülen "Öcalan'a Özgürlük" kampanyası, kimyasal silah kullanımının araştırılması, PKK'nin “terör listesi"nden çıkarılması gibi konulara dair Mezopotamya Ajansı'nın sorularını yanıtladı. 
 
Öncelikle okurlarımız için kendinizi tanıtabilir misiniz? Neler yapıyorsun ve Kürt özgürlük hareketine ilginin nedeni nedir?
 
Uluslararası insan hakları avukatıyım. Daha çok her yaştan kadın hakları konusunda çalışıyorum. Detaya girecek olursak, asıl odağım zorla kaybedilen erkeklerin geriye kalan eşleri. Onlar bu çatışmalı ortamın en onurlu kadınları. Bu konuları Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu'nda, Güvenlik Konseyi'nde, BM İnsan Hakları Konseyi'nde ve gerekli tüm kuruluşlarda dile getirmeye çalıştım hayatımın büyük bir bölümünde. Ve görüyorsun çok yaşlıyım. Kürtlere gelince… Seneler önce İngiltere'de Kadın Ulusal Komitesi'ndeydim. O dönem Kürtlerin insan hakları projesi vardı ve onlarla çalışacak bir avukat arıyorlardı. Daha öncesinde hiçbir Kürtle tanışmamıştım. Onları tanımıyordum. Ama ben yaparım dedim. Bu şekilde tanıştık. Onları tanımak benim için büyük bir onurdu. Keşke bu ülkeden çekip gitsem ve hayatımın kalanını Rojava'da geçirip, hayatımın sonuna kadar onlardan bir şeyler öğrenmeye devam edebilsem. 
 
Sizi bu kadar etkileyen neydi?
 
 Öcalan, Sümerlerden bu yana, 5000 yıllık insanlık tarihinde feminizmi gerçekten anlayan, kadın olmadan, kadının eşitliği olmadan demokratik bir toplum olmayacağını bu kadar net anlatan ilk erkektir.
 
Çünkü inanılmazlar. Kürt kadınların devrimi, Kürtlerin devrimi ve liderleri Abdullah Öcalan'ın inanılmaz yazıları ve düşünceleri. Öcalan, Sümerlerden bu yana, 5000 yıllık insanlık tarihinde feminizmi gerçekten anlayan, kadın olmadan, kadının eşitliği olmadan demokratik bir toplum olmayacağını bu kadar net anlatan ilk erkektir. Şunu söylemeliyim, Kürt kadınların, Kürt toplumunun şu son kırk yılda geliştirdiği idea, artık eskimiş, köhne batı feminizminden o kadar farklı ve o kadar ilerde ki. Örneğin eşbaşkanlık sistemi, eşit temsiliyetin en öz hali. Şu anda bulduğum her platformda bunu anlatıyorum. Ne zaman kadın haklarından bahsedecek olsam Rojava'yı anlatıyorum. Üçüncü yol adındaki paradigma üzerinden kurulan bu sıradışı eşitlikçi sistem tamamen kadının eşitliği, özgürlük ve barış üzerine. Bu sistemin dünya üzerinde her yerde hayata geçirilmesi ile gezegeni bile kurtarabiliriz. Her neyse dediğim gibi projede gönüllü avukatlık yapmaya ve sık sık Türkiye'ye gidip Kürt politikacıların mahkemelerini takip etmeye başladım. 
 
Türkiye'de neler yaptınız?
 
Çok fazla duruşmaya katıldım. Seçimlerde gözlemci olarak da gittim. O korkunç, ibret verici 2016 yılında, o felaketin ortasında Diyarbakır'daydım. Açlık grevinden sonra Leyla Güven'i evinde ziyaret etmeye gittim. Oraya gitmeye çalışırken Türk polisi tarafından şiddet de gördük. Dediğim gibi, duruşmaları takip ediyorduk ama bu hiçbir işe yaramıyordu çünkü kendi ülkemiz bize orada gördüklerimizi dile getirecek bir platform sağlamıyordu. Oysa bu mahkemelerde çok korkunç şeylere şahit oluyorduk. Örneğin İlhan Çomak, 22 yaşında genç bir adamken tutuklandı. Şimdi 48 yaşında bir şair. 28 yıldır hapiste, 28 yıl! Mandela bile bu kadar uzun tutuklu kalmadı! Türkiye'de sanıyorum tüm dünyada olduğundan daha fazla siyasi tutsak var. Binlerce yalan dolan gerekçeyle tutuklanmış pırıl pırıl insanlar. Türkiye, Erdoğan hükümeti tarafından paramparça edilmiş, hukukun, uluslararası hukukun, yargının, prensiplerin işlemez hale geldiği bir ülke. Arada tek tük insanları serbest bırakıp diyorlar ki 'Bakın, o kadar da kötü değil.’ O kadar kötü, ama çok kötü! Bunu dünyaya duyurmak için bu kadar ilgiliyim. 
 
 İngiltere hükümetinin bu konuya yaklaşımı nasıl?
 
Bunun bir de İngiltere yanı var tabii ki. Avrupa Birliği'nden çıkmalarıyla birlikte ticari anlaşmalar yapmak konusunda çok çaresiz bir hale geldiklerini fark ettiler. Silah sattıkları en büyük pazar Avrupa Birliği'ydi ve şimdi o pazar yok. O nedenle bu ticari anlaşmaları sürdürmek için her şeyi yapabilecek haldeler. ABD ile birlikte İngiltere, Türkiye'nin en büyük silah sağlayıcısıdır. Hem de Türkiye'nin ayan beyan işlediği suçlar ve insan hakları ihlalleri bu kadar göz önündeyken. Türkiye her gün insanlığa karşı suç işliyor. Üstelik yalnızca kendi ülkesinde de değil. Kürtlere karşı açtığı savaş soykırımdan daha hafif bir sözcükle ifade edilemez. Bunun dışında Türkiye Irak ve Suriye'de de insanlığa karşı suç işliyor. Kimyasal silah kullanıyor. O yüzden ben de elimden geleni yapıyorum. Etkinliklerde konuşuyorum, röportajlar veriyorum, İngiltere Parlamentosu'na soru önergeleri veriyorum. Bu sorulara genelde saçma sapan cevaplar veriyorlar. Ama olsun en azından o sorular orda sorulmuş oluyor ve kayıtlara geçiyor. İşlenen suçları tarihe not düşmüş oluyoruz. İnsanları bilgilendirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Mesela İngiltere Dışişleri'nde bir liste var. Bu liste İngiltere'nin insan hakları ihlalleri nedeniyle silah satmayacağı ülkelerin listesi. İnanabiliyor musunuz? Türkiye bu listede yok!
 
Kürdistan’da Barış İnisiyatifi üyeleri olarak bugünlerde hangi etkinlikleri yapıyorsunuz?
 
Mümkün olan her platformda bildiklerimi anlatıyorum. Ne zaman bir topluluğa hitap etsem, BM Güvenlik Konseyi’nden, parlamento komisyonlarına, Birleşik Krallık Kadın Dayanışması'ndan sokak etkinliklerine kadar, batılı olmayan feminizmin bizden ne kadar ilerde olduğunu, Rojava'da kurulan üçüncü yolu anlatıyorum. Bu sistem yalnızca Türkiye için değil tüm dünya için bir örnek teşkil ediyor. Herhangi bir çatışma yaşamayan ülkeler için de çok önemli bir örnek. Kadın erkek eşitliğinin kenarında süzülmüyor Rojava'daki kadın erkek eşitliği. Kadın ve erkek gerçekten eşit. 
 
Büyük bir trajedi yaşanıyor. Şu anda Belarus-Polonya sınırında o dondurucu soğukta bekleyen insanlar, İngiltere'nin kanallarında boğulan insanlar, Kuzey Irak ve İran'dan göç etmek zorunda kalan insanlar. Bunları takip ediyoruz. Bu insanlar niçin göç etmek zorunda kalıyorlar? Çünkü ülkelerinde şiddet ve çatışmadan başka bir şey yok. Umutları yok. Bu yüzden gidiyorlar. Okumak için, insana yaraşır bir hayat yaşamak için, çalışmak için. Bu insanlar bir ülkeden kaçan suçlular değiller. Bu biz de olabilirdik. Zamanımızı bunlarla bir şekilde mücadele etmek için kullanıyoruz. Örneğin eski Avrupa Parlamentosu üyesi ve büyük destekçimiz Julie Ward ile yarın büyük bir protesto gösterisinde konuşacağız. İngiltere hükümeti yeni bir geri gönderme merkezi kuruyor kadınlar için. Bizim daha fazla geri gönderme merkezine ihtiyacımız yok. Bizim savaşın bitmesine ve insanların ülkelerinden kaçmak zorunda kalmamasına ihtiyacımız var. Üzerinde durduğumuz bir nokta da ki bu aslında tam olarak da Kürdistan ile dayanışma anlamında bir çalışma değil, daha çok Kürdistan bize yol gösteriyor bu anlamda, eşbaşkanlık sistemi. Bunun batıya da yayılması için çalışmalar yürütüyoruz. Bunun dışında Kürdistan’da Barış İnisiyatifi’nin Türkiye'nin Federe Kürdistan'da kullanmış olduğu kimyasal silahların araştırılması konusunda da bazı çalışmaları var. IŞİD'li tutuklular meselesi var. Binlerce insana bakma görevi de Kürtlere düştü. Her ülkenin kendi ülkesinden oraya giden tutukluları alması gerekiyor. Kendi ülkelerinde yargılamaları yapılmalı. 
 
DAİŞ’in en güçlü olduğu zamanlarda Kürtleri yere göğe sığdıramıyordu batılı güçler...
 
Evet, Kürtler koalisyon dahilinde alanda olan ve aslında asıl savaşı yürütenlerdi. Türkiye ise Suriye'ye IŞİD'le değil Kürtlerle savaşmak için girdi. Bunu herkes biliyor ama Türkiye hala NATO ülkesi. Bu nasıl olabilir? Rusya ile ticaretleri olmasın diye. Ama var. NATO ülkesi olmasına rağmen Rusya ile alışverişi sürüyor Türkiye'nin. Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması gerekiyor. Türkiye insanı dehşete düşüren, otoriter, savaş çığırtkanı, yolsuz, ırkçı, kadın düşmanı bir rejim tarafından yönetiliyor. Dünyanın en yüksek kadın cinayetleri oranı Türkiye'de. Ve ne yaptılar? İstanbul sözleşmesinden çekildiler. Ve İngiltere tüm bunların karşısında sessiz kalmakla da kalmıyor, silah satışlarını ve diğer ticari anlaşmalarını sürdürüyor. O kadar utanıyorum ki bazen ağlıyorum. Kürdistan’da Barış dahilinde yapmaya çalıştığım şey budur. Bütün ilişkilerimi seferber ederek, yalnızca Türkiye'deki insan hakları ihlallerini değil, Kürtlere saldırıları değil, bir yandan da Kürtler tarafından kurulan, gerçek adaletin, gerçek eşitliğin, gerçek barışın tesis edildiği bu sistemi dünyaya anlatmak.
 
 Geçtiğimiz günlerde YPJ'lilerle bir fotoğrafınızı Twitterdan paylaştınız ve bu fotoğrafı başsavcılığa da göndererek tutuklanmanızı talep ettiniz. Amacınız, anlatmaya çalıştığınız şey neydi?
 
Öncelikle şunu söyleyeyim, o bunca yıllık hayatımda en sevdiğim fotoğrafım. Şimdiye kadar onu pek çok savcıya gönderdim. Bu sonuncusu yanılmıyorsam altıncı savcıydı. Çünkü biz bu ülkede kendi terör yasamızla, Türkiye'nin pis işlerini yapıyoruz. Ülkemizdeki Kürtleri taciz ediyoruz, onları terör örgütü üyeliğiyle suçluyoruz. YPG veya YPJ üyesi olmakla suçluyoruz. Bunu PKK üyeliğiyle aynı görüyorlar. PKK seneler önce terör listesinden çıkarılmış olmalıydı. Daha çok yakın bir zamanda Kürt Halkevi'ne sivil polisler gitti ve bazı Kürt aktivistler ile ilgili bilgi talep etti. Oradaki insanları taciz ettiler. IŞİD’le savaştan dönen YPG ve YPJ'li genç kadın ve erkekler, eğer ülkeye sağ dönebilirse, İngiltere onları terörü desteklemekle suçlayıp tutuklayabiliyor. Bu insanların bir kısmı savaşçı bile değil. Aralarında sağlıkçılar, çevirmenler, çeşitli başka görevlerdeki insanlar var. Tanıdığım harika bir genç adam, Jamie Janson, İngiltere'ye döndü. Geldiği anda gözaltına alındı. Sonrasında iş bulamadı ve iki kış önce intihar etti. Yani tüm bu gençler, eğer bir tabutun içinde gelmezlerse, onları mahkeme karşısına çıkarıp yargılıyor İngiltere. Fotoğrafları bu nedenle gönderdim. Beni neden yargılamıyorlar? Kanun karşısındaki eşitlik nerede? Ben de oradaydım. Neden gecenin üçünde benim kapıma dayanıp, kapımı kırıp beni gözaltına almıyorlar. Elbette ki bu sorularıma tek bir yanıt dahi alamadım. 
 
 İngiltere'de Kürtlere uygulanan bu baskının mevcut yönetimle daha da sertleştiğini düşünüyor musunuz?
 
 Bu beceriksiz, soytarı Başbakan'ın yönettiği İngiltere de gittikçe daha otoriter bir ülke olma yolunda ilerliyor. Yalnızca beceriksiz bir soytarı da değil. Tehlikeli. Aynı şey İçişleri Bakanı için de geçerli. Kürtler buraya adım attıkları anda gözaltına alınıp tutuklanıyorlar.
 
Bu beceriksiz, soytarı Başbakan'ın yönettiği İngiltere de gittikçe daha otoriter bir ülke olma yolunda ilerliyor. Yalnızca beceriksiz bir soytarı da değil. Tehlikeli. Aynı şey İçişleri Bakanı için de geçerli. Kürtler buraya adım attıkları anda, yasal bir şekilde gelmiş olmuyorlar çünkü buraya yasal bir şekilde gelmelerinin bir yolu yok, anında gözaltına alınıp tutuklanıyorlar. Bu uluslararası hukuka aykırıdır. Buradan başka bir ülkeye de gidemiyorlar çünkü Avrupa Birliği'nden çıktık. Bir yandan pandemi yüzünden de başka ülkelere göndermek mümkün değil. Ama insanları geri göndermeyeceksen Geri Gönderme Merkezleri'ne koyamazsın onları.
 
 Britanyalı kitle örgütlerinin Kürt meselesine bakışı nasıl?
 
Açıkça söylemek gerekirse pek çok insan bilmiyor bile orada neler olduğunu. Burada basın bu tip şeyleri pek yazmaz. Bunun için çok uğraşıyoruz ama çok çok az sayıda yayın dışında yazan kimse yok. Öte yandan Birleşik Krallık Kadın Dayanışması dahilinde, bir çatı örgüttür, pek çok kadın örgütü bulunuyor. Kuzey İrlanda'dan Galler'den de kadın örgütleri dahil. Özellikle bu iki ülke Kürt meselesi konusuna oldukça hakim. Bunun temel nedeni dillerinin yasaklı olması. Galler ve Kuzey İrlanda'da dil konusunda büyük mücadeleler verdi ve vermeye de devam ediyor. İskoçya da aynı şekilde. Dil çok önemli bir ortak mücadele alanı ve dillerinin yasaklanması farklı coğrafyalardaki insanları birbirine bağlıyor. 
 
 Brexit süreci Kürtlere uygulanan bu baskılarda etkili oldu mu?
 
 Orta Doğu’da trajedinin ancak barışla sonlanacağını ve bunun için de Öcalan'ın özgür olması gerektiğini, okuyan herkes anlayabiliyor. Kürtlerin özgürlük hareketi hakkında okuyan herkesin sizlere çok büyük saygısı var.
 
Brexit için çok büyük yalanlar söylendi. Milyonlarca mültecinin buraya akın edeceği iddia edildi. Bu koca bir yalandı. Zaten hiçbir zaman da buraya bir mülteci akını falan olmadı. Konuyu bilen, okuyan, araştıran herkes de neyin haklı neyin haksız olduğunu idrak ediyor. Bunun yalnızca Kürtlerle ilgili olmadığını, Türkiye de dahil olmak üzere tüm Orta Doğu halklarının insan haklarıyla alakalı olduğunu ve bu trajedinin ancak barışla sonlanacağını ve bunun için de Öcalan'ın özgür olması gerektiğini, okuyan herkes anlayabiliyor. Kürtlerin özgürlük hareketi hakkında okuyan herkesin sizlere çok büyük saygısı var. Örneğin Öcalan'ın yazdıklarına bakın. 5000 yıl öncesinden, Sümerlilerden, neolitik çağdan başlıyor eşitliği anlatmaya. Kapitalizmin öncesinden, insanların arazileri kendilerinin diye sahiplenmesinin öncesinden, ataerkilliğin başlangıcının öncesinden. Diyor ki her şey kadının bastırılmasıyla ve ataerkillikle başladı. Kadının köleleştirilmesiyle ve şiddetle başladı. Köle toplum yaratıldı. Çünkü kadın köleleşirse erkek de köleleşir. Tüm toplum köleleşir. Yani bu merkeziyetçi sistemden kurtulursak, Kürtlerin bize öğrettiğini, biz de burada Avrupalılara duyurmayı başarabilirsek, eşbaşkanlık sistemini tüm hayata entegre edebilirsek, her karar alıcı komitede kadının eşitliğini sağlayabilirsek, yalnızca kadını, toplumu değil gezegeni bile kurtarabiliriz. 
 
Avrupa Birliği'nin sessizliğini ve eylemsizliğini nasıl yorumluyorsunuz?
 
Türkiye sürekli 'kapıları açarım mültecileri salarım' şeklinde çirkin bir ifadeyle tehditler savuruyordu. Oysa IŞİD’le savaşta bölgede Kürtlerin savaşmasıyla ilgili bir sorunları yoktu. Bu ahlaki anlamda iğrenç bir durum fakat daha da önemlisi uluslararası hukuka da aykırı. Çünkü uluslararası hukuk kişiye kendi kaderini tayin hakkını tanır. Avrupa kendi çıkarlarını korumak kendi suçunu gizlemek için sessiz kalıyor demek yanlış olmaz. 
 
 Avrupa'da çok uzun zamandır süren bir Öcalan'a Özgürlük kampanyası var. Nasıl çalışmalar yürütülüyor, bir ilerleme kaydettiğinizi düşünüyor musunuz?
 
Bunun hakkında sürekli konuşuyoruz. Ama biz burada ne yaparsak yapalım işin sonu Türkiye'de bitiyor. Türkiye'nin ise umurunda değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni de umursamıyor, büyük daire kararlarına da beni bağlamaz diyor. Bunu açık açık söylemekte de bir beis görmüyor. Burada ses olmak elbette çok önemli. Türkiye bu konuyu gündemine dahi almıyor. Bu konuda tek kelime etmiyor. Bu elbette burada ses çıkarmaktan vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor. Her platformda ‘Öcalan'a Özgürlük’ demeyi sürdüreceğiz. Bu bir çözüm süreci geliştirilmesinin tek yolu. Bunu bilen yalnızca biz de değiliz, Türkiye yönetimi de bunu çok iyi biliyor. Bölgenin tamamına barış gelebilir ve bunun anahtarının İmralı'da olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunu söylemeye de devam edeceğiz. Ama ülkelerin bir araya gelmesi, Türkiye'yi kınamakla kalmaması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gitmesi gerekiyor. Yani, evet bu konuda yapılan çok şey var elbette, ama yeterli değil. 
 
 Geçen ay Kürdistan’da Barış İnisiyatifi'nden görüştüğümüz başka kaynaklar, Türkiye'nin Federe Kürdistan'daki kimyasal silah kullanımının araştırılmasını sağlamak ve OPCW'ya baskı yapmak amacıyla bölgeye bir heyet göndereceğini söylemişti. Bu konuda güncel durum nedir? 
 
Şubat ayında bir heyet gidecek. Umuyoruz ki bir sorun olmaz. Bu heyette bilim insanları, avukatlar, insan hakları aktivistleri gibi pek çok insan olacak. Orada kimyasal saldırısından kurtulan iki kişi tespit edildi. Yani bu şu demek, kimyasala maruz kalan bu kişiler aslında kanıtın kendisidir. Bütün o zehirli madde vücutlarında bu kişilerin. Bu esnada İngiltere parlamentosunu da baskı oluşturmaya zorlama çabalarımız devam ediyor. Sorularımıza 'kanıt yok' gibi kaçamak cevaplar alıyoruz. Ama bu heyet oraya gittiğinde heyetteki bilim insanları, avukatlar, herkes bu kanıtları görmüş olacak. Bu soruların cevap bulmaması da şaşırtıcı değil çünkü bu kimyasallar nereden geliyor? Asıl soru bu. Bu sorunun cevabı da aslında bizim soruları sorduğumuz kişilere dayanacak. Bu savaş suçunda birden fazla ülke aktör olarak ortak olmuş durumda. Türkiye'ye gelecek olursak, Türkiye'nin tek savaş suçu bu değil. Mesela Suriye ve Irak’a giden suyu kesmek! Bu amasız fakatsız savaş suçudur. Hem de çatışmalı bir bölge hem de pandemi sürecinde! Bu affedilmez bir savaş suçudur. Bütün bunların sonucunda binlerce insan yerinden oldu. Geçtiğimiz günlerde burada bir kanalda 27 kişi boğuldu. Sabaha kadar ağladım. Tüm gece uyuyamadım. Zaten genel olarak uyuyamıyorum. Ben burada sıcak evimde, yorganımın altında yatarken Doğu Avrupa ormanlarında dondurucu soğukta bekleyenler, nehirlerde, kanallarda boğulanları düşündükçe nasıl uyuyabilirim? Buna sebep olanlar, bu suça dahil olanlar nasıl uyuyorlar?
 
Kürtler, Avrupa ülkelerinden PKK'yi “terör listesi”nden çıkarılmasını istiyor. Bugünlerde sıklıkla gündemde. PKK'nin söz konusu listede yer almasında İngiltere'nin çok önemli bir rolü var. Dolayısıyla Avrupa’nın tamamında ve İngiltere'deki Kürtlerin dostlarının bu konuda ne yaptığını anlatabilir misiniz? Şu ana kadar neler yaptınız ve önümüzdeki günler için eylem planınız nedir? 
 
Kürtlerden çok şey öğrendim. Keşke Rojava'da Mezopotamya Üniversitesi'ne gidebilseydim. Bir hoca olarak değil, bir öğrenci olarak ve onlardan öğrenmeye devam edebilseydim. 
 
Şunu söyleyebilirim, özellikle de Belçika'nın yargıtay kararından sonra, ABD de Avrupa Birliği de artık PKK'yi listeden çıkarmalıdır. En azından bizler bu konuda umutluyuz. Bu anlamda da kampanyaların süreceğine şüphe yok. 
 
Asıl iş Kürtlere düşüyor… 
 
Her ne kadar engebeli olsa da yol, benim umudum burada ve çok büyük. Çok büyük bedeller ödendi. Çok fazla insan hapishanelerde öldü, açlık grevlerinde öldü, işkencede, gözaltında öldü. Bunların hiçbiri Kürtlerin o inanılmaz ruhunu öldüremedi. Çok umutluyum. Kürtlerden çok şey öğrendim. Keşke Rojava'da Mezopotamya Üniversitesi'ne gidebilseydim. Bir hoca olarak değil, bir öğrenci olarak ve onlardan öğrenmeye devam edebilseydim. Biliyorum ki karşılarına nasıl bir engel çıkarsa çıksın, Kürtler üstesinden gelecektir. Bize ilham vermeyi sürdürüyorlar. Asla, asla herkes için özgürlük, eşitlik, adalet ve barış mücadelesinden vazgeçmeyin, asla vazgeçmeyelim. 
 
OWEN KİMDİR?
 
Margaret Owen, kadın hakları ve insan hakları konusunda uzmanlaşmış bir avukat. Daha önce göçmenlik ve iltica avukatı, Uluslararası Planlı Ebeveynlik Federasyonu'nun Hukuk ve Politika bölümünün başkanı ve çeşitli BM kuruluşlarında danışman olarak çalıştı.
 
Eşinin ölümünün ardından, özellikle çatışma ve AIDS'ten etkilenen ülkelerde olmak üzere, denizaşırı ülkelerdeki eşlerini kaybeden kadınların içinde bulunduğu durumla ilgilendi. Çalışması bağlamında insan hakları konularını ele alan ilk uluslararası örgütleri kurdu ve şu anda dünya çapında birçok ortak örgütün çatısı olan WPD'nin (Barış için Dullar) direktörlüğünü yapıyor. Özellikle ilgilendiği alanlardan biri zorla kaybedilen erkeklerin geride kalan eşleri.
 
Aynı zamanda GAPS-UK'nin (Barış ve Güvenlikte Toplumsal Cinsiyet Hareketi) kurucu üyesidir ve KHRP'ye (Kürt İnsan Hakları Projesi) kadın ve çocuk hakları danışmanlığı yapmaktadır. BM Kadının Statüsü Komisyonu'nun düzenli bir katılımcısıdır. BM'ye eşlerini kaybeden kadınlar konusunda danışmanlık yapmıştır. Şu anda da Peace in Kurdistan Campaign (Kürdistan’da Barış İnisiyatifi) çatısı altında çalışmalar yürütüyor.
 
MA / Gözde Çağrı Özköse