DİYARBAKIR - Türkiye halkları, bir Dünya Barış Günü’nü daha savaşın gölgesinde karşılıyor. Kürt sorununda 40 yıldır sürdürülen savaş politikaları, barış çağrılarına kulaklarını kapatan iktidar eliyle bugün kilometrelerce öteye taşındı.
Dünyada her yıl 1 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak kutlansa da, tarihinde kanlı bir işgalin başlangıcı yatıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıç günü olan 1 Eylül 1939, insanlık tarihi açısından dönüm noktalarından biri olarak tarihe geçti. Nazi Almanya’sının Polonya'yı işgali sonucunda değişik kaynaklara göre 60 milyon insan yaşamını yitirdi.
2020 yılında Dünya Barış Günü’ne giderken başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın geneli savaşlar, katliamlar, yıkımlar ve ekonomik-çevresel krizleri barındıran bir kaos hali içinde bulunuyor. Böyle bir atmosferde halklar bir kez daha barış taleplerini yenilemek için alanlara çıkmaya hazırlanıyor.
Türkiye’de ise halklar, ülkenin en büyük sorunu olan Kürt sorunundan kaynaklı on yıllardır devam eden savaş koşulları içerisinde barışa en çok 2013-2015 yılları arasında, farklı isimlerle anılsa da “çözüm süreci” olarak adlandırılan süreçte yaklaştı. Temeli cumhuriyetin kuruluşuna kadar uzanan Kürt sorunu, izlenen imha ve inkar politikaları sonucu bugüne dek 40 bini aşkın insan yaşamını yitirdiği ülkenin en büyük sorunu olageldi.
Milyonların özlemini duyduğu barışa ilk kez çok yaklaşıldığı bu iki yıllık çözüm süreci ise, ülkede her alanda olumlu rüzgarlarının estiği bir dönem oldu. Son Kürt isyanı olarak 1974’te ortaya çıkan PKK’nin lideri Abdullah Öcalan, bu sürecin mimarı olarak tarihe geçti. Bu, Öcalan’ın bu yönde attığı adımların ilki değildi. Kürt sorununun çözüme kavuşturulup, barışa ulaşılması çabasıyla Türkiye’de kanın en fazla aktığı 1990’lı yıllarından o güne dek tam 8 kez tek taraflı ateşkes ilanlarıyla iktidardaki güçlere barış eli uzattı.
Kürt sorununun çözümsüzlüğünü Türkiye’nin gelişmesi önünde engel olarak gören ve çözümü için ilk adımları atan ilk isim ise, 8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal oldu. Özal döneminde sorununun çözümü için arayışlara girildi.
BİRİNCİ ATEŞKES
PKK, 20 Mart 1993'te 9 yıllık çatışmanın ardından ilk ateşkesini ilan etti. Özal’ın istemiyle danışmanı Cengiz Çandar ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Lideri Celal Talabani'nin girişimiyle PKK Lideri Abdullah Öcalan, Talabani'nin de hazır bulunduğu ve Halkın Emek Partisi (HEP) Genel Başkanı Ahmet Türk’ün de katıldığı basın toplantısında ateşkes ilanını deklere etti. Bu Kürt tarafının, sorunun siyasi ve barışçıl temelde çözülmesi isteğinin ilk somut adımıydı.
DERİN DEVLET DEVREDE
Kürt sorununun siyasi zeminde çözülmesini isteyenlerin varlığının yanı sıra çatışma ve şiddette ırar eden, bu hali çıkarlarına uygun gören askeri ve siyasi klikler de vardı. Nitekim Kürt sorununa dair çözüm arayışları hem Özal hem de Özal’a destek sunan kimi askerleri derin devletin hedefi haline getirdi. Hedef olan isimlerden biri, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’ti. Özal'ın Türk-Kürt çatışmasını çözmek adına barış yönünde yaptığı çalışmalara destek veren Eşref Bitlis, içerisinde bulunduğu helikopterin 17 Şubat 1993 tarihinde Ankara’da şüpheli şekilde düşmesi sonucu hayatını kaybetti. PKK, 15 Nisan 1993 tarihinde ateşkesin süresini iki ay daha uzattı. Fakat bu ateşkes ilanının iki gün sonra 17 Nisan tarihinde Turgut Özal, şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
33 ASKER OLAYI
Ancak ateşkesi fiilen bitirmek için bir provokasyon gerekiyordu. Bu provokasyon Bingöl'de 24 Mayıs 1993'te 33 askerin öldürülmesi oldu. Böylece Öcalan’ın ilk barış girişimi karşılıksız bırakılıp, Türkiye daha da karanlık bir sürece girdi. Eşref Bitlis ve Özal’ın şüpheli ölümlerinin ardından çözümden yana olan bir diğer isim olan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, 22 Ekim 1993 tarihinde Lice Asayiş Bölük Komutanlığı binası önünde uzun menzilli suikast silahıyla öldürüldü. İlk ateşkes girişiminin akamete uğratılmasıyla 1993 yılı, köy yakmalarının yaşandığı, binlerce insanın evinden göç ettiği, sokak ortasında faili meçhul cinayetler ve kaybetme politikalarına kapı aralayan bir yıl oldu.
İKİNCİ ATEŞKES: ÖCALAN’A SUİKAST GİRİŞİMİ
Tarihler Mart 1995’i gösterdiğinde ise PKK’ye karşı sınır ötesi operasyonlar başlatıldı. Bu operasyonlardan sonuç alınamaması üzerine Özal’ın yerine Anavatan Partisi’nin başına geçen Mesut Yılmaz iktidarıyla dolaylı görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler doğrultusunda PKK tek taraflı ateşkes ilan etti. Ancak bu sefer PKK’nin talepleri vardı. Talepler yerine getirilmeyip, 1996 yılında tekrar askeri operasyonlara başlandı ve 6 Mayıs 1996’da Öcalan’a, Suriye'nin başkentti Şam'da suikast girişiminde bulunuldu. Bu suikast girişimi ile ateşkes ikinci kez sonuçsuz kaldı.
ÜÇÜNCÜ ATEŞKES: ULUSLARARASI KOMPLO
1998 yılında hükümetin başına geçen Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, PKK’ye tek taraflı ateşkes talebini dolaylı olarak iletti. Çözüme dair arayışlarına devam eden Öcalan da bunun üzerine 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde üçüncü kez ateşkes ilan etti. Bu süreçte uygulanan baskılar sonucu Öcalan’ın Suriye’den çıkışı gerçekleşmesine rağmen ateşkes sonlandırılmadı. Öcalan’ın uluslararası komployla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesinin ardından PKK tek taraflı ateşkesi bitirdiğini ilan etti.
DÖRDÜNCÜ ATEŞKES
İmralı Adası’nda tecrit altında tutulan Öcalan, bulunduğu koşullara rağmen barış arayışlarından vazgeçmedi. 1999 yılında yine bir Dünya Barış Günü’nde PKK gerillalarına Türkiye sınırlarından geri çekilme çağrısında bulundu. Bu çağrı üzerine iki Barış Grubu, iyi niyet göstergesi olarak Türkiye’ye geldi. Öcalan 5 yıl süren bu ateşkes sürecinde Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve tüm siyasal partilere Kürt sorununun çözümü konusunda 20 Ocak 2000'de "Barış Projesi", 4 Kasım 2000'de "Demokrasi ve Barış İçin Acil Eylem Planı"nı, 19 Haziran 2001'de çözüm sürecinin gelişmesi için “Acil Talepler Bildirisi”, 22 Kasım 2002'de "Acil Çözüm Bildirgesi" gibi önerilerde bulundu.
‘ERDOĞAN’I CİDDİ OLMAYA ÇAĞIRIYORUM’
Öcalan, 2004 yılında dönemin başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a birçok kez barış mesajı gönderdi. Bu mesajlarından birinde Öcalan, Erdoğan’a, "Barış söyleyeceğin iki cümleye bağlı. Onurlu bir barış için demokratik çalışma imkanları açıktır, 'Gelin kaynaşın' demesi bile yeterli. 'Onurlu barış, özgür demokratik çalışma için biz bu olanağı sağlayacağız' desin. Bu iki cümle on binlerce kişinin kurtulmasını sağlayacak. Erdoğan'ı ciddi olmaya davet ediyorum. Bu olmazsa ben bu konuda en ufak bir rol oynayamam. Bir cümle sarf etsin bu kan bitsin. Aksi durumda olumlu rol oynayamam. Yanlış hesap yapılmasın” diye seslendi.
Fakat bu barış çabalara rağmen AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı, süren askeri operasyonlar ve Öcalan’ın sağlık koşulları nedeniyle 1 Haziran 2004 yılında ile ateşkes sonlandırıldı.
BEŞİNCİ VE ALTINCI ATEŞKESLER
2 yıl boyunca devam eden çatışmalı süreçte Öcalan barış çağrılarını sürdürdü. 31 Ağustos 2005’te kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla “Bu süreç içinde yanlış yaptığımı düşünmüyorum. 7 yıllık süre içerisinde demokrasiye ve barışa hizmet yaptığım kanısındayım” mesajı verdi.
ERDOĞAN VE BAYKAL’A SESLENDİ
9 Ağustos 2006 yılında avukatları aracılığıyla gönderdiği mesajda ise Öcalan, bir kez daha kanın çözüm olmayacağı vurgusunda bulundu. Öcalan, bu açıklamasında hem Erdoğan’a hem de dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a hitaben şunları söyledi: “Sorunun çözümü diyalogdan geçer. Kan dökerek bir yere varılamaz. Öyle ABD'ye yalvarmakla, İran ve Suriye ile işbirliği yapmakla da PKK'yi imha edemezsiniz, sorunu da çözemezsiniz. PKK bu şekilde bitmez. Bu kadar insan kaybına yazık değil mi? Hiç mi kıymetleri yok? Bunlar ve olası ölümler için neden bizlerle diyaloga geçilmiyor? Bu kayıpların ve ölümlerin sorumlusu hükümet olacaktır.”
‘BU KANI DURDURABİLİRİZ’
1 Eylül’de günün anlamına değinen bir açıklama yapan Öcalan, Baykal ve Erdoğan’a yaptığı çağrıda, Dünya Barış Günü’nün fırsat olduğunu söyleyerek, “Yeter artık, bu kanı durdurabiliriz. PKK üzerinde ne kadar etkim olduğunu bilmiyorum ama beni dinleyeceklerini tahmin ediyorum. Devlet ile hükümetin samimi yaklaşımından sonra biz de üstümüze düşeni yaparız. Ateşkes çağrısı yaparım, çatışmalar durur” çağrısı yaptı.
Öcalan, 7 Eylül günü ise avukatları aracılığıyla kamuoyuna bu kez şu mesajları gönderecekti: “Bu kanın durmasını ve Türkiye'nin demokratikleşmesini istiyoruz. 10 yılı aşkın süredir barış çabalarımız devam ediyor fakat gelinen nokta ortada. Kan akmaya devam ediyor. Bütün barış çabalarıma rağmen benim samimi olmadığımı düşündüler. Ama buna rağmen ben çabalarımı ısrarla sürdürdüm.”
Ardından da çözüme şans tanımak için PKK tarafından 1 Ekim 2006'da beşinci kez ateşkes ilan edildi.
UZATILAN BARIŞ ELİ
2 Kasım 2007’de de Öcalan “Tekrar barış elimi uzatıyorum” diyerek, kamuoyuna şu mesajları verdi: "Taleplerimiz konusunda da bir İspanya modeli, İrlanda modeli, İsviçre modeli, Fransa modeli, Belçika modeli, Amerika modeli üzerinde tartışılabilir. Ben her türlü çözüme hazırım. Eğer çözüm isteniyorsa herkesin, Kürtlerin de üzerinde mutabık kalacağı bir anayasa yapılabilir. PKK'ye de ‘Gel, bu anayasanın hazırlanış sürecine katıl’ denilebilir. Bu konuda benim düşüncelerim biliniyor. Sayın Erdoğan'dan da rica ediyorum; bir çıkış yolunu önersinler. Biz her türlü demokratik çözüme varız, tekrar barış elimi uzatıyorum.”
Bu çağrıların tümü yanıtsız kalırken, barış konusundaki samimiyetini göstermek için Mayıs 2009’da PKK altıncı kez ateşkes ilan etti. Kürt sorununun çözümüne yönelik “açılım” ve “yol haritası” tartışmaları bu süreçte yapıldı.
"Oslo görüşmeleri" denilen bu görüşme, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından “Türkiye’de güzel şeyler olacak” cümlesiyle duyuruldu. İlan edilen bir aylık ateşkes böylelikle uzatıldı.
BARIŞ GRUPLARI
Öcalan’ın çağrısıyla 19 Ekim 2009 tarihinde Kandil ve Mahmur Mülteci Kampı'ndan 34 kişiden oluşan "Barış ve Demokratik Çözüm Grubu" Silopi'deki Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı. Ancak kısa bir süre sonra grupta yer alanlara davalar açıldı, bir kısmı tutuklandı.
Öcalan, tüm bunlara rağmen 8 Aralık 2010’da verdiği mesajda, yine barışı dillendirdi ve şunları kaydetti: "Parlamento barış kararı alır ve bu konuda hakikatleri araştırmanın, gerçekleri ortaya çıkarmanın peşine düşer. Hakikatleri araştırır, aydınlatmaya çalışır. CHP de herhalde bu konuda olumlu bir açıklama yapmış. Olabilir, bu komisyon kurulabilir. İşte Turgut Özal olayı gibi, Eşref Bitlis olayı gibi benzer karanlıkta kalmış, aydınlatılması gereken olaylar aydınlatılır. Bu gelişmelerle paralel olarak ben de buradan parlamentoya çok daha kapsamlı çalışmalar yapıp katkı sunabilirim. Bütün bu aşamalardan sonra bu aşamalara paralel olarak geri çekilme, silahsızlanma süreci başlayabilir. Zaten biz ilkesel olarak silahsızlanma konusunda olumlu düşünüyoruz, silahsızlanmaya ilkesel olarak karşı değilim. Bu konuda yasal-anayasal güvenceler sağlanırsa silahsızlanma sürecinin önü açılır. Ben silahsızlanma konusunda tek yetkili olurum. Kandil bile bu konuda tek başına tek bir gerillayı bile geri çekemez, tek başına yetkili değildir. Ben Kandil'le gelişmeleri tartışırım ve bu doğrultuda adımlar atarız.”
Ancak Temmuz 2011 yılında Diyarbakır Silvan’da çıkan çatışmada 13 asker ve 2 HPG'linin yaşamını yitirmesinin ardından Oslo görüşmeleri sona erdi. Görüşmelerin sonlandırılmasıyla Öcalan’a yönelik tecrit politikaları yeniden devreye sokularak, avukatlarıyla görüşmesi engellendi. Öcalan, avukatlarıyla 27 Temmuz 2011 tarihinde yaptığı görüşmesinde şunları söyledi: “Her iki tarafın da işlerini kolaylaştırdım, onlara öneriler sundum, onlara çözüm yolunu gösterdim, protokoller sundum, işlerini kolaylaştırıcı adımlar attım. Daha ne yapayım? Daha fazlasını ayda yılda bir burada bir saat konuşarak mı yapacağım? Daha ne yapayım? Ben Kürtlerin onuruyla oynanmasına izin vermem, buna hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğim."
2011 yılında yapılan bu görüşmeden 2019 yılına kadar avukatları Öcalan’la 8 yıl boyunca görüştürülmedi.
YEDİNCİ ATEŞKES
PKK, 2012 yılında yeniden ateşkes ilan etti. Ancak devlet bu çağrıya da kayıtsız kaldı. Uzattığı barış eli havada kalan Öcalan’ın 31 Mayıs’ta kendisini geri çekmesiyle ateşkes yeniden bozuldu. 12 Eylül 2012’de Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması için PKK ve PJAK’lı tutuklular cezaevlerinde süresiz dönüşümsüz açlık grevi başlattı. Açlık grevleri, 68’inci gününde Öcalan’dan gelen çağrı üzerine sona erdi. Dönemin Başbakanı Erdoğan, Öcalan ile görüşme halinde olduklarını TRT’de katıldığı bir programda açıkladı. Diğer yandan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Öcalan ile görüşmeleri basına yansıdı. "Çözüm süreci" olarak adlandırılan bu dönemde, 3 Ocak 2013’te Ahmet Türk ile Ayla Akat Ata, İmralı'ya giderek Öcalan ile görüşme yaptı. Artık halkla barışı daha yakın hissetmeye başlamıştı.
SEKİZİNCİ ATEŞKES
Son ve en kapsamlı ateşkes ise, Öcalan tarafından 21 Mart 2013 yılında Newroz günü deklere edildi. Öcalan’ın "silahlara veda" çağrısıyla yeni bir döneme giriş yapıldı. “Artık silahlar sussun fikirler ve siyasetler konuşsun” diyen Öcalan, barış ve demokratik siyasete işaret etti. 2 yıllık çözüm süreci görünürde barış rüzgarlarının esip bir tarafta Dolmabahçe Sarayı’nda taraflar arasında mutabakat imzalandığı, diğer tarafta ise sonrasında ortaya çıktığı üzere perde arkasında Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) “Çöktürme Planları”nın yapıldığı bir dönem oldu.
ÇÖZÜM SÜRECİ SONLANDIRILDI
AKP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerine dair hesapları doğrultusunda 5 Nisan’da Öcalan’a yönelik tecrit politikası devreye sokuldu. Sonrasında ise Diyarbakır ve Suruç katliamları yaşandı; Ceylanpınar’da 2 polisin şüpheli ölümü gerekçesiyle Kandil’e yapılan operasyonla süreç sonlandırıldı. Kentlere sıçrayan çatışmalara yüzlerce insan hayatını kaybetti, belediyelere kayyımlar atandı, HDP’li milletvekilleri, belediye eş başkanlarının da aralarında olduğu yüzlerce kişi cezaevlerine konuldu.
Öcalan üzerinde uygulanan tecride karşı 5 Eylül 2016 tarihinde HDP ve DBP’li 50 siyasetçinin girdiği açlık grevi eylemi sonrasında 11 Eylül 2016 tarihinde İmralı’da görüşme gerçekleştirildi. Kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı görüşmede PKK Lideri Öcalan, bozulan çözüm süreci için “Eğer devlet projelere hazırsa biz 6 ayda bitirebiliriz. Çözüm sürecini biz yok etmedik. Benim yanıma gelen heyete aktardım ve onlar 15 gün sonra yine geleceğiz dediler. Kürt sorunu 40 yıllık değil 100 yıllık 200 yıllık sorundur. Eğer devlet samimi olsaydı bu sorun çözülürdü” mesajı verdi.
Fakat bu çağrıya yanıt verilmek yerine Öcalan’ın üzerindeki tecrit ağırlaştırılarak 2019 yılına kadar devam etti.
YENİ GÖRÜŞMELER
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 7 Kasım 2018’de başlattığı ve cezaevlerine yayılan açlık grevleri sonucu Öcalan, avukatları ve ailesiyle görüştürüldü. 12 Ocak 2019’de kardeşi Mehmet Öcalan ile bir kez daha görüşen Öcalan, sonrasında 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde avukatlarıyla görüştürüldü. Öcalan, 7 Ağustos 2019 tarihinde yaptığı avukat görüşmesinde, bu kez “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır” çağrısında bulundu.
2020 yılına gelindiğinde İmralı Adası’nda çıkan yangın ardından Öcalan, 2 Mart 2020 tarihinde, pandemiden dolayı da 21 yıl aradan sonra ilk kez 27 Nisan 2020'de telefon yoluyla kardeşiyla görüştü.
101 AKSAÇLI’DAN 'DEMOKRASİ İTTİFAKI' ÇAĞRISI
Öcalan ile sağlanan her görüşme barış ve çözüm mesajları içerdi. Devletin engel olduğu, çözümsüzlüğe sürüklediği bu süreçte aydın, yazar, şair, gazeteci ve sanatçıların da aralarında bulunduğu "101 Aksaçlı" bir bildiri yayımladı. Ülkenin içinde bulunduğu kötü koşullardan kaynaklı herkesin risk altında olduğuna dikkat çekilen bildiride, "Demokrasi İttifakı"nda buluşma çağrısı yapıldı.
BU SESE KULAK VEREN 404 YURTTAŞ
101 Aksaçlı’nın bu çağrısına "404 Yurttaş"tan destek geldi. 404 Yurttaş, cepheleşmenin, kin ve nefretin körüklendiği bir ortamda; ülkeyi ve halkı tehdit altında gördüklerini belirterek, iktidarın yurttaş seslerine ve gösterilerine kulak vermesi önerisinde bulundu.
İmralı Adası’nda tecrit altında tutulan Öcalan’ın, Kürt halkı ve tüm demokrasi kesimlerinin barış çabaları devam ederken, içte izlenen savaş politikalarının yanı sıra AKP iktidarı, Kuzey ve Doğu Suriye’den Libya’ya, Federe Kürdistan’dan Yunanistan’a uzanan dış politikalarıyla barış çabalarını baltalamada ısrar ediyor.
MA / Arjin Dilek Öncel