İZMİR - İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer, sürecin iktidarın insafına bırakılamayacağını belirterek, “Meclis çatısı altında başlayacak demokrasi mücadelesinin tüm topluma yayılması, tüm demokratik unsurları içine alacak şekilde genişletilmesi şarttır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan 28 Aralık'ta Abdullah Öcalan ile görüştü. Görüşme sonrası Abdullah Öcalan’ın gönderdiği 7 maddelik mesaj ile Kürt sorunun çözümünde Meclis’i adres göstererek, tüm muhalefetin çözüm noktasında sorumluluk alması çağrısı yaptı.
İstanbul’da aydın, yazar ve akademisyenlerin aralarında bulunduğu bir grup tarafından çözüm noktasında adım atılması yönünde çağrı yapan isimlerden olan İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Tunç Soyer, çözüm tartışmalarına ilişkin Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirmelerde bulundu.
‘BARIŞIN TEMEL TEMİNATI DEMOKRASİDİR’
Soyer, ülkede bulunan demokratik kurumların içinin boşaltılıp tasfiye edilerek tek adam rejiminin himayesi altına alınmasının ülkede korku iklimi yarattığını belirterek, “Gelinen bu noktada ülkede bir çürüme hali var. Demokrasinin bütün değerlerinden uzaklaşıldı. Barış metini şunun için imzaladık; Toplum topyekûn bir çürümenin içine girmiştir ve tek adam yönetiminin hegemonyası, baskısı ve ağırlığı her geçen gün artmıştır. Bu iklimde hala demokrasinin temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün adaletin yeşerebilmesi için bunların tekrar hatırlanabilmesi için imzaladığımız bir manifesto ve barış bildirgesidir. Çünkü barışının temel teminatı demokrasidir” dedi.
TOPLUMDAKİ ENERJİ AÇIĞA ÇIKACAKTIR
Soyer, ülkedeki ekonomik, siyasal, sosyolojik, kültürel anlamda yaşanan sorunlara dikkat çekerek, barış girişimlerin artması gerektiğine işaret etti. Sorunlara karşı topyekün bir itiraza ihtiyaç olduğuna vurgu yapan Soyer, “Aynı doğadaki gibi, toplumlarda da bir enerjinin biriktiğini düşünürüm. Hiç beklemediğiniz bir anda bir deprem olur ve nereden çıktığını bilemeyiz. Halbuki aşağıda enerji birikmiştir ve o bir biçimde kendini göstermiştir. Toplumlarda da bu enerjinin biriktiğini biliriz. Gezi de bu enerjinin ortaya çıktığı anlardan biriydi. Şimdi de o enerjinin biriktiğini düşünüyorum ve ortaya çıkacağı anı kolladığını düşünüyorum. Yani bütün Türkiye'de yaşayan milyonların yaşadığı bu sömürü düzenine, demokrasiden uzaklaşılarak gelinen bu noktada toplumun bu sefaleti idrak etmesi, buna itiraz etmesi ve buna tepki göstermesi yakındır diye düşünüyorum” diye belirtti.
‘SİLAHLARIN BIRAKLIMASI TEK BAŞINA YETMEZ’
Hiçbir etnik kimliğin diğerinin üzerinde üstünlük kurma hakkının olmadığını belirten Soyer, otoriter iktidarların bu ayrışmayı kullanarak toplumu ayrıştırdığını kaydetti. Soyer, bu tuzağa düşülmemesi gerektiğine işaret ederek, “Birincisi, Türklerin ve Kürtlerin bin yılı aşkın süredir var olan kardeşliği dünyanın en kıymetli ve en güzel kardeşliklerinden biridir. Buna sonuna kadar sahip çıkmak gerekir. İkincisi ise demokrasidir. Demokrasi farklılıkların zenginlik olarak yaşandığı bir yaşam biçimidir. Demokrasi sorununun çok çeşitli başlıklarda kendini gösterdiğini düşünürüm. Kürt sorunu da bunlardan biridir. Belki çok kısa bir süre içinde önümüzdeki günlerde silahların bırakıldığını müjdesini duyacağız ve bu hakikaten 50 yılın en güzel haberlerinden biri olacak. Biz kalıcı barışı yaratmak mecburiyetindeyiz. Bu noktadan sonra bir ateşkes veya silahların bırakılması tek başına yetmez” diye konuştu.
‘DEMOKRATİK MÜCADELE’
Silahların bırakılmasının tek başına yeterli olmayacağının vurgusunu yapan Soyer, kalıcı barışın sağlanması için atılacak adımlardan birisinin ise Meclis çatısı altında verilecek demokrasi mücadelesi olduğunu söyledi. Soyer, “Türkiye’de laikliğin iki güçlü sütünün olduğunu düşünüyorum. Bunlar; Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve DEM Partisi’dir. Dolayısıyla bu iki parti demokrasiye en yakın ve demokrasiyi en çok sahiplenen kurumlardır. Bu iki kurumun mutlaka çok sıkı bir iş birliği alanı yaratması gerekiyor. Onun için öncelikle Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşması şarttır. Bu da yetmez; Türkiye'de demokrasinin yanında duran ve demokrasiden yana olan kim varsa topyekûn bir iş birliği yaratılmalıdır. Çünkü bu demokrasi mücadelesi kolay bir mücadele değil. Olabildiğince güçlü bir dayanışma zemini yaratılmalı. Çok güçlü bir iş birliği alanı yaratılmalı ve topyekün bir mücadele başlatılmalı. Bu mücadeleyle ancak kalıcı barış sağlanabilir. Bu mücadeleyle ancak gerçekten kardeşliğin hukuku ve zenginliği bu toraklarda yaşayan herkese gösterilmesi mümkün hale gelebilir. O nedenle Meclis çatısı altında başlayacak demokrasi mücadelesinin tüm topluma yayılması, Türkiye'deki tüm demokratik unsurları içine alacak şekilde genişletilmesi şarttır” ifadelerini kullandı.
'SÜRECİ İKTİDARIN İNSAFINA BIRAKMAMALIYIZ'
Sürecin sadece iktidarın insafına bırakılmaması gerektiğine dikkat çeken Soyer, 20 yıllık AKP iktidarının Kürtlere büyük acılar yaşattığına ve Kürt sorununu çözme noktasına birçok fırsatı da kaçırdığını belirtti. Soyer, “İktidar Kürt sorununa dair hep ‘mış’ gibi yaptı. Demokrasiyi bir sonraki durakta inebilecekleri tramvay olarak kullandılar. Şimdi de yine o tramvaya binmek istediklerini ifade ediyorlar. Ama biliyoruz ki; yine inecekler o tramvaydan, çünkü samimi değiller. Samimi olmadıkları geçen 20 yıl boyunca defalarca tescillendi. Bu nedenle hayal kurmamak lazım. Bu iktidarın yönettiği bir barış süreci asla sonuca ulaşmaz. Öncelikle bu iktidardan kurtulacak bir seçim ittifakını oluşturmamız gerekiyor. Bu iktidar yıkılmadan ve sistem değişmeden asla demokratik ve kalıcı barış yaşanmaz. O nedenle Meclis çatısı altında kurulacak bu demokratik ittifak ilk hedef olarak önüne iktidarı devirmeyi koymak zorundadır. Bu gerçekleştikten sonra kalıcı barışla ilgili umutlanabiliriz. Bugün silahların bırakılmasını mümkün görüyorum ama bunun arkasından gelecek kalıcı barış sürecini şu anda mümkün görmüyorum. Bu iktidarla bunun mümkün olmadığını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
‘BARIŞ TÜM İNSANLIĞA İLHAM OLACAK’
"Lafla peynir gemisi yürümez" diyen Soyer, AKP ve MHP'nin sürece dair sözlerini harekete geçirecek adımların atılması gerektiğini söyledi. Soyer, sokağa inilerek yurttaşların nabzının tutulması ve gelinen aşamada artık somut adımların atılması gerektiğinin altını çizdi. Soyer, “Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının 'Yurtta sulh Cihanda sulh' ilkesi ile korunması gerektiği tartışmasız bir konudur. Ancak ülkelerin aralarındaki sınırlardan ziyade özgürlüklerimizin ve varoluşumuzun sınırlarını konuşmalıyız. Tam da bu örnek nedeniyle söylemeye çalıştığım; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşanacak demokrasi süreci ve kalıcı barış süreci sadece bölgede yaşayan tüm Kürtlere ilham vermekle kalmayacak, tüm insanlığa büyük ilham verecek. Buradaki demokrasi mücadelesi ve kardeşliğin yerleştirilmesinin çok mümkün ve yakın olduğunu düşünüyorum. Artık yeter. Kimsenin bunları daha çok yaşayacak tahammülü kalmadı. Biliyorum ki bu süreç artık başladı ve devam edecek” dedi.
‘BARIŞI VE KARŞDEŞLİĞİ HAKİM KILMALIYIZ’
AKP’nin iktidarını kaybetmemek ve Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı olmak için birçok hamle yaptığını da aktaran Soyer, devamla şunları kaydetti: “Belki de o hamlelerden biri bu. Mevcut iktidar, iktidarını korumak için ne gibi yollara tevessül edebilir ne gibi hamleler yapabilir? Bunların tahayyüllerimizin ötesinde olabileceğini bilmemiz lazım. Ancak buna da teslim olmamak gerekiyor. Onlar kendi oyun planlarını sürdürmeye gayret edecekler ama bizim de planımız belli. Biz barışı, demokrasiyi ve kardeşliği hakim kılmak istiyoruz. Bu topraklarda onlara rağmen bunu yapacak güce sahibiz. Aramızdaki farklılıkları bir tarafa bırakıp benzerlikler üzerinden omzumuza omuza mücadeleyi başlatmak zorundayız.”
MA / Uğrucan Boztaş