MERSİN - İmralı’daki hukuksuzluğun devletin kanunlara uymamasından kaynaklı olduğunu ve herkesi tehdit ettiğini belirten ÖHD’li Mehmet Altuntaş, eğer kanunlar ve hukuk uygulanmıyorsa hiç kimsenin kendini güvende hissetmeyeceğine dikkati çekti.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 25 yılı aşkın bir süredir tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alamama hali 42’nci ayına girdi. Aile ve avukatlarıyla görüştürülmeyen Abdullah Öcalan, en son kardeşi Mehmet Öcalan ile 21 Mart 2021 tarihinde kesintili telefon görüşmesi yapabildi. Ayrıca Abdullah Öcalan ile birlikte aynı cezaevinde tutulan Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’dan da bilgi alınamıyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Mersin Şube yöneticisi Mehmet Altuntaş, mutlak tecridi ve bunun oluşturduğu sorunları değerlendirdi.
‘TOPLUM İÇİN ALARM ZİLİ ÇALIYOR’
İmralı’da yaşanan tecridin uluslararası hukuk standartlarında “işkence” olarak tanımlandığını belirten Altuntaş, hukuka uymamanın aynı zamanda siyasi kitlelere ve topluma karşı “sopa” işlevi gördüğünü ifade etti. 2015’ten sonra giderek artan tecrit uygulamasının bölgedeki siyasi gelişmelerle bağlantılı olduğunu vurgulayan Altuntaş, “Hükümetin ihtiyaç duyduğu zamanlarda kendisini herhangi bir hukuk, kanun maddesinin bağlamadığı, hatta uluslararası sözleşmelerin ve AİHM'in ihlal kararlarının da bir şekilde yok sayıldığı kötücül bir uygulama son derece keyfi bir şekilde uygulanıyor. Çözüm sürecinin bitmesi ve 15 Temmuz süreciyle beraber bu devletin geleneksel kodlarında bazı şeylerin yeniden şekillendiğini ve tanımlandığını düşünüyorum. Bu yeniden şekillenme ve tanımlamanın kapsamında da daha çok keyfi uygulama zeminini buldu.
Toplumsal siyaset, toplumsal muhalefet bir şekilde ciddi güç kaybetti. Bu ülkede yaşanılan haksız, hukuksuz yanlış uygulamalara karşı tecrit meselesi de dahil olmak üzere, yeterince ses çıkarılamaz hale gelindi ve bu hükümeti cüretkar bir hale getirdi. Devlet dediğiniz mekanizma herhangi bir yerde, herhangi bir konuda, herhangi bir kişiye karşı keyfiyetçi davranmaya başlıyorsa, kendi kanunu, anayasasını taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri yok sayarak hareket etmeye başlıyorsa bu toplum açısından büyük bir kötülüğün başlangıcının ilk aşaması olur. Devletin kendi kurallarına uymaması, toplum için alarm zilinin çalması anlamına gelir” diye belirtti.
TECRİDİN ETKİLERİ
Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin politik bir tutumla sınırlı kalmadığına dikkati çeken Altuntaş, bu uygulama ile sıradan bir insanın dahi hukuk güvenliğinin riske atıldığını söyledi. Altuntaş, “Devlet ve karar vericiler şunu öğrenmiştir: ‘Ben kanuna, hukuka uymadığım zaman bir şey olmuyor ve ben bunu devam ettirebilirim.’ Böyle olunca da ihale kanunundan tutun, ormanların yanmasına, kötü yönetim pratikleri karşısında kimsenin hesap vermemesine kadar toplumun içinde hangi işleyiş varsa, devlet buna uymamayı öğreniyor ve bunu mümkün olduğu her fırsatta kendi lehine kullanıyor” ifadelerini kullandı.
Toplum için en büyük tehlikenin burada başladığını söyleyen Altuntaş, eğer kanunlar ve hukuk uygulanmıyorsa hiç kimsenin güvende hissetmeyeceğinin altını çizdi.
HERKES TEHLİKE ALTINDA
Devletin kendi kanunlarına uymaması halinde işçinin, kadının, siyasetçinin ve hatta sermayenin de tehlike altında olduğunu vurgulayan Altuntaş, siyasetçiler, sivil toplum, kadın örgütleri temsilcileri başta olmak üzere toplumun tüm kesiminin devletin kanunlara uymama haline itiraz etmesi gerektiğini belirtti.
Altuntaş, şöyle devam etti: “Bu durum tecrit meselesinde de çok açık ve çıplak bir gerçek. Bu çıplak gerçeğe de toplumun, ‘Hayır sen devlet olarak bir kanun, bir kural koyuyorsan buna sonuna kadar uymak zorundasın’ demesi gerekiyor. Bu sadece Sayın Öcalan şahsında olan durum değil. Sadece kendisi için olsa bile, ahlaki, vicdani değer yargılarını geçelim, bu meseleye itiraz edilmesi gerektiği güneşin doğudan doğması kadar doğal bir sorumluluk getiriyor.”