28 Mart olayları: Failler 14 yıldır yargılanmadı 2020-03-28 09:03:24 DİYARBAKIR – Diyarbakır’da 2006’da başlayarak Bölge'ye yayılan 28 Mart olaylarında 14 kişinin öldürülmesi üzerinden 14 yıl geçti. Ölümlerle ilgili iç hukukun cezasızlık politikasına rağmen, AİHM’den defalarca mahkumiyet çıktı.  Diyarbakır’da Muş'un Şenyayla kırsalında kimyasal silahla öldürüldüğü belirtilen 14 PKK'liden 4'ünün cenazesinin defnedilmesi üzerine 28 Mart 2006'da başlayan ve "28 Mart Olayları" olarak hafızlarda kalan protestolarda, 14 sivil öldürüldü, yüzlerce sivil yaralandı. Bölge kentlerine yayılan ve bir hafta boyunca süren eylemlerde, Diyarbakır'da Mehmed Akbulut (18), Halil Söğüt (78), Tarık Ataykaya (23), Mehmet Işıkçı (19), Mustafa Eryılmaz (26), Emrah Fidan (17), Abdullah Duran (9), Enes Ata (6), Mahsum Mızrak (17), İsmail Erkek (8), İlyas Aktaş (24), Mardin'de Ahmet Araç (27), Sıddık Önder (22), Batman'da ise Fatih Tekin (3) yaşamını yitirdi.   Yapılan otopsilerde Mehmed Akbulut, Halil Söğüt, Mehmet Işıkçı’nın darp sonucu, Mustafa Eryılmaz, Emrah Fidan, Abdullah Duran, Fatih Tekin, Ahmet Araç, Sıddık Önder’in ateşli silahla, Tarık Ataykaya, Enes Ata, Mahsum Mızrak, İsmail Erkek ve İlyas Aktaş'ın gaz mermisiyle yaşamlarını yitirdiği tespit edildi.   ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI   Bölgedeki olaylara ilişkin açıklama yapan dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, gösterilere katılanları hedef göstererek, “Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa kim olursa olsun gereğini yapacak” dedi.    14 YILDIR FAİLLER CEZALANDIRILMADI   Olayların ardından adli makamlarca başlatılan soruşturmalardan Mahsum Mızrak’ın ölümüne ilişkin ancak 14 0cak 2010’da açılan dava ile Enes Ata’nın soruşturma dosyası 9 Aralık 2013’te birleştirildi. Böylece Mızrak ve Ata davasının birlikte ilk duruşması 8 yıl sonra 13 Mayıs 2014’te görüldü. Diğer 12 sivilin ölümüne ilişkin de "faillerin bulunması için daimi arama kararı" çıkartıldı.   Diyarbakır 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 12 yıl boyunca süren Mızrak ve Ata davasının 26 Nisan 2018 tarihli duruşmasında “Olası kastla öldürme” suçundan yargılanan sanık polisler Hayrettin A., Bilal Ö. ve Nuri Ö.,  delil yetersizliği gerekçesiyle beraat ettirildi.  Yerel mahkemenin verdiği karara karşı Mızrak ve Ata'nın ailesi avukatları kararı istinafa taşıdı. Usul yönünden istinaf mahkemesince bozulan beraat kararının ardından yeniden yapılan 10 Ekim 2019 tarihli yargılamada sanık polisler ikinci kez beraat ettirildi. Mızrak ve Ata ailesi avukatları beraat kararını tekrar istinafa götürdü.   KARARTILAN DELİLER GÖRMEZDEN GELİNDİ   Mızrak ve Ata’ya ait adli emanette bulunan “delillerin kaybolması” ve “delillerin değiştirilmesi” mahkemece tespit edildiği davada, Mızrak’ın kafasına saplanarak ölümüne neden olan gaz fişeğinin yerine adli emanette av tüfeği fişeğiyle değiştirildiği, Ata’nın ölümüne neden olan fişeğin ise yine adli emanette kaybolduğu ortaya çıktı.  Ata’ya ait kanlı tişörtün herhangi bir mahkeme kararı bulunmadan polisler tarafından imha edildiği belirtildi. Dosya kapsamında Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nce 2015’te mahkemeye gönderilen bir yazıyla, olay gününe ait polislerin yaptığı bütün telsiz konuşma kayıtlarının imha edildiği tespit edildi. Mızrak ve Ata ailesi avukatlarının talebiyle delillerin kaybedilmesine ilişkin açılan soruşturmalarda ise takipsizlik kararı verildi.   AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKUM ETTİ   Yargı mercilerinin "faillerinin bulunması için daimi arama kararı” verdiği Mehmet Akbulut, Halil Söğüt, Mehmet Işıkçı, Mustafa Eryılmaz, Emrah Fidan, Abdullah Duran, Fatih Tekin, Ahmet Araç, Sıddık Önder, Tarık Ataykaya, İsmail Erkek ve İlyas Aktaş'ın ailelerinin avukatları ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "yaşam hakkı ihlali" maddesini düzenleyen 2'nci maddesi kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurdu.   AİHM incelediği, Tarık Ataykaya, Halil Söğüt, Abdullah Duran ve Mehmet Akbulut dosyalarında Türkiye'nin "yaşam hakkını ihlal ettiği" ve “etkin soruşturma yürütmediği” kararı verdi. AİHM, Türkiye’yi binlerce Euro tazminata mahkum etti.   Olaylarda ağır yaralananlardan Abdullah Yaşa ve Hakim İpek dosyalarını da karara bağlayan AİHM, "yaşam hakkı ihlali" ve "işkence yasağı ihlali" kapsamında Türkiye'yi 2013'te Yaşa davasında 15 bin, 2015'te İpek davasında 10 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti. AİHM’in kararlarında dikkat çeken nokta ise Abdullah Yaşa davasında, "Otopsi raporlarında 2 kişinin gaz kapsülüyle öldürülmesiyle kolluk güçleri büyük bir serbestiyetle ölçüsüz inisiyatif alarak olayları gerçekleştirmiştir. Abdullah Yaşa'nın yaralanması polisin orantılı güç kullanımının neden olabileceği yaralardan çok daha ağırdır. Gaz fişeğinin düz bir şekilde ateşlenmesi öldürme kastıyla yapılmıştır. Böyle bir durumun çağdaş ve demokratik Avrupa toplumlarında bireyin bedensel bütünlüğünün korunması alanında istenilen seviyeyi karşılamamaktadır" vurgusu oldu.   Toplumun hafızlarından silinmeyen 28 Mart olaylarında AİHM, Türkiye’yi defalarca mahkum etse de iç hukukta kimse cezalandırılamadı. Mahsum Mızrak davasında etkin soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle AİHM, 18 Ekim 2016’da Türkiye’yi “yaşam hakkının ihlal etmekten” ve “etkin soruşturma yürütmemekten” suçlu bularak, Mızrak ailesine tazminat ödemesine karar verdi.   ZEYTUN: SİSTEMLİ BİR CEZASIZLIK   AİHM kararları ve Türkiye’de yürütülmeyen etkin soruşturmayı dava avukatlarından Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH) Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, değerlendirdi.     28 Mart olaylarında öldürülen 14 siville birlikte yüzlerce insanın işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldığını anımsatan Zeytun, ancak hiçbir kolluk görevlisinin şimdiye kadar cezalandırılmadığının altını çizdi. Mızrak ve Ata davasında delil değiştirme ve karartma gibi birçok hukuksuzlukla birlikte beraat kararlarının tekrar verildiğini belirten Zeytun, “Bilerek ve istenerek dosya sürüncemede bırakıldı. Failleri rahatlıkla tespit edebilecek deliler dosyada vardı. Ancak mahkeme süreci uzattı ve tevsi tahkikat taleplerimizi reddetti. Delillerin karartılması ve yer değiştirilmesini mahkeme normal karşıladı. Sistemli bir şekilde cezasızlık yargılaması yapıldı” diye ekledi.   İSTİNAF MADDİ GERÇEĞİ ARAMIYOR   Verilen ikinci beraat kararının istinaf mahkemesine taşıdıklarını aktaran Zeytun, “İstinaf mahkemesi maddi gerçeği ortaya çıkarırken, delillerin kaybedilmesine, ölüm olayına dair bir tespit yapması gerekirken usuli bir nedenle ilk beraat kararını bozdu. İstinafın dosyadaki beraat kararını bozmayacağı kanaatindeyiz. Umarız bizi yanıltır. Çünkü kolluk görevlilerinin fail olarak yargılandığı tüm aşamalarda mahkemelerce alınan ortak hazır bir karar var.  Cezasızlık” diye konuştu.   ‘SUÇ SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILDI’   İç hukuk yollarının tükenmesiyle dosyayı AİHM’e götüreceklerini vurgulayan Zeytun, “Yargı cezasızlık politikasını aşarak açıkça suçtan muafiyete yol açan sistem kurdu. Dokunulmazlık zırhıyla korunan kolluk görevlileri var. Kişiler bun dayanarak yeni yaşam hakkı ihlalleri işleyebilir. Yargı bu suçları suç olmaktan çıkardı” diye belirtti.    Zeytun, insan hakları savunucuları olarak, yıllarca faillere ceza vermeyi olanaksız kılan yargının her halini zorlayarak mücadele etmekten vazgeçmeyen ailelerle birlikte olacaklarını kaydetti.   ‘BİREY DEVLETE KARŞI KORUNMALIDIR’   FİDH Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ ise uluslararası hukuka göre toplumsal gösterilerde yaşam hakkını ihlal edecek her türlü silah ve gaz fişeği kullanımının yasak olduğunu vurguladı. Yalçındağ, “28 Mart olayları, bu halkın asla unutmayacağı olaylardan biridir. Temel mantık, sürekli biçimde devleti, bireye karşı koruma refleksidir. Tüm otoriter rejimlerde olduğu gibi burada da aynıdır. Oysa ki aslolan yurttaşın güvenliği, yaşam hakkı olmalıdır. Hukuk, devleti bireye karşı korumak yerine, bireyi devlete karşı korumalıdır. Ancak bugün de devam ettiği üzere, birey ve toplum, devlet karşısında korumasızdır. Binlerce örnek var böyle. İstanbul’da ev baskınında öldürülen Dilek Doğan’dan tutalım Medeni Yıldırımlara kadar… Dolayısıyla sistemin karakteri ve kaba güvenlikçi anlayışı sürdürmedeki ısrarı maalesef yeni ölümleri devam ettiriyor” diye konuştu.                            MA / Aydın Atay