Kayıp yakınları, kaybedilen 20 kadın için adalet istedi 2020-03-07 14:43:23 DİYARBAKIR/BATMAN-  Diyarbakır ve Batman’daki kayıp yakınları, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla 1990’lı yıllarda kaybedilen 20 kadının akıbetini sordu.   Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, her hafta dernek binaları önünde  “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla düzenledikleri eylemin 578’inci haftasını gerçekleştirdi. Barış Anneleri, sivil toplum örgütü temsilcileri, kayıp yakınları ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İl Eşbaşkanı Seval Gülmez’in de katıldığı etkinlik öncesi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle kadınlara karanfil dağıtıldı.   'YÜZLEŞMEMİZ GEREKİYOR'   Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eylemde konuşan DBP İl Eşbaşkanı Seval Gülmez, her insanın bir mezar hakkının olduğunu dile getirdi. Faili meçhul cinayetlerin özellikle bölgede yaygın olmasına dikkat çeken Gülmez, “Bunların ortaya çıkması ve bazı şeylerle yüzleşmemiz gerekiyor. Hepimizin demokratik adaletli bir toplumda yaşamaya hakkı vardır” dedi.    ‘KAYIP KADINLAR İÇİN ADALET İSTİYORUZ’   Eylemde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla 1990’lı yıllarda gözaltında kaybedilen 20 kadının akıbeti soruldu. İHD Diyarbakır Şubesi Kadın Komisyonu üyesi Ezgi Sıla Demir, kadınların nerede ve ne zaman kaybedildiklerine ilişkin bilgi verdi. Demir, “1991 yılında Cizre'de gözaltına alındıktan 18 yıl sonra yol yapım çalışması sırasında kemikleri bulunan Makbule Ökden, 27 Temmuz 1992 tarihinde Dersim'de gözaltına alındıktan 8 gün sonra işkenceden tanınmaz haldeki bedeni Elazığ Karşıyaka Kartepe'de 14 Ağustos 1992 tarihinde gömülü bulunan  Ayten Öztürk, Mardin-Derik'te 2 kişi ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdda Yavuz, Eylül 1993 tarihinde Hizbullah tarafından Nusaybin ilçesinin Selahaddin Eyyubi Mahallesi'nde başına çuval geçirilerek kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Sedika Dal, 24 Aralık 1993 tarihinde Bitlis-Tatvan-Wanik köyündeki evlerinden kardeşi Ramazan ile birlikte askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hamide Şarlı, 24 Eylül 1994 tarihinde Dersim-Mirik'te köye yapılan askeri operasyon sonrası kendilerinden bir daha haber alınamayan Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve onun 3 yaşındaki kızı Dilek Serin, 5 Ekim 1994 tarihinde İstanbul'da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Lütfiye Kaçar, 17 Ekim 1994 tarihinde Muş'un Hasköy ilçesine bağlı Ortaç köyünde hayvanlarını sağmak için gittikleri yaylada askeri bir operasyonun ortasında kalan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan Gülnaz Tatu ve Kadriye Tatu, 24 Ocak 1995 tarihinde Ankara'da gözaltına alınan, işkence görmüş bedeni 76 gün sonra Kırıkkale Kimsesizler Mezarlığı'nda ‘kimliği meçhul kişi’ olarak gömülü bulunan Ayşenur, Mayıs 1995 tarihinde Diyarbakır-Bismil'de gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hatice Şimşek, 7 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır-Bağlar 'da bulunan bir eve Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı sivil polisler tarafından yapılan baskında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Şükran Daş, 28 Kasım 1996 tarihinde Diyarbakır'da eşi Mahmut ile birlikte gözaltına alınan ve 2 yıl sonra kimsesiz olarak defnedildiği Cizre Asri Mezarlığı'na ‘kimliği meçhul kişi’ olarak gömüldüğü anlaşılan ancak mezarına hala ulaşılamayan Fahriye Mordeniz, 26 Eylül 1997 tarihinde Kulp-Diyarbakır yolunda otomobilleri durdurularak eşi Orhan ile birlikte beyaz Toros ile kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Zozan Eren, 31 Mart 1998 tarihinde İzmir-Çeşme-Alaçatı'da 3 arkadaş ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Neslihan Uslu, 16 Temmuz 1998 gecesi derin devlet bağlantılı Hizbullah tarafından Mersin'de kaçırılan, 21 Ocak 2000 tarihinde İşkence edildikten sonra Konya Meram'daki bir villanın bodrumunda cansız bedenine ulaşılan Konca Kuriş, için adalet istiyoruz” dedi.    Etkinlik 5 dakikalık oturma eylemiyle son buldu.   ‘EL ELE MÜCADELEMİZİ YÜKSELTECEĞİZ’   Batman'daki kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eyleminin 484'üncü haftası için İHD Şubesi'nde bir araya geldi. Kayıp yakınlarının yanı sıra insan hakkı savunucularının katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Eylemde açıklamayı İHD Şube Başkanı Rümeysa Deniz Kaya gerçekleştirdi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısı ile İHD Genel Merkezi'nin yayınladığı bildiriyi okuyan Kaya, tüm kadınların 8 Mart'ını kutladı. Kaya, Türkiye'de kadınların büyük hak ihlallerinin yanı sıra yaşam haklarının da sona erdirildiğini ifade ederek, kadın şiddetine dikkat çekti. Hakların kendilerine erkekler tarafından verilmesinin kabul edilmez olduğunu ifade eden Kaya, "Kendi haklarımızı alacağımız politikalarımızı, kendimiz belirleyeceğiz. Biz kadınlar, kapitalist sistemin makul bireyleri olmadık, olmayacağız. Bize dayatılan politikalara karşı el ele mücadelemizi yükselteceğiz, dayanışma içinde olacağız" ifadelerini kullandı.     Kaya'nın konuşmasının ardından oturma eylemi yapıldı.   İZMİR    İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi ve kayıp yakınları ise,  “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla eski Sümerbank önünde bir araya geldi. Açıklamaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü,  EGE Tutuklu ve Hükümlü Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TUHAYDER), Barış Anneleri ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı. “Kayıplar belli, failler nerede” pankartının taşındığı eylemde, açıklamayı İHD İzmir Şube Yöneticisi Cemile Karakaya yaptı.   Karakaya, bu haftaki kayıp eyleminde 27 Temmuz 1992 tarihinde Dersim’de beyaz renkli Renault marka arabayla kaçırılan ve 11 gün sonra Elazığ Asri Mezarlığı’na yakın bir arazide yarı gömülü halde bulunan Ayten Öztürk’ün faillerini sordu. Fabrika işçisi 32 yaşındaki Ayten Öztürk’ü ölüme götüren sürecin Mayıs 1992’de Tunceli Jandarma Alay Komutanı Albay Mustafa Sabri Yazganarıkan’ın odasında yapılan bir görüşme ile başladığını kaydeden Karakaya, “Tunceli Alay Komutanı Albay Mustafa Sabri Yazganarıkan, Hıdır Öztürk’e ‘Üç kızını alıp makamıma gel’ diye haber yolladı. Öztürk, kızlarına güzel giyinmelerini, komutanın karşısına çıkacaklarını söyler. Çünkü bir devlet memurudur. Komutanın yanında sakallı, zayıf tipli bir adam da vardır. Kendilerine ‘Mahmut’ diye tanıştırılır. Alay Komutanı, Albay Mustafa Sabri Yazganarıkan, görüşmeye çağırdığı Baba Hıdır Öztürk’e ve kızlarına ‘nasihatlerde’ bulunur. Tehditkâr bir üslupla şu nasihati verir: ‘Kendinize dikkat edin, bir şeye bulaşmayın! Daha sonra Albay, yanındaki askere ‘Bunları Mahmut Bey’e götürün’ der. Alt kata indirilen Ayten Öztürk dâhil üç kıza, ‘zayıf ve sakallı olan Mahmut Bey’ tarafından çeşitli sorular sorulur, adres ve kimlik tespiti yapılır. Öztürk Ailesi, daha sonra komutanlıktan ayrılır. Hıdır Öztürk, çok sonra ‘Mahmut’ diye tanıştırılan, bütün bilgilerini alan kişinin, ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu anlayacaktır” dedi.   ‘ÖZTÜRK YEŞİL VE EKİBİ TARAFINDAN GÖTÜRÜLDÜ’   O buluşmadan kısa bir süre sonra hemşire kız kardeşin aniden Kars’a tayini çıkarıldığını, mühendis olan kız kardeşin de Çankırı’da görevlendirildiğini dile getiren Karakaya, şöyle dedi: “Babası ilk başta devlet olduğuna inanmaz. Çalıştığı iş yerinden birilerinin zorla evlenmek için kaçırdığını düşünür. Ne var ki, 11 gün sonra telefon gelir. Elazığ Asri Mezarlığı’na yakın bir arazide yarı gömülü halde bir kadın cesedi bulunmuştur. Anne ve baba gittiklerinde gözlerine inanamaz. Burnu, kulakları, dudakları kesilmiş, kafa derisinin yarısı yüzülmüş, gözleri oyulmuş Ayten’in cesediyle karşılaşırlar. Baba Hıdır Öztürk, 2006 yılında bir gün gazetede ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın resmini görür görmez tanır ve bu resimdeki kişinin, o Temmuz günü komutanlıkta karşılarında duran kişi olduğunu anlarlar. Ayten Öztürk’ün Yeşil ve bu isimlerce kaçırıldığı, Diyarbakır’a götürülüp sorgulandığı, öldürülüp, gözleri çıkartılıp, derisi yüzülüp, gömüldüğü, her biri tanıklarca anlatılır.  JİTEM komutanı Cem Ersever, öldürülmeden önce Öztürk’ü Yeşil’in kaçırdığını söylemiş ancak kar etmemişti.”      ‘SAVCIYA GÖRE YEŞİL BULUNAMIYORDU’    İtiraflara rağmen olayın detaylı soruşturulmadığını kaydeden Karakaya, baba Öztürk’ün diğer çocukları zarar görmesin diye sustuğunu söyledi.  Yıllar sonra 2011’de TBMM’de İnsan Hakları Komisyonu’na Baba Hıdır Öztürk’ün  de davet edildiğini hatırlatan Karakaya, “Baba, Dönemin Komisyon Başkanı, bütün iddiaları dinleyip suç duyurusunda bulunur ve dosya yeniden açılır. Tunceli ve Elazığ savcılıkları soruşturma başlatır, dosya özel yetkili Malatya Savcılığı’na yollanır. Mahmut Yıldırım hakkında zaten verilmiş onlarca yakalama kararına ek olarak yeniden arama kararları çıkarılır. O dönem jandarmada görevli bazı isimler, JİTEM’in bölgedeki yapısını ve kimlerden oluştuğunu tek tek anlatır. O eylemlere göz yumanlar, tek işlem yapmayanlar, o raporları yazanlar her biri bellidir.  Savcılıklara göre ise Mahmut Yıldırım, yani ‘Yeşil’, yani ‘Sakallı’ bulunamamıştı” diye konuştu.   Aile, terörle mücadeleden zarar gördüklerini belirterek tazminat talebinde bulunduğunu ancak devletin bunu  uygun bulmadığını aktaran Karakaya, sözlerine şöyle devam etti: “Daha sonra Anayasa Mahkemesi Ayten Öztürk olayında etkili soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle hak ihlali kararı verir. Öztürk’ün anne ve babasına 50’şer bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmeden yüksek mahkeme, savcılığa gönderdiği kararda ise JİTEM gibi grupların zorla kaybettirme, işkence ve kanun dışı öldürmeye dâhil olup olmadıklarının araştırılmasını ister. Biz insan hakları, savunucuları bu durumun bilincinde olarak kayıpları hatırlatmaya ve cezalandırmanın sağlanması için mücadeleye devam edeceğiz. Deyim yerindeyse toplumun vicdanı olmaya, vicdanları rahatsız etmeye devam edeceğiz.”