28 Mart Olayları: Tazminatımı öderim, ihlalimi yaparım 2019-03-27 08:58:37 DİYARBAKIR - 28 Mart olaylarında yaşamını yitiren 14 kişiden sadece Mahsum Mızrak ve Enes Ata'nın failleri yargılanyor. AİHM, 2 ölüm ve 2 yaralama olayında Türkiye'yi tazminata mahkum etti. Cezasızlık politikasına dikkat çeken Avukat Reyhan Yalçındağ, Türkiye'nin tutumunu "Tazminatımı öderim ihlalimi yaparım" sözleriyle değerlendirdi.   Muş'un Şenyayla kırsalında kimyasal silahla öldürüldüğü belirtilen 14 PKK'liden 4'ünün cenazesinin defnedilmek üzere Diyarbakır'a getirilmesi üzerine 28 Mart 2006'da başlayan ve "28 Mart Olayları" olarak bilinen protesto gösterilerinde 14 sivil öldürüldü. Diyarbakır'dan bölgedeki tüm kentlere yayılan ve bir hafta süren eylemler sırasında, Diyarbakır'da Mehmed Akbulut (18), Halil Söğüt (78), Tarık Ataykaya (23), Mehmet Işıkçı (19), Mustafa Eryılmaz (26), Emrah Fidan (17), Abdullah Duran (9), Enes Ata (6), Mahsum Mızrak (17), İsmail Erkek (8), İlyas Aktaş (24), Mardin'de Ahmet Araç (27), Sıddık Önder (22), Batman'da Fatih Tekin (3) yaşamını yitirdi.   Mehmed Akbulut, Halil Söğüt, Mehmet Işıkçı’nın darp sonucu, Mustafa Eryılmaz, Emrah Fidan, Abdullah Duran, Fatih Tekin, Ahmet Araç, Sıddık Önder’in ateşli silahla, Tarık Ataykaya, Enes Ata, Mahsum Mızrak, İsmail Erkek ve İlyas Aktaş'ın gaz mermisiyle yaşamlarını yitirdiği otopsi raporlarına yansıdı.   13 YILDIR 'SORUŞTURMA' SÜRÜYOR   Olayların ardından adli makamlarca başlatılan soruşturmalardan Enes Ata ve Mahsum Mızrak'ın öldürülmesi davaya dönüştü. Diğer 12 kişinin ölümüne ilişkin ise "faillerin bulunması için daimi arama kararı" çıkartıldı.   Mahsum Mızrak'ın ölümüne ilişkin açılan soruşturma dosyası, Enes Ata'nın ölümüne ilişkin Diyarbakır 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davayla birleştirildi. Davada sanık olarak yargılanan H.A., N.Ö., ve B.Ö. adlı özel harekat polisleri yargılandıkları davadan beraat etti. Yerel mahkemenin verdiği karara karşı Mızrak ve Ata'nın ailelerinin avukatının yaptığı istinaf başvuruları daha sonuçlanmadı.   AİHM’E BAŞVURU   Yargı mercilerinin "faillerinin bulunması için daimi arama kararı” verdiği Mehmed Akbulut, Halil Söğüt, Mehmet Işıkçı, Mustafa Eryılmaz, Emrah Fidan, Abdullah Duran, Fatih Tekin, Ahmet Araç, Sıddık Önder, Tarık Ataykaya, İsmail Erkek ve İlyas Aktaş'ın ailelerinin avukatları ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "yaşam hakkı ihlali" maddesini düzenleyen 2'nci maddesi kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurdu.   AİHM 2 DAVADA TÜRKİYE'Yİ MAHKUM ETTİ   2014'te Tarık Ataykaya, 2015'te Halil Söğüt davalarını karara bağlayan AİHM, Türkiye'nin "yaşam hakkını ihlal ettiği"ne karar verdi. AİHM, Söğüt davasında mahkeme giderleriyle birlikte Türkiye'nin 26 bin, Ataykaya davasında ise 65 bin Euro tazminat ödemesine hükmetti. Ölümle sonuçlanan diğer başvuruların ise AİHM'deki incelemeleri sürüyor.   Evinin balkonunda otururken kafasına isabet eden gaz fişeğiyle yaşamını yitiren 9 yaşındaki Abdullah Duran için AİHM’e yapılan başvuru, Türkiye’nin önerisiyle "dostane çözüm" ile sonuçlandı. Türkiye, 2013'de aileyle uzlaşarak 65 bin Euro tazminat ödemeyi kabul etti.   TÜRKİYE 'YAŞAM HAKKI İHLALİ'Nİ KABUL ETTİ   Türkiye'nin uzlaşma isteği davada AİHM'in uzlaşma kararında şu ifadeyle yer aldı: "Davalı, aşırı orantısız güç kullanımından dolayı yaşam hakkı ihlalini kabul etmiş ve yaşam hakkının sağlanmasıyla ilgili her türlü tedbiri alma yükümlülüğünü kabul ettiği için başvurucuya 65 bin Euro ödenmesini kabul etmiştir."   Yaşanan 28 Mart olaylarında en az 28 kişi yaralandı. Ağır yaralananlardan Abdullah Yaşa ve Hakim İpek "yaşam hakkı ihlali" ve "işkence yasağı ihlali" kapsamında AİHM'e başvurdu. AİHM, her iki maddenin ihlalinden dolayı Türkiye'yi 2013'te Yaşa davasında 15 bin, 2015'te İpek davasında 10 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.   'KOLLUK BÜYÜK BİR SERBESTİYETLE OLAYLARI GERÇEKLEŞTİRDİ'   AİHM, en sert eleştirileri Abdullah Yaşa davasında Türkiye'ye yöneltti. AİHM, Yaşa kararında, olaylarda 2 kişinin gaz fişeğiyle öldürüldüğünün tespit edildiğini belirterek, "Otopsi raporlarında 2 kişinin gaz kapsülüyle öldürülmesiyle kolluk güçleri büyük bir serbestiyetle ölçüsüz inisiyatif alarak olayları gerçekleştirmiştir. Abdullah Yaşa'nın yaralanması polisin orantılı güç kullanımının neden olabileceği yaralardan çok daha ağırdır. Gaz fişeğinin düz bir şekilde ateşlenmesi öldürme kastıyla yapılmıştır. Böyle bir durumun çağdaş ve demokratik Avrupa toplumlarında bireyin bedensel bütünlüğünün korunması alanında istenilen seviyeyi karşılamamaktadır" dedi.    AV. YALÇINDAĞ: CEZASIZLIK POLİTİKASI VAR   Türkiye'de olayların faillerine ilişkin herhangi bir ceza davasının açılmaması ve AİHM tarafından yapılan başvurularda Türkiye'nin mahkum edilmesini başvurucuların avukatı Reyhan Yalçındağ Baydemir değerlendirdi. Yalçındağ, o dönemde yaşananları "sivillerin yaşam hakkına sistematik, keyfi pervazsız edimler" olarak tanımladı. O dönemde İnsan Hakları Derneği (İHD) genel başkan yardımcılığı görevini yürüttüğünü hatırlatan Yalçındağ, diğer sivil toplum kuruluşlarıyla hazırladıkları raporların AİHM kararlarına dayanak sağladığını söyledi.   Ortaya çıkan toplumsal olaylarda "yaşam hakkının güvence altına alınmasının" tek sorumlu merciin devlet olduğunun altını çizen Yalçındağ, yaşam hakkı ihlali durumunda faillerin bulunmasının yine devlete ait bir görev olduğunu belirtti. Yalçındağ, "Dolayısıyla failin aslında kolluk içerisindeki bazı kişiler olduğu net iken isteksizce, yani etkili bir soruşturma yürütmeye dair isteksizlik olduğu için bugün biz Türkiye'de bir cezasızlık politikasından bahsediyoruz" ifadesini kullandı.   'HER SEFERİNDE BERAATLA SONUÇLANIYOR'   “28 Mart olayları öncesi olaylarda cezasızlık politikası olmasaydı, 28 Mart'taki ölümler yaşanmazdı, 28 Mart olaylarında failler yargılansaydı, sonraki dönemde ölümle sonuçlanan olaylar meydana gelmezdi” değerlendirmesinde bulunan Yalçındağ, Uğur Kaymaz, Aydın Erdem, Şahin Öner, Medeni Yıldırım, Kemal Kurkut'un öldürülmesini hatırlatarak, "Açılan dosyalarda gidişat her seferinde Uğur Kaymaz olayında olduğu gibi beraatla veya zaman aşımıyla sonuçlanıyor. Dolayısıyla buradaki temel mesele sadece ve sadece güvenlik adı altında kendi sivil yurttaşının güvenliğini, yaşam hakkının korunması konusunda tek bir adım atmıyorsun. Tek etkili bir soruşturma gerçekleştirmiyorsun, failleri hak ettiği hiçbir cezaya çarptırmıyorsun. Dolayısıyla Kemal Kurkut öldürülüyor, Bismil'de Halil İbrahim Oruç öldürülüyor, üniversite öğrencisi Aydın Erdem öldürülüyor" diye konuştu.     'TAZMİNATIMI ÖDERİM, İHLALİMİ YAPARIM'   Kolluk ve devlet görevlilerinin karıştığı suçlarda cezasızlık politikası güdüldüğünü, buna karşılık anayasal hak olan düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını kullanan insanların tutuklandığını, cezalara çarptırıldığını kaydeden Yalçındağ, şöyle konuştu: "Ülkede yaşam hakkı, işkence yasağı ihlal edilmeden, darp, cebir yaşanmadan, neredeyse bir basın açıklaması yapılamıyor. Abdullah Duran kararında hükümetin, hiçbir şekilde orantısız ve aşırı güç kullanımı yapmamayla ilgili bir taahhüdü var. Hükümetin ruh hali: Tazminatımı öderim, ihlalimi yaparım. AİHM'nin kararıyla mahkum edilen bir hükümet tarafı olarak bir daha o sonuca yol açabilecek eylemler içine girmemeyi taahhüt etmişsin. Bakanlar Komitesi bunu izlemekle mükelleftir. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye'yle ilgili açıklanan raporların bir boyutu da budur yani. Mahkemenin verdiği kararlar, bu kararlara dayanak teşkil eden süreçler, temellendiren olaylar ve cezasızlık politikasıdır."