Ekolojist Aysu: Küresel ısınma durdurulmazsa su krizi çözülemez

img

KONYA - Ekolojist Abdullah Aysu, tüm dünyada hızla büyüyen su krizine işaret ederek, "Su yaşamsal bir değer olmaktan çıkarılıp kar aracına dönüştürüldü. Küresel ısınma durdurulmadan su krizi çözülemez" dedi. 

Dünyada artan sıcaklıklar, azalan yağışlar, kirletilen su kaynakları ve vahşi kapitalizm yöntemleri nedeniyle su krizi derinleşiyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, su kıtlığı yaşayan insan sayısı 700 milyonu aştı. 2 milyar insan ise kirli su içiyor. Yine verilere göre, 43 ülkede 785 milyon kişi su kıtlığıyla karşı karşıya. Küresel su kullanımı son yüzyılda altı kat artarken, sulak alanlardaki kayıp oranı ise ormanlarınkinden üç kat daha fazla.
 
Ekolojist Abdullah Aysu, dünyadaki su krizini ilişkin değerlendirmede bulunarak, suyun yaşamsal bir değer olmaktan çıkarılıp kar aracına dönüştürüldüğüne işaret etti. 
 
Aysu, 2,7 milyar insanın yıl içerinde en az bir ay su kıtlığı yaşayan havzalarda yaşadığını belirterek, en az gelişmiş ülkelerdeki sağlık tesislerinin yüzde 27’sinde su hizmetinin olmadığını söyledi. Küresel su kullanımının son 100 yılda 6 kat arttığını söyleyen Aysu, “Sulak alanların kayıp oranı, ormanlarınkinden üç kat daha fazla. BM Dünya Su Gelişim Raporu’na göre, dünya su kullanımı 100 yılda 6 kat artmış. Bu artış yılda yüzde 1 oranında artarak sürmekte. Rapor, geçen yüzyılda dünyanın doğal sulak alanlarının yarısını ve bununla birlikte önemli tatlı su türlerinin kaybolduğunu bildirmektedir” dedi.
 
‘SUYU TÜKETİYORUZ’
 
Suyun doğanın arıtamayacağı şekilde tüketildiğini aktaran Aysu, "Eğer suyu kullanmayıp tüketmişsek, doğa ekosistemi içinde onu arıtamaz. Bu nedenle canlılar tüketilmiş o suyu yeniden kullanamaz.  Çünkü tüketilen su uygun halden çıkmıştır ve canlılar o sudan yararlanamaz. O artık su da değildir. Bu nedenle su kaybı yaşamaktayız. Dünyadaki var olan su miktarı 1,4 milyar kilometre küp olarak hesaplanıyor. Bunun çok büyük bölümü tuzlu su. 1,4 milyar kilometre küpün 36 milyon kilometre küpü, yani yüzde 2,6’si tatlı su. Mevcut tatlı su kütlesinin de kutuplarda ve buzullarda donmuş vaziyette sabitlenmiş olan kısmı da çıkarıldığında geriye insanların ve diğer tüm canlıların kullanabileceği su miktarı 11 milyon kilometre küp kalıyor. Bu da toplam su varlığının binde 7’si kadar. Yaşamın büyük bölümünün devamını sağlayan, mümkün kılan işte bu binde 7 oranındaki su. Bu nedenle üzerinde konuştuğumuz su konusunun gezegenimizdeki su varlığının binde 7’si olduğunu aklımızın bir köşesinden çıkarmamalıyız” diye belirtti. 
 
SU SAVAŞLARI
 
Su krizinin su savaşlarının başlamasını tetiklediğini söyleyen Aysu, “Yaşanan savaşların su varlıklarına zarar verdiği gerçeğini bir yere not ederek, esasında son yaşanacak savaşın küresel anlamda ‘tatlı su varlıklarının ele geçirilmesi’ olacağına dair emareler ne yazık ki çok fazla. Su savaşlarının çıkacak olmasının temel nedeni, şirketlerin su varlıklarını kendileri için kazanç kaynağı olarak görmesi, canlılar için ise yaşamsal olmasıdır. Küresel ısınma su döngüsünü doğrudan etkiliyor. Artan sıcaklık ve buharlaşma oranları kuraklığı tetikliyor. Endüstriyel tarım ve hayvancılık, hem suyu kirletiyor hem iklimi besliyor. Örneğin endüstriyel hayvancılıkta su tüketiliyor, çünkü o su doğanın döngüsüne dönmüyor. Kimyasal tarım da toprağı öldürerek su kaynaklarını zehirliyor” diye konuştu.  
 
‘TÜRKİYE SU KRİZİNİN MERKEZİNİN EŞİĞİNDE’
 
Türkiye’de 2023-2024 döneminde yaşanan don, kuraklık ve düşük baraj doluluk oranlarının su yönetimi krizini derinleştirdiğine dikkat çeken Aysu, Türkiye'nin su bakımından zengin olmayan bir ülke olduğunu, bu yanıyla su krizi merkezinin bitişiğinde olduğunun bilgisini verdi. Aysu, "Bir de suyu iyi yönetemiyor. Suyu olumsuz etkileyen politikalara dolu dizgin tam gaz devam ediyor. Suyu iyi yöneterek doğru kullanımını sağlaması gerekirken, tüketilmesine neden olacak kararları ardı ardına alıyor. İklim krizini derinleştirecek olan, endüstriyel tarım, gıda ticaretinde serbest ticaret politikaları, madencilik ve enerji konusundaki doğaya yüklenme gibi yanlı ve yanlış politikalarda ısrarını sürdürüyor” diye kaydetti.   
 
YANLIŞ TARIM POLİTİKALARI 
 
Yağış rejimlerindeki değişimlerin ve sıcaklık artışlarının göller üzerindeki etkisine değinen Aysu, bilinçsiz su kullanımının ve yanlış tarım politikalarının ekosistemleri yok ettiğini söyledi. Yanlış tarım politikalarından örnek veren Aysu, “Dünyada kapalı alanlarda yetiştirilen hayvancılıkta işletme büyüklüğü öylesine artmıştır ki bir günde 100 binin üzerinde sığır, yüzbinlerce domuz, milyonlarca tavuk kesimi yapılmaktadır. Bu atıkların temizlenmesi için su tüketilmesi gerekmekte, ayrıca bu suların karıştığı yerüstü ve yeraltı sularında tüketilmesine neden olunmaktadır. İçerdeki bakılan hayvanlar merada yayılan yerli ırklara göre 20 kat su tüketir. Yetiştirilen yem bitkileri mısır, yonca, soya çok su isteyen bitkiler. Bu tarımın dengesini bozan, bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliğinin birbiriyle dayanışmasını sağlayan değil rekabet eden bir durum. Şirketler böyle istiyor diye bu yanlı ve yanlış politikalar sürdürülüyor” ifadelerini kullandı. 
 
MADENCİLİK VE HES PROJELERİ
 
Aysu, Türkiye’deki madencilik, HES ve baraj politikalarının ekosisteme ağır zararlar verdiğini ifade ederek, “Madenciler temiz suyu alıyor, kirli su olarak doğaya bırakıyor. HES’ler su ile toprağın bağını koparıyor, yaban hayatını yok ediyor. Barajlar yöre insanını göçe zorluyor, yerel iklimi değiştiriyor. Bütün bunlar doğayı değil rantı merkeze alan politikalar. Bütün bu yapılanlar suyu kaynak olarak gören şirketlerin daha fazla kâr hırsına heba edilmektedir. Bilim insanları 2050’ye kadar Türkiye'de bazı bölgelerin tamamen susuz kalabileceği uyarısında bulunuyor. Türkiye’de Akdeniz ve İç Anadolu’nun bir bölümü çölleşme riskiyle karşı karşıya. Karadeniz, Akdeniz iklimine, Akdeniz ise çöle dönüşebilir” uyarısında bulundu.
 
‘DOĞA KAPİTALİZM ÖNCESİ HALİNE DÖNMELİ’
 
Dünyada ve Türkiye’de yürütülen “su hakkı” mücadelelerini de değerlendiren Aysu, “Bolivya’dan Filipinler’e, Türkiye’den Endonezya’ya kadar yaşam savunucuları onurlu bir mücadele yürütüyor. Ancak Türkiye’deki mücadeleler çok dağınık. Ortak bir ekoloji cephesi oluşturulamıyor. Bu da mücadelenin ülkenin vicdanı haline gelmesini engelliyor. Birlikte mücadele etme ekolojinin bütünlük ruhuna uygun verilmesi ve başarılması gereken bir durum olarak orta yerde durmaktadır. Küresel ısınma durdurulmadan su krizinin çözülmesi mümkün değildir. Su krizinin nedenlerini ortadan kaldırmadan da iklim krizini çözmek mümkün değil. Neoliberal politikalar döneminden geçtiğimiz bu zamanda bütün krizler birbirini besleyerek büyütmektedir. Her alanda ve sektörde küresel iklim krizi ile su krizi hakkında ekolojinin gerekliliğine uygun politikalara dönüş yapılmalıdır. Doğanın kapitalizm öncesi ayarlarına dönülmesi gerekir. Tarımda sulak alanların dışında bitkilere su götürmeyelim, yağış rejimine uygun bitkisel üretim yapalım. Mera hayvancılığına dönelim, doğayı taklit ederek hayvan yetiştiriciliği yapalım. En genelde, suyu kullanalım, tüketmeyelim” çağrısında bulundu.