ANKARA - HDP Milletvekili Hişyar Özsoy, Rojava’nın Türkiye’ye tehdit olmadığını ifade ederek, “Rojava'da yaşayan halklara en büyük güvenlik tehdidi AKP iktidarının mevcut mantığıdır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed Milletvekili Hişyar Özsoy, 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 7’nci turunda Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldı. Ülkenin diplomatik alanda krizler içinde olduğunu dile getiren Özsoy, “İktidarın son 10 yıldaki politikaları, özellikle de darbe süreci ve OHAL rejimi altında tesis ettiği ve ‘beka’ söylemi etrafında kenetlenen bir milliyetçi bloğa dayanan ucube başkanlık sistemi, ülkeyi ekonomi ve finans alanlarından tutun da eğitim, sağlık ve hatta toplumsal ahlak alanına kadar tam bir çürüme ve çöküş girdabına sokmuştur, demokrasi alanı da bu süreçten fazlasıyla nasibini almıştır” dedi.
DIŞ İLİŞKİLER KANGRENLEŞTİ
Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Konseyi (AK) ile ilişkilere dair problemlerin kangrenleşmiş bir şekilde devam ettiğini ifade eden Özsoy, “Sadece hükümet, F-16'lar konusunda İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine karşı veto kartını kullanarak sonuç almaya çalışıyor. Diğer konularda bir düzelme olmadığı gibi güvensizlikler devam ediyor. Avrupa Birliğiyle katılım müzakereleri, gümrük birliği ve vize serbestîsi konusunda ilerleme olmadığı gibi bazı konularda gerileme var. Örneğin, Türkiye vatandaşları Schengen ve ulusal vize almıyor, binlerce öğrenci, işçi, iş insanı mağdur durumda. Burası önemli, yetmezmiş gibi, 2022 yılında transit uçuşlar için bile İspanya, Fransa ve geçen hafta da Hollanda, bundan sonra artık vize isteyecek yani transit geçerken bile Türkiye'den vize istiyor. Bu, gerçekten içinde olduğumuz içler acısı durumun veciz bir şekilde ifadesi” diye belirtti.
AVRUPA KONSEYİ’NDEN ATILMA
“En kötü dönem” olarak yorumladığı Avrupa Konseyi ile ilişkiler üzerinde duran Özsoy, “Nisan 2017'den beri izleme sürecinde olan Türkiye, Rusya'nın Konseyden atılmasından sonra insan hakları konusunda hem açılan dava hem de mahkûmiyet sayısı itibarıyla 1'inci sıraya yerleşti. Son üç yılda 3 defa 18'inci maddeyi ihlal kararları alındı. Türkiye'de yargılamaların siyasi saiklerle yapıldığı, bağımsız yargılamanın olmadığı üst üste kararlarla tescillendi. Demirtaş, Kavala ve en son 8 Kasım’da 13 HDP milletvekili ve Eşbaşkan Figen Yüksekdağ hakkındaki kararlardan bahsediyorum. Türkiye, kesinleşen büyük daire kararlarını dahi uygulamıyor; CPT'nin 2016, 2018 ve 2021 raporlarını açıklayıp gereklerini yerine getirmiyor; İnsan Hakları Komiserliğinin, Venedik Komisyonunun, Yerel Yönetimler Kongresinin ve bakanın da bir dönem başkanlığını yaptığı Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin onlarca rapor ve görüşünü hiçe sayıyor, kulağını tıkıyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, Türkiye hakkında başlattığı bir ihlal süreci var; biliyorsunuz, Kavala davası yüzünden. AİHM kararları uygulanmazsa, bu süreç Türkiye'nin Avrupa Konseyinden atılmasına kadar gidebilir” uyarısında bulundu.
AKP’NİN SURİYE POLİTİKASI
AKP’nin Suriye politikasında geldiği noktaya dikkat çeken Özsoy, “Düşünün ki Türkiye'nin açıktan görüşme talebine kulak tıkayan bir Esad var, hükümetin ‘500 bin kişinin katili’ olarak ifade ettiği Esad'la bir normalleşme olursa, ilk satışa sunulacaklar arasında Özgür Suriye Ordusu ve Suriyeli muhalifler olacak. Emevi Camisi'nde namaz kılamayan Erdoğan, Rusya'nın da teşvikiyle Esad ile Kürtlerin cenaze namazını birlikte kılmak istiyor. Bu hayal gerçekleşir mi? Bekleyip göreceğiz ancak ne Ortadoğu eski Ortadoğu, ne Suriye eski Suriye, ne de Kürtler eski Kürtler” şeklinde konuştu.
DESPOTİK LİDERLERLE NORMALLEŞME
Türkiye’nin Ukrayna-Rusya savaşında ısrarla barışçıl politika uygulamaya çalıştığını söyleyen Özsoy, şunları söyledi: “Ortadoğu'da ‘Siyasette küslük olmaz’ deyip U dönüşleri yapıyor, ‘normalleşme’ adı altında daha önce diktatör, katil, seri katil dediği herkesle bir helalleşme, bir normalleşme yoluna girdi. Bu normalleşme. Ortadoğu'daki bütün despotik liderlere ‘normalleşme’ adı altında sarılan hükümet, mesele Kürtlere gelince bu basireti bir türlü gösteremiyor, mesele Türkiye'deki muhalefet olunca bir türlü bu muhalefetle normalleşemiyor. Sürekli olarak HDP'yi kriminalize ediyorsunuz, ‘HDP terörist, terörist’ diyorsunuz. Geri kalana da, muhalefete de zaten ‘zillet ittifakı’ diyorsunuz. İçeride herkese ya ‘terörist’ ya ‘zillet’ diyeceksiniz; dışarıda da ‘İnsani, barışçıl, dengeli, müzakereye dayalı dış politika’ diyeceksiniz; gerçekten, dışarıdaki siyasetinizle içerideki siyasetiniz arasında taban tabana bir zıtlık söz konusu.
‘ROJAVA TEHDİT DEĞİLDİR’
İstanbul'da vahşi bir saldırı oldu, kınayan kınayana, kimse arka planını çok fazla sormuyor. Hükümet bunu kullanarak, hemen savaş uçaklarıyla Suriye'de Kürtlere vurmaya başladı bütün sınır boyunca. Ocak 2017'den Ağustos 2020'ye kadar mavi olarak gördükleriniz Türkiye tarafından Suriye'nin içine yapılan saldırılar; 3 bin 319 saldırı olmuş Rojava'ya. Rojava'dan Türkiye'nin içine yapılan saldırı sayısı 22 ve 22 taneden 10 tanesinin ‘source’sunu yani kaynağını tespit edememişler. Sadece 12 tane saldırı var ve bu 12 saldırının hepsi Türkiye Serêkaniyê'ye saldırdıktan sonra olmuş. Rakamlarla burada görünüyor. Rojava, Türkiye'ye bir tehdit değildir. Rojava'da yaşayan halklara en büyük güvenlik tehdidi AKP iktidarının mevcut mantığıdır. 30 kilometrelik şerit oluşturmak istiyor hükümet, ‘Biz Suriye'de -Cumhurbaşkanı göstermişti ya- şuradan buraya kadar 30 kilometrelik bir şerit yapacağız’ diyor. Bütün konsept bu."