URFA - Kürtçe, devlet politikaları nedeniyle eğitim, sağlık, hukuk ve siyaset gibi kamusal alanlarda baskı ve engellemelerle yok sayılıyor. Baskılara işaret eden alan temsilcileri, dili koruma çağrısında bulunuldu.
Kürt Ulusal Kongresi'nin 2006 yılında aldığı kararla her yılın 15 Mayıs’ı “Kürt Dil Bayramı” olarak kutlanıyor. Yıllardır sürdürülen asimilasyon politikaları, Kürtçe üzerinde sürdürülen fiziki engellemelerle sürdürülüyor. Diğer yandan kamusal alanlar olan hukuk, siyaset, eğitim ve sağlıkta baskı görünür şekilde artarak devam ediyor.
EĞİTİM
Kürtçeye dönük yasağın en belirgin olduğu alanlardan biri eğitim. Her sene ısrarla dile getirilen anadilde eğitim hakkı iktidar tarafından göz ardı ediliyor. Milyonlarca çocuğu mağdur etmeye devam eden bu politikaya dair konuşan Eğitim ve Bilim Emekçileri (Eğitim-Sen) Urfa Şubesi Eşbaşkanı Mahmut Binici, çocukların doğdukları andan itibaren dünyayı kendi anadilleriyle anlamaya başladıklarını ve taleplerini yine kendi anadilleri ile anlatmaya çalıştıklarını, dilin insanın kişiliğini oluşturan temel yapı taşlarından biri olduğunu söyledi.
ÇOCUKLAR VE ANADİL
Bir insanın dilinin elinden alınmasının onun kişiliği üzerinde de önemli hasarlar oluşturduğunu vurgulayan Binici, “Pedagojik olarak da, dünyayı tanıma açısından da bu böyledir. Çocuk annesiyle de, arkadaşlarıyla da, yakınlarıyla da kendi anadiliyle iletişime geçer. Eğer bu dili çocuktan alırsanız o çocuğun kişiliğine de büyük bir darbe vurmuş olursunuz” diye konuştu. “Çocukların kendi dillerinde yaşamlarını sağlamaları için bu yasaklamaları kaldırmamız gerekiyor” diyen Binici, “Kendi yurdumuzda anadilimiz üzerinde yaşadığımız yasaklamalar mevcut. Burada da amaç, sistem içerisinde Kürtlerin kimliklerini ellerinden alarak kendi belirlediği kimliği dikte etmektir. Bu da bir toplum için soykırım demektir. Kürtçe için yıllarca her alanda yaşatılan yasaklamalar bile bu dili yok edemedi. Bizim de bunlara karşı Kürtçe'yi kullanmamız gerekiyor, çünkü dil kimliği oluşturur” ifadelerini kullandı.
SAĞLIK
Kürtçe’nin yasaklamalara uğradığı bir diğer kamusal alan olan sağlığa dair konuşan Urfa Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kenan Gengeç, Kürtçe'ye ve Kürt toplumuna dönük politik bir baskı olduğuna dikkat çekti. Her alana yansıyan bu baskının sağlık alanında problemlerin yaşanmasına sebep olduğunu kaydeden Gengeç, “Bizler hekim olarak birinci el bilgiyi önemseriz. Anemnez dediğimiz bir kavram var. Hasta ile hekim arasındaki iletişim ağını sağlayan hastanın öyküsünü ve hastalığın hikayesini anlatan bir kavram bu. Bunu da birinci kaynak olan hastanın kendisinden duymak isteriz. Kürtçe için hastanede profesyonel bir şekilde tercüme edecek biri yok. Hastanın şikayetini ve hastalığın öyküsünü dinleyemediğiniz zaman ona dönük tedaviyi de sağlayamıyorsunuz” diye anlattı.
KÜRTÇE TERCÜMAN YOK!
Sağlık hizmetlerinin hemen hemen her basamağında Kürtçe’ye dönük bir yasaklama hali olduğunu kaydeden Gengeç şöyle konuştu: “Bizler sağlık alanında dile dönük baskıyı, yapılan yanlışları çok net görüyoruz. Örneğin Ceylanpınar’da (Serekaniye) çadır kente gidiyorduk, orada Arapça tercüman vardı ama Kürtçe yoktu. Suruç da gelen göçmenlerin yüzde 90’ına yakını Kürt olmasına rağmen Kürtçe tercüman yoktu. Buna bağlı olarak göç eden gruplar içerisinde Kürtler de var ama Kürtçe için tercüman yok. Örneğin Urfa’da Suriye’den göç edenlerin yarısı Kürt kökenli bunlara dönük ne BM’nin de de devletin sağladığı bir tercüman yok. Urfa’da bugün birçok hastanede Arapça yönlendirme işaretleri var. Ancak Kürtçe yok. Morglarda görev alanların birçoğu Arapça ve Türkçe konuşuyor ama yine Kürtçe yok, yani fiili olarak bir yasak hali var. Çünkü dilin kendisine, toplumun kendisine yönelik bir baskı var.”
SİYASET
Kürtçe üzerindeki yasakların Türkiye’nin kuruluşundan bu yana kaldırılmadığını söyleyen Halkların Demokratik Partisi (HDP) Urfa Milletvekili Ayşe Sürücü de, Kürtçe’nin siyaset alanında ve Meclis’te yok sayıldığını ifade etti. Kürtçe’ye dönük politikaların Kürt’lerin inkarı üzerine kurulu olduğunu ifade eden Sürücü, “Söylemlerine baktığımızda evet Kürtler var diyorlar ama pratikte Kürt’leri ve Kürtçe'yi inkar ediyorlar. Kürtçe'nin yaşayacağı alanları sağlamadıkları gibi bu alanları tek tek ortadan kaldırmaya çalıştılar. Milyonlarca Kürt’ün yaşadığı bir devlette Kürtçe neden bir eğitim dili haline getirilmedi?” diye sordu. Kürtlerin yüzyıllardır aynı topraklar üzerinde yaşadığını belirten Sürücü, “Bir çok Kürtçe kurum kapatıldı. Kürt kültürüne dair birçok şey yok edilmeye çalışıldı” diye konuştu.
'KAYITLARA BİLE GEÇMESİN İSTİYORLAR'
Meclis’te görüşülen 2022 Bütçe Görüşmeleri'nde Kürtçe konuştuğu için mikrofonu kapatılan Sürücü, siyaset alanında Kürtçe'ye dönük saldırılara dair şunları söyledi: “Bu politikalar Meclis’te de sürüyor. Kürtçe konuştuğumuzda sesimiz kesiliyor ya da arşivlerde alınan kayıtlarda Kürtçe ‘x’ olarak geçiyor. Kürtçe bile diyemiyorlar, Kürtçe demeye bile tahammül edemiyorlar. Bu Kürtçe'nin kayıtlara geçmesini istememeleri sebebiyledir. Bu yüzyılların politikasıdır. Bakınca her alanda Kürtçe'ye dönük bir tahammülsüzlük, saldırı söz konusu. Bunu sağlayan da sistemin ta kendisi. Bizim bu politikaya karşı yapacağımız şey de kendi dilimize daha fazla sahip çıkmak olacak.”
HUKUK
Kürtçe’nin kullanılması önünde engellerin olduğu bir diğer alan ise hukuk. Konuya dair konuşan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Urfa Şubesi Yönetim Kurulu (YK) Eşbaşkanı İbrahim Ekti, mahkemelerden cezaevlerine kadar her alanda Kürtçe'nin fiili yasağına şahit olduklarını söyledi. Kürtçe'nin hiçbir alanda yer almadığını ifade eden Ekti, “Her insanın kendi anadili ile kendisini savunabilme hakkı var. Bu hak yasaklanamaz. Ancak Türkiye’ye baktığımızda özellikle cezaevlerinde yasaklama çok büyük yer tutuyor. Mahkemelerde de aynı şekilde” diye belirtti. Suriye savaşından sonra görülen davalarda bu sıkıntının iyice ortaya çıktığını kaydeden Ekti, mahkemede yargılananların bir çoğunun tercüman olmadığı için sıkıntı çektiğini vurguladı. Tercüman olmaması sebebiyle çoğu zaman avukatların tutuklu müvekkilleri ile görüşemediğini ifade eden Ekti, “Bu sıkıntıların yaşanmaması için birçok kez tercüman başvurusunda bulunduk. Ancak bu anlamda şu güne kadar her hangi bir adım atılmadı” dedi.
MA / Ceylan Şahinli