DİYARBAKIR - İbrahim Kaya’nın "Uçurum Çiçekleri" kitabı, kendilerini halkının özgürlük mücadelesine adayanların anı-öykülerinden oluşuyor. Kitapta, zorunlu ayrılıklar ve yeniden merhabalar hiç eksik olmuyor.
Aram Yayınevi, okuyucularını yeni kitaplarlar ve yazarlarla buluşturmaya devam ediyor. İbrahim Kaya'nın "Uçurum Çiçekleri" Aram etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Kitapta 11 anı-öykü bulunuyor. İbrahim Kaya'nın öyküleri, tıpkı kitaba konu olanların yaşamları gibi yalın ve akıcı. Okur, öykülerdeki karakterlerin kendilerini bir parçası olarak gördükleri doğa ile uyuma ve zaman zaman doğanın acımasız şartlarına karşı verdikleri mücadeleye tanık oluyor. Kendilerini halkının özgürlük mücadelesine adayanların anı-öykülerinden oluşan kitapta zorunlu ayrılıklar ve yeniden merhabalar hiç eksik olmuyor.
“Sonbahar yine bir ayrılığı getirip dayamıştı kapımıza. Gerilla yaşamına gözlerimi açtığım iki yıl boyunca iyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla onca anıyı büyüttüğüm Gabar’dan ayrılma vakti gelmişti. Bunun farkındalığıyla geçirmiştim Gabar’daki son günlerimi. Her ağacın yaprağına, yolum üzerindeki her taşa, eğilip dudaklarımı daldırarak kana kana su içtiğim her çeşmesine son bir öpücük kondurarak geçirmiştim. Her köşesine, gündüzünü, gecesini ayrı olsun diye tekrar tekrar izleyip hafızama kazımıştım. Yeni diyarlara doğru yol alacaktım, uzun, tehlikeli, yorucu bir yol olacaktı. Yine de ülkemin yeni bir mücadele alanını tanıyacak olmanın, yeni yoldaşlarla omuz omuza verip yeni hikayeler yazacak olmanın heyecanı da tesellim oluyordu. Sırtımı Gabar’a dönerken, yüzüm uçsuz bucaksız yeni bir coğrafyaya merhaba demeye hazırlanıyordu. Farklı farklı özelliklere sahip on iki arkadaştan oluşuyordu grubumuz. Altı erkek, dört kadın arkadaş ve iki de kuryemiz vardı…”
GABAR'DAN BESTA'YA
İbrahim Kaya’nın "Uçurum Çiçekleri"nde her bir anı-öyküyle okur kendisini Kürdistan coğrafyasının bambaşka bir toprak parçasında buluyor. Bir bakmışsınız kurye eşliğinde Gabar’dan Besta’ya yol alıyorsunuz, bir bakmışsınız Zap Vadisi’ndesiniz. Bir de bakmışsınız bu kez Zagros’un zirvelerinde, Çarçela, Cilo Gerdiya, Samuray ve Sümbül dağlarındasınız.
“Kar her zamankinden erken düşmüştü Zagros dağlarına. Acelesi vardı kışın; erken gelip, erken de gitmek ister gibiydi. Onun bu temposuna yetişmek zorunda olan gerillalarda hummalı bir hazırlık vardı. Kara kış iyice bastırmadan tüm ihtiyaçların giderilmesi, eksikliklerin tamamlanması gerekiyordu. Şikefta Birîndara, Kurê Jahro’da beyazın ölüm sessizliğini özgürlük savaşçılarının melodileri bozuyordu. Yüksek zirvelerden derin vadilere kadar her yerde sadece onların sesi vardı. Eğitim kampımız Şikefta Birîndara’nın yamacında kurulmuştu. Kurê Jahro da tüm heybetiyle karşımızdaydı. Gerillanın dağlarla hikayesi bilinir. Bu iki dağ da adeta ana babamız gibi bizleri kucaklıyor ve korumasına alıyordu. Bunun verdiği güvenden olacak ki kampımız bir karınca kolonisi gibi harıl harıl çalışırken gayet rahat görünüyordu. Tabi bu rahatlığın altındaki bir diğer gerçek de gerilla disipliniydi.
DOĞAYLA UYUM İÇİNDE MÜCADELE
"Uçurum Çiçekleri"nde anlatılan sadece insan değil, özgürlük savaşçılarının yolculuğu boyunca hayatı kendileri için kolaylaştıran ve zorluklarla tanıştıran doğadır da.
Okur, özgürlük uğruna her türlü zorluğu göze alanların doğa ile uyum içinde verdiği mücadeleyi kitabın her satırında görüyor.
MA / Abdurrahman Gök