Dört parçada aynı ısrar: Gurbetelli’nin ardıllarıyız

img
RIHA - Gurbetelli Ersöz’ün ardılları olarak dört parçada hakikatin izinde yürüyen kadın gazeteciler, yetiştikleri Özgür Basın geleneğinin iradesini geleceğe taşımakta ısrar ettiklerini ifade etti. 
 
Özgür Basın geleneğini yaratan öncü isimlerden biri olan Türkiye’nin ilk kadın genel yayın yönetmeni Gurbetelli Ersöz’ün 7 Ekim 1997’de yaşamını yitirmesinin ardından 7 Ekim tarihi 2014’te Kürt Kadın Gazeteciler Günü ilan edildi. Baskılara, eril sisteme karşı kalemiyle mücadele eden ve buna öncülük eden Ersöz’ün Kürt basınına bıraktığı miras bugün ardılları tarafından sürdürülüyor. 4 parçada Ersöz’ün misyonu ve ruhuyla hareket eden meslektaşları gazetecilik yaparken yaşadıkları zorlukları ve temel motivasyonlarını ajansımıza (MA) anlattı.  
 
ROJHİLAT…
 
Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) 2022 yılı raporuna göre, gazetecilerin en fazla hapsedildiği ilk beş ülke arasında yer alan İran’da çalışan kadın gazeteciler, her gün gözaltı, tutuklama tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. 
 
12 Eylül 2022’de Jina Emini’nin katledilmesiyle başlayan ayaklanmalar sonrası İran rejimi tarafından hedef alınan kadın gazeteciler, geçtiğimiz yıldan bu yana takip, gözetim altında tutulmak gibi pek çok baskı ile karşı karşıya. İran’ın Kürdistan eyaletinde yaşayan ve güvenliği gerekçesiyle soy ismini saklı tutan Rojhilatlı Kürt kadın gazeteci Rojin A., rejimin baskı politikasının her geçen gün arttırdığını dile getirdi. Her eyalette gazetecilerin işlerini zorlaştırmak için belli başlı politikaların yürütüldüğünü belirten Rojin, “Böyle totaliter bir yönetim altında gazeteci olmak zaten zorken, bir de kadın gazeteci olmak bu zorluğu kat be kat arttırıyor. Bazı yerlerde kadın muhabirlerin işlerini yapmasına izin verilmiyor. İşlerini yapanlar ise aşağılanma, hor görülme gibi bazı durumlarla karşılaşıyor. Öte yandan işin içerisine Kürt kimliği de girince rejim baskılarını daha da arttırıyor. Kürdistan'da, kadın gazetecilerin sayısı oldukça sınırlı. Sürekli baskı altında tutuldukları için birçok gazeteci kaçınılmaz olarak otosansür yapmaya mecbur kalıyor” dedi.
 
Yaşanan ve yaşatılan tüm baskı ve yıldırma politikalarına rağmen, “Bu rejim içerisinde kadın muhabir olmak, benim için bir mücadele” diyen Rojin, şunları ekledi: “Yaşananlara rağmen ne ben ne de meslektaşım olan kadınlar özgürlük, eşitlik ve adalet için mücadele etmekten geri durmayacağız. Kadına sınır çekmek onu bir meta olarak görmektir. Bizler hala varlık mücadelesi veriyoruz. Bu duygu beni işime daha fazla bağlıyor. Kürt kadınları olarak mesleğimi yerine getirirken de Gurbetelli gibi bu mücadeleyi vermiş insanların hikâyeleri yoluma ışık oluyor.” 
 
BAKUR…
 
Gazetecileri en fazla hapse atan ilk beş ülkeden bir diğeri olan Türkiye’de de gazeteciler pek çok baskı, şiddet, tutuklama, gözaltı politikasıyla karşı karşıya. 
 
“Kadının kalemiyle hakikatin izinde” diyerek yola çıkan JINNEWS’te çalışan Gülistan Gülmüş de, Kürdistan’da sadece kadın kimliğini taşımanın bile başlı başına bir zorluk olduğunu ifade etti. Gülmüş, “Kadın olmanın yanında bir de o kadınların sesi olmaya çalışmak, bu zorlukları daha da arttırıyor. Kadınlar hala eril zihniyetin baskısı altında yaşamak zorunda kalıyor. Biz de gazeteci kadınlar olarak bunların yansımalarını sokakta konuşmaya çalıştığımız kadınların yüzlerinde hareketlerinde hissedebiliyoruz” dedi.
 
Gazeteci olarak çalışma hayatına JINNEWS’te başlama sebebinin de yine kadınların sesini daha fazla duyurma istemi olduğunu belirten Gülmüş. “Bu beni çok heyecanlandırdı. Öte yandan Kürt kimliği var ve Kürt halkı olarak ne kadar derin bir tarihimiz olduğunu farkındayım. Nereye dokunsam bir yara, bir tarih olduğunu biliyorum. Bu bana çalışırken duygusal bir zorluk veriyor ancak bir yandan da beni motive eden temel şeylerden biri. Temel motivasyonlarımdan biri de kadın gazeteciler oldu. Nagihan Akarsel, Gurbetelli Ersöz şahsında katledilen tüm gazeteci kadınlar benim için yol gösterici oldu ve düştüğümü hissettiğim zamanlarda ayağa kalkmamı sağladılar” diye belirtti.  
 
BAŞUR…
 
Uzun yıllardır Federe Kürdistan Bölgesi’nde gazetecilik yapan Sinûr Rahman ise, gazeteci kadınlar olarak yaşadıklarının siyasi atmosferle doğrudan bağlantılı olduğunu kaydetti. Türkiye ve İran’ın bölgede izlediği siyasetin mevcut hükümetin siyasi anlayışına direkt etki ettiğini vurgulayan Rahman, “Türkiye ve İran’ın işgal saldırıları Başur’daki tüm yaşamı etkilediği gibi gazetecilerin yaşamını da etkiliyor. Başur üzerindeki saldırılar arttıkça gazeteciler üzerindeki baskı da artıyor” dedi. 
 
Bölgede yıllardır özel savaş uygulamalarının yürütülmesi dolayısıyla Özgür Basın geleneğinin yıllarca zayıf kaldığını söyleyen Rahman, “Başur’da gazetecilere dönük saldırı ve baskılar her geçen gün artarak devam ediyor. Başurlu gazeteciler olarak, İran ve Türkiye’de gazetecilik yapan meslektaşlarımızdan farklı şeyler yaşamıyoruz. Bugüne kadar birçok kez ölümle burun buruna geldik ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldık. Başur’daki iktidar, kendi siyasetini İran ve Türkiye’nin siyasetiyle bağlı bir şekilde yürütüyor. Onlar gazetecilere nasıl yaklaşıyorsa Başur hükümeti de gazetecilere o şekilde yaklaşıyor. Çünkü buradaki gazetecilerin halka nasıl bilinç verdiklerini farkındalar” diye konuştu.
 
KADINLAR VE HAKİKAT
 
Ancak son yıllarda kadınlar özelinde özgür basın çalışanları olarak önemli bir yol kat ettiklerini kaydeden Rahman,  şunları söyledi: “Kadınlar özelinde konuşmak gerekirse, özgür basın içerisinde yer alan ve çalışan gazeteci kadınlar, halkın sesi olmayı kendilerine misyon etmiş bulunuyorlar. Çünkü kadınlar hakikati daha iyi görüyor. Özgür basın çalışanı kadınlar olarak son yıllarda yaşanan saldırılara, sömürüye, işgale cevap olmaya çalıştık. Kadınlar seslerini duyurması gereken pek çok kesimin sesini duyurdu ve bunu yaparken bir yandan toplum içerisinde ‘Kadının sesi çıkmaz’ normunu yıkarken, bir yandan da devlet tarafından iradesizleştirilmeye çalışılan bir topluma iradeyi öğretti. Eskiye göre yaşananları daha fazla farkındayız. Bundan dolayı da halktan gizli tutulmak istenen bilgiler öyle gizli kalmıyor. Çalışmaktaki temel motivasyonumuz bir şeyleri iyi anlamda değiştirebileceğimize olan inancımızdır. Biz de gazeteci kadınlar olarak omuzlarımız üzerinde bulunan bu sorumluluğu bilerek hareket ediyoruz. Özgür basın çalışanı kadınlar olarak bugün daha fazla halkın içerisinde yer alıyoruz. Daha güçlü bir durumdayız.” 
 
ROJAVA 
 
Kuzey ve Doğu Suriye’de faaliyet gösteren Hawar Haber Ajansı’nda (ANHA) uzun yıllardır muhabirlik yapan Cihan Bilgin de, burada çalışma gerekçesini şöyle anlattı: “Rojava Kürdistanı’nda gazeteci olarak çalışmak, kutsal bir sorumluluk içeriyor. Kendimi bir yerde şanslı da hissediyorum. Çünkü kadın devriminin gerçekleştiği topraklar üzerinde kadının kalemiyle hakikati yazıyorum. Bu sayede kadınların kazanımlarını mücadelesini dünyaya duyurabiliyorum.” 
 
Özellikle devrimin ardından birçok kesimin gözlerinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye çevrildiğini ifade eden Bilgin, kadın devrimini kadın kalemiyle tüm alanlara duyurma sorumluluğunu her gün daha fazla hissettiklerini ifade etti. 
 
‘BİR ADIM GERİ ATMAYIZ’
 
Kadın gazeteciler olarak Kuzey ve Doğu Suriye’de çalışmanın zorluklarından da bahseden Bilgin, bu zorluklara karşı çok büyük bir mücadele içerisinde olduklarını belirtti. Bilgin, bu zorlukları şöyle dile getirdi: “Dört tarafımız işgalci güçlerle çevrili. Biz özgür basın çalışanları da buna karşı kadın devriminin verdiği güçle mücadelemizi sürdürüyoruz. Bir tarafımızda Türkiye ve ona bağlı paramiliter çeteler, bir tarafımızda Şam rejimi var. Hepsi de buradaki hakikatin buradan çıkmasını istemedikleri için bizi çepeçevre sarmaya çalışıyor.  Uğradığımız saldırılara, katliamlara hatta yok edilmek istenme durumuna karşı müthiş bir direnişi sürdürüyoruz. Çünkü Gurbetelli’lerden, Nujiyan’lardan miras aldığımız direnişin geleneği bize amacımızı, umudumuzu ve inancımızı unutturmuyor ve bizim bir adım geri atmamamızı sağlıyor. Rojava’ya dönük saldırılar özel olarak kadınların şahsında yapılıyor. Çünkü kadınların duruşu, verdikleri mücadele onları bu saldırıların hedefi yapıyor. Gazetecilik yapan arkadaşlarımız içerisinde de yine kadın olanlar ilk hedef alınanlar bizler oluyoruz. Kadın meslektaşlarımız, SİHA’larla, suikastvari yöntemler ve tehditlerle hedef alınıyor. Özellikle Rojava’da süren savaş suçlarının teşhir olmasını istemedikleri için bize saldırıyorlar. Çünkü kameramızın tek silahımız olduğunu biliyorlar. Gazetecilik yaparken aslında bir taraftan da bir öz savunma içerisindeyiz. En temel motivasyonlarımız, bu topraklarda yeşeren kadın devrimini herkese anlatmak ve halkımızın direnişini görünür kılmak.”
 
Özgür Basın geleneğinin sürdürücüleri olduklarını belirten Bilgin, gazeteciler olarak direndikçe halka da direniş ruhu aşıladıklarının altını çizdi. 
 
MA / Ceylan Şahinli