İHD Mersin Eşbaşkanı: 100 yıllık inkar ve imha politikalarıyla yüzleşilmeli

MERSİN - İHD Mersin Şube Eşbaşkanı Gazi İnci, devletin adım atmamasını güvenlikçi akılda ısrar etmesi olduğunu belirterek, "Yurttaşlık statüsünün önündeki engel örgüt değil, devletin kendisidir" dedi.
 
Kürt Özgürlük Hareketi sürece dair sorumluluklarını yerine getirirken devletin süreci zamana yayması, adım atmada gecikmesi ve baş müzakereci kabul edilen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çalışma koşullarının iyileştirilmemesi toplumdaki sürece dair beklentileri karşılamıyor. Barışın kurumsallaşması için zorunlu olan siyasi ve hukuki düzenlemelerin dahi gündeme gelmemesi çözüm iradesine yönelik güvensizliği büyütürken, umut hakkı gibi en temel insani hakların tartışma konusu yapılması devletin sürece dönük “samimiyetini” sorgulatıyor. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şube Eşbaşkanı Gazi İnci, sürecin devlet tarafından neden ilerlemediğine ve yapılması gerekenlere dair değerlendirmelerde bulundu.
 
GEÇMİŞLE YÜZLEŞME
 
İnci, Kürt meselesinin bugün konuşulan “süreç” tartışmalarından çok daha derin olduğunu ve devletin bu tarihsel gerçeklikle yüzleşmeden çözümün mümkün olmayacağını belirterek, "Kürtlerin dizaynıyla ilgili 100 yıllık Cumhuriyet sürecinden bahsediyoruz ama ilk dizayn Harbiye alaylarıyla beraber başlar. Orada Osmanlı Devleti ilk defa Kürtler üzerinde bir dizayn çalışması yürütür. Daha sonrasında bu dizayn çalışması erken cumhuriyet döneminde ciddi bir resmi fikri ya da resmi bir ideolojiye dönüşür. 1920 ile 1940'lı yıllar arasında çok ciddi imha ve inkar politikaları izleniyor. Bu başlangıç sürecinde aslında meselenin temelleri de atılmış oluyor. Yani en büyük katliamlar, Dersim Katliamı'dır, Zilan Deresi Katliamı'dır ya da Takrir Sükun Yasaları'dır, Şark Islahat Planları'dır. Sonrasında bu ağır politikalar neticesinde 1940’lar ile 70'ler arasında bir suskunluk dönemi başlıyor. 70'lerde PKK'nin varlığıyla beraber bir çatışmalı süreç başlıyor. 2000’lere vardığında çözüm arayışları başlıyor ama devlet meseleyi örgütle başlamış gibi ele aldığı için yüzleşme gerçekleşmiyor. Entegrasyon dediğimiz şey bütünleşmedir ve yurttaşlık statüsünün önündeki engel örgüt değil, devletin kendisiydi ve 100 yıllık meseleydi" diye konuştu.
 
DEVLETİN GÜVENLİKÇİ YAKLAŞIMI
 
Devletin sürece karşılık vermemesinin temel sebebinin güvenlikçi akılda ısrar edilmesinden kaynaklandığını ifade eden İnci, "Bir taraftan yüzleşelim diyen halk ve siyasi yapı var, bir taraftan devletin güvenlikçi politikaları var. Güvenlikçi politikalar kişileri kriminalize ediyor. Bu sadece Abdullah Öcalan nazarında değil, Kürt halkının hak taleplerinin tamamında görülüyor. Devletin adım atmaktaki gecikmesi bu güvenlikçi yaklaşımdan kaynaklanıyor. Devletin tam anlamıyla bir entegrasyon sağlaması, meselenin temelinde nereden kaynaklandığıyla yüzleşmesiyle başlayacaktır. Siyasi yaklaşım bir noktadan sonra pazarlık siyasetine dönüyor, temel haklar pazarlığa kapalıdır. Muhalif medya meseleyi kriminal bir dille ele alıyor. Bundan sonra oy kaygısı sürecin önüne geçmemeli. Barış dilinin kurulması, hasta mahpusların, infazı yananların, siyasi rehinelerin serbest bırakılması, kayyım rejiminin kaldırılması ve geri dönüş yasalarının düzenlenmesi gerekiyor" diye belirtti. 
 
ANAYASAL REFORM VE DEMOKRATİK ENTEGRASYON
 
Türkiye’nin AİHM kararları bakımından istisnai bir konumda olduğuna işaret ederek çözümün ancak anayasal bir reform ve köklü bir yüzleşmeyle mümkün olacağını sözlerine ekleyen İnci, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Umut Hakkı'nın bu kadar konuşulması bile absürt. Bir kişinin hayatı boyunca tahliye olmayacağını bilmesi işkencedir. AİHM’in 20’ye yakın kararının 4’ü Türkiye üzerinedir ve hepsi Kürt meselesiyle ilgilidir. Türkiye’de bu hak tamamen tanınmıyor. Bu da yüzleşme ihtiyacını gösteriyor. Ulus devlet anlayışı son yıllarda yeniden güç kazanmış durumda. Demokratik entegrasyon ise ulus mantığının ortadan kalkmasıyla mümkündür. Anadolu topraklarında üst bir kimlik yaratma imkanı yoktur, bütün halklar kadimdir. Anayasal reform şarttır. Hakikat ve adalet komisyonları kurulmalı, 100–150 yıllık inkar ve imha politikaları ile yüzleşilmeli. Kültürel özerklik, ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, kültürel zenginliklerin kriminalize edilmeden tanınması gerekiyor. Bunlar bu süreci tam anlamıyla yerine oturtacak gelişmelerdir."