Ekonomist Durmuş: Barınma yaşamsal bir krize dönüştü

ANKARA - Ekonomist Prof. Dr. Mustafa Durmuş, konut krizinin barınmanın metalaşmasının bir sonucu olduğunu belirterek, barınma sorununun çok ciddi insani ve sosyal kriz olduğunu söyledi. 
 
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 11 Mayıs’ta “konut müjdesi” adı altında “Genişletilmiş Konut Finansman Paketi”, “İnşaat Sektörüne Özel Kredi Garanti Paketi” ve “İlk Evim Konut Finansman Paketi” adlı üç paket açıkladı. Erdoğan, 13 Eylül’de ise 5 yıllık süreci kapsayacak 500 bin konutu hedefleyen sosyal konut projesi yapacaklarını duyurdu.
 
 
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Ocak-Haziran yapı kullanım izin verilerine göre; 2022 yılının ilk çeyreğinde 302 bin 557 yeni ikamet amaçlı bina yapıldı. Buna karşılık ilk elden 208 bin 451 konut satıldı. TÜİK verileri 35 bin 383 konutun da yabancılara satıldığını gösteriyor. Buna göre, 2022’nin yalnızca ilk çeyreğinde, en az 94 bin 106 boş konut bulunuyor. Boş konutların olmasına rağmen, kiralık evlerde bir yılda yüzde 200’ü aşkın artış görüldü.
 
 
Türkiye’de stok konut fazlalığına rağmen kira fiyatlarında yaşanan artışları değerlendiren ekonomist Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “Konut sorunu gerçekte sınıfsal, en çok yoksulları ezen, yoksulların hayallerine hitap eden, aldatıcı çözümleri beraberinde getiren bir sorun. Bunu da iktidarlar maalesef sürekli yapıyorlar. 2010’da yaptılar, bu Mayıs ayında yaptılar, şimdi tekrar yapıyorlar. Bu gerçek anlamda manipüle etmeye son derece müsait, insanların hayalleriyle oynamaya son derece müsait bir durum” dedi.      
 
YAŞAMSAL KRİZE DÖNÜŞTÜ 
 
Konut sorununun başta işçi sınıfı olmak üzere emekçiler ve yoksullar açısından çok büyük bir sorun olduğunu hatırlatan Durmuş, “Hem konut fiyatlarında hem de kiralarda kesintiye uğramayan enflasyonun üstünde bir artış var. Enflasyonun yüzde 80 olarak açıklandığı bir dönemde kiralarda yüzde 130’un altında artış yok. Bazı yerlerde yüzde 200’e çıkıyor. Konut fiyatlarında da benzer biçimde artışlar olduğunu görebiliyoruz. O nedenle bunun çok önemli bir sorun olduğunu ve insanların yaşam maliyetlerini etkilediğini, bir krize dönüşmekte olduğunu söyleyelim. Bu sadece bir sektör krizi açısından ele alınmamalı, aynı zamanda insanlar açısından bir yaşamsal krize dönüşüyor. Çünkü barınma en temel ihtiyaç. Oysa barınmayı sağlayamamak -ona doğru giden bir süreç var- çok ciddi bir insani ve sosyal krizdir” diye belirtti.
 
İKTİDARIN RANTI BÜYÜTME STRATEJİSİ 
 
Mevcut iktidarın 21 yıldır servet ve sermaye birikimi stratejisini konut sektörü üzerine kurduğunu vurgulayan Durmuş, “İktidar, daha çok üretim yapmaktan, değer yaratmaktan ziyade emlak ve konut sektörü üzerindeki rantı büyütmeye dönük bir birikim stratejisi izledi ve bütün kaynakları da buraya doğru aktardı. Buradan da çok ciddi bir birikim stratejisi izledi ve iktidarını da sağlamlaştırdı. Bu, bütün parametreleri de etkiliyor. Yani ülkede ‘faizler neden düşürülüyor?’ diye sorulduğunda bunun bir ucunun finansal sektör ama asıl inşaat sektörü olduğunun altını çizmek lazım. İnşaata bu kadar bağlı bir birikim stratejisine ve siyasal olarak da müteahhitlere bağımlı bir iktidar bunu yapmak durumunda kalıyor” diye konuştu. 
 
Mustafa Durmuş
 
TOKİ: SİYASAL BİR PROJE
 
Durmuş, Erdoğan'ın açıkladığı üçlü konut paketine ve Sosyal Konut Projesi’ne dair de şunları söyledi: “Mayıs ayında sözüm ona bir müjde vardı. Üçlü bir paket açıklanmıştı. Onun daha ne olduğu belli olmaksızın, seçime doğru gidilirken bu sefer sosyal konut projesi açıklandı. O pakette 50, 60 milyar liralık desteklerden konuşuluyordu. İnsanları daha çok kredi oranlarını düşürerek, iki milyon liraya kadar kredi vererek konut sahibi yapmak istiyorlardı. Şimdi daha düşük gelirlileri hedefleyen, doğrudan bir sosyal konut projesi var. Ama bu projenin bedeli büyüdü. Bu proje seçime doğru giderken, yoksulların ve ev sahibi olmayanların, kira sorunu altında ezilenlerin duygularına hitap eden ve bu kesimlerin yakalamaya çalışan siyasal bir proje.”
 
Konut projelerinin bir ayağının da sermaye ve müteahhitler ayağı olduğuna ve iktidarın parti teşkilatlarının ağırlığının müteahhitlerin oluştuğuna dikkat çeken Durmuş, “Parti yönetimlerinde etkili olan isimler, onu destekleyenler, bu bağları kuranlar, müteahhitler, inşaat işiyle uğraşanlar ve inşaat sektörü ile bağlantıları olan sektörler. Partiyi ayakta tutanlar bunlar. Dolayısıyla da iktidar, yaklaşan seçimler çerçevesinde bilinçli bir biçimde bu kesimi kendi etrafında tutmak istiyor” dedi.
‘HAYAL PAZARLAMAK İŞİNE GELİYOR’
 
Ev sahipliğinin yüzde 50’nin biraz üstünde olduğunu vurgulayan Durmuş, şöyle devam etti: “İnsanların neredeyse yarısının evi yok ve bir ev sahibi olma hayali var. İşte bu hayali pazarlamak iktidardakilerin işine gelen bir şey. Yaklaşık 3 buçuk milyon insan son TOKİ projesine başvurmuş. Bunun hayata geçirilebilmesi, sürdürülebilmesi çok zor. Çünkü o insanların bu taksitleri ödeyebilmesi için sürekli işlerinin olabilmesi ve kaybetmemeleri lazım. Bir yandan kira öderken, bir yandan da o borçları ödemek durumundalar. Bu zor bir hayal ve insanlar bu hayalin peşinden koşuyor. Bu da en doğal hak. Bunu anlamak ve buna ilişkin alternatif çözümleri geliştirmek lazım. İktidar, özellikle emekçileri sisteme mahkum etmek, bu sistem içerisinde sürekli borç ödeyen, onun için de işini gücünü kaybetme lüksü olmayan bu yüzden de sisteme itiraz etmeyen insanlar haline getiriyor. 20 yıllığına borçlanmışsın ve düzenli olarak kredi ödemek zorundasın. Bu senin elini kolunu tamamen bağlayan bir şey. Biz buna bio-politika diyoruz. İktidarların aslında yoksul hanelere hatta orta sınıflara bile teslim alma biçimlerinden bir tanesi.”
 
‘ASIL MESELE METALAŞMA’ 
 
Milyonlarla ifade edilen boş konutların biriktiğini sözlerine ekleyen Durmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Boş konut var ve bu arada konut fiyatları çok artıyor. Çünkü inşaat maliyetleri artıyor. Buna rağmen konuta olan talep azalmıyor. Bunu nedeni; enflasyon çok yüksek, insanlar birikimlerini TL dışındaki şeylerde değerlendirmek istiyorlar. Bu yatırım alanlarından bir tanesi de konut sektörü. İkincil olarak Türkiye’de gelir dağılımı o kadar bozuk ki servete sahip olanlar servetlerinin ya da gelirlerinin bir kısmını bu fiyatlardan faydalanmak için emlak alarak değerlendiriyorlar. Bütün bunların arka planında da sistemin sürekli bu sorunu beslemesi ve mevcut iktidarın yanlış faiz politikası var. İnsanlar enflasyon karşısında paralarındaki erimeyi durdurabilmek için hiç olmazsa başımızı sokabileceğimiz bir yerimiz olsun deyip alternatif yerlere yöneliyorlar. Asıl neden konutun metalaştırılmasıdır. Çünkü konutu ticari bir mal gibi alıp satma aracı hale getirdiğinizde, konut üzerinde spekülasyon kaçınılmaz bir hale geliyor. Çünkü bu temel bir ihtiyacı karşılıyor. Bu iktidarın en önemli özelliği, her şeyi metalaştırmak, piyasalaştırmak ve bunun üzerinden de yüksek rantlar elde ederek varlığını sürdürmeye çalışmak.”