ANKARA - Bursa, Konya ve son durak Bala’da soğan tarlasında çalışan mevsimlik tarım işçileri, barınma, gıda, sağlık ve eğitim sorunlarıyla boğuşuyor. 12 saati aşan çalışmaya rağmen 100 ila 250 yevmiyeyle çalışan işçilerin çocukları ise okuldan bihaber.
Kürt kentleri başta olmak üzere farklı birçok kentten Ankara'nın Bala ilçesine soğan toplamaya gelen tarım işçileri uzun mesai saatlerine rağmen düşük ücretlerle sağlıksız koşullarda çalıştırılıyor. Sigortasız, günlük 100- 250 arası yevmiyeyle çalışan işçilerin çoğunluğu kadınlardan oluşuyor. Sabah 06.00’da işe başlayan işçiler, akşam 17.00’de paydos yapıyor. Her yıl binlerce aile, kayısıdan narenciyeye, fındıktan soğana kadar tarımsal ürün hasadı için il il göç yolunu tutuyor. Mevsimlik tarım işçilerinin süregelen barınma, gıda, sağlık ve eğitim sorunu yanı sıra özelikle Kürt ve mülteci işçilerin uğradığı ırkçı saldırılar da kesintisiz devam ediyor.
Urfa, Hatay ve Adana’dan Bursa’ya patates toplamaya giden oradan da Bala’ya soğan toplamaya gelen tarım işçilerini çadırlarında ziyaret ettik. İki ay sonra memleketlerine dönecek olan işçilerle, yaşam ve çalışma koşullarını konuştuk.
URFA’DAN KENT KENT BALA’YA
Su tankerleri, nakliye kamyonları, derme çatma barınaklar arasında her yaştan 200- 250 arası Urfalı işçi çalışıyor. Çadırdan yapma banyo, lavabo, yatakhaneden ibaret yerleşkede su ihtiyacı kuyulardan tankerlere aktarılarak sağlanıyor.
Dışarıda yakılmış ateşin üzerinde yemek ve ekmek (saç ekmeği) yapan kadınlar, aşiret kuralları ve erkek baskısından fotoğraf çekmeyi reddederken, yaşadıkları tedirginlikten her kelimeyi özenle seçiyor.
‘EN ÇOK SU SORUNU YAŞIYORUZ’
Emine Yıldız (65), eşi ve iki çocuğuyla tarlada çalışıyor. Eyyübiye ilçesinden olduğunu belirten Yıldız, en çok su sorunu yaşadıklarını dile getirerek, “Temiz su yok, içtiğimiz su bile tuzlu. Soğanları toplayıp, bir araya getiriyoruz. Para kazanmamız gerekiyor. Çadırlar altında yaşıyoruz ve buralarda hastane bile yok. Çocuklarımız hastalanınca, hastaneye nasıl götüreceğiz bilmiyoruz. Çocuklarımın bir evi, geçim kaynağı olmadığı için geldim” dedi. Sorulara kısa cevaplarla geçiştiren Yıldız, erkek baskısına dikkati çekti.
‘ALDIĞIMIZ PARA HİÇBİR ŞEYİ KARŞILAMIYOR’
Çadır kente benzeyen yerleşkede mikrofonumuza konuşan Zehra Bulut (34), bir yandan üç çoğuyla ilgileniyor bir yandan da kendisini bildi bileli yaptığı mevsimlik işçiliği anlattı: “Okullar 12 Eylül’de açılacak. Biz 2 ay burada olacağız. Çocuklarım okula gidemeyecek. Günlük çalışıyoruz. Aldığımız para geçimimizi zor karşılıyor. Çocuklara bakmak zor bu haliyle. Temizlik, hijyen yok, hastalık çok. Kişisel ihtiyaçlarımı da karşılayamıyorum, hijyen petlerini gelmeden önce paketler halinde alıyorum. Bitse gidip alacak yerimiz bile yok. İşimiz bitince Urfa’ya döneceğiz ama kazandığımız para hiçbir şeyi karşılamayacak.”
KIZ ÇOCUKLARI
Çadırların rehberliğini çalışmak zorunda bırakılan çocuklar yapıyor. Yaşları 15-16’yı bulan ve üniversite hayali kuran kız çocukları, babaları tarafından okula gönderilmediğini söylüyor. Telefonun kendilerine yasak kılındığını anlatan çocuklardan biri, “Babam, annemin ve bizim kameralara konuştuğumuzu duyarsa öldürür” diye uyarıyor.
‘MECBURUZ, SUSUYORUZ’
Kudret Atik (61), hem yaşının verdiği özgüven hem de eşinin verdiği destekle “Belki yardımımız dokunur” diye sorunlarını anlatıyor. Dokuz çocuklu ve Hatay Dörtyol ilçesinde yaşayan Urfalı Atik, “Tarlada iş bitince bu kez de çadırda işler var. Yemek yapıyorum. Su varsa, banyo işleri var. Su yoksa, zaten öyle kalıyoruz. Çocuklarımın birçoğu işsiz. Maddi durum olmadığı için okuldan da almak zorunda kaldım. Günlük yevmiyemiz 100 TL. Soğanlar elle çekiliyor, makasla kesiyoruz, sonra torbaya koyuyoruz. Ekmek parası için katlanıyoruz birçok şeye. Her şey çok pahalı, çalışmasak ne olacak, ne yapacağız? Aldığımız parayla elektriği mi suyu mu ödeyelim? Ne yapacağımızı bilmiyoruz” diye konuştu.
SAVAŞ, GÖÇ, İŞÇİLİK VE KADIN DAYANIŞMASI
2014 yılında DAİŞ’in Kobanê saldırısından kaynaklı Adana’da Kürtlerin yaşadığı bir mahalleye taşınan Heva Ahmed (58) de hem mülteci, hem işçi hem de kadın olmanın zorluklarını dile getirdi. Ahmed, yaşadıklarını şu sözlerle ifade etti: “Biz DAİŞ’ten kaçıp geldik. DAİŞ binlerce insanı katletti. Bütün malımızı mülkümüzü talan ettiler. Eşim de tarım işiyle uğraşıyor. Her şey de çok pahalı. Kazandığımız para bize yetseydi, bu çöle gelmezdik. Benim hastalıklarım var, ayağım kırık. Ama burada kadınlar beni hiç yalnız bırakmıyor. Burada ekmekten tutun diğer bütün işleri, kadın mücadelesi ve dayanışmasıyla yapıyoruz. 2 ay önce Bursa’daydık, 2 gün önce buraya geldik. Bursa’da kaldığımız sırada çadırlarımızı su bastı ve iş yapamadık.” Kobanêli Emine Xıllo (35) ve Midya Xıllo (31) ise, karşılaştıkları zorlukları ancak dayanışmayla aşmaya çalıştıklarını dile getirdi.
‘ÇOCUKLAR OKULA GİDEMİYOR’
Bir süre sonra sohbete dahil olan gençler, yoksulluk ve baskılar sonucu okula gidemediklerini anlatırken, bir yandan da dünyada olup biteni yakından takip ettiklerini hissettiriyor. 21 yaşındaki Ahmet Sert, 8 kardeşten sadece kendisini üniversite kazandığını vurgulayarak, devam ediyor: “Hatay Dörtyol’da yaşıyorum. Liseyi bitirdim ve sağlık mezunuyum. Çocuk gelişimini kazandım ama maddi imkânlardan dolayı göndermediler. Ailem sürekli baskı yapıyordu. Üniversiteye çok gitmek istedim. Burada mecburiyetten çalışıyoruz. Herkes parasını kazanmak istiyor. İnsanlar mallarını istiyor ve mal da düzgün olmayınca oradaki elçi ve çavuşlar da bize para vermiyor. Yevmiye alarak çalışıyoruz ve benim bütün aile üyelerim çalışıyor. Burada bir yaşam tarzımız yok. Buradaki çocuklar hepsi çalışıyor ve hiçbiri okula gidemiyor, birçok şeyden geri kalıyor. Buna bir çözüm bulunmalı.”
Altıncı sınıfa kadar okuyabildiğini ve Urfa’dan geldiğini belirten Kobanêli Diyar Kasım (17) ise, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “Maddi zorluklardan dolayı aileme yardım etmek için ben de okulu bıraktım. Bu yıl Bursa’dan, Konya’ya sonra da Bala’ya geldik. Nüfusumuz 10 kişi. Kobanê’ de 7 yaşına kadar yaşadım. 10 yıldır, Türkiye’deyiz, tarım işiyle uğraşıyoruz. Geçimimizi zor sağlıyoruz. Aile komple çalıştığı halde geçinemiyoruz. Çadırlarda hayatımızı ve geçimimizi devam ettirmek için çalışıyoruz. Burada bulunan çocukların hepsi yardımcı işçi olarak 50 liraya çalışıyor. Çocuklar hepsi öğrenme çağında. Okullarını okumaları gerekirken, hallerine bakın. Çalışmak zorunda bırakılıyorlar çünkü yaşadığımız yerlerde iş imkânları yok, çalışmazsak ne olacak.”