ANKARA - HDP Ekonomi ve Tarım Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, enflasyon rakamlarına değinerek, “Üretimin ve bölüşümün temel alındığı kamusal anlayışa sahip olmayan bir ekonomi politikasının memleketi getirdiği yer burasıdır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi ve Tarım Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
Bugün TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarına değinen Turan, TÜİK’in psikolojik eşik olan yüzde 80’in altında bir değerlendirme bulunduğunu, üretici enflasyonunu ise yüzde 144,6 olarak ifade ederek kendisini ele verdiğini belirtti. TÜİK’in kendi yalanını açığa çıkardığını kaydeden Turan, “Denebilir ki henüz üretici fiyat enflasyonu ücretlere yansımamıştır, tüketiciye yansımamıştır ama yansıdığını biliyoruz. Bütün ekonomi çevreleri tarafından bilinir ki TÜİK’in açıkladığı enflasyon da üç aşağı beş yukarı İTO’nun yani Türkiye’nin ekonomisinin kalbi olan İstanbul Ticaret Odasının oranıyla paraleldir. Bu makas açılmaktadır. Bu da TÜİK'in açıkladığı enflasyonunun doğru olmadığını göstermektedir.
TÜİK yoksulluğun artacağını zımnen ifade etmiş oluyor” diye konuştu.
‘ERDOĞAN FAİZ SEBEP, ENFLASYON SONUÇ DEHASI’
“Neo-liberalizm sermayenin kesintisiz bir şekilde dünyayı dolaşmasını sağlarken aynı zamanda krizlerin de tüm dünyayı dolaşmasını sağlayan ekonomik politikaları Türkiye’nin de dünyadaki krizlerden çok dolaysız şekilde etkilenmesine neden oldu” diyen Turan, “20 yıllık zaman dilimi içinde giderek ağırlaşan Türkiye kapitalizmin yapısal sorunları birincil kriz sebebidir. İkincisi de Erdoğan faiz sebep, enflasyon sonuçtur dehasıdır. Bunu alçaltmak için söylemiyorum. Bu aslında bir kısım muhalefet partisinin söylediği gibi bir liyakatsizlik meselesi değildir. İktidar kadroları liyakatsiz olduğu için faiz sebep, enflasyon sonuçturun arkasında sürüklenmemektedir. Bu essen kışkırtılmış bir sermaye transfer yöntemidir. Yani özellikle yoksullardan zenginlere doğru ve varsıllar arasında da Erdoğan'a yakın sermaye gruplarına doğru kışkırtılmış ve tetiklenmiş bir sermaye transferinin adı ve parolası. Faizin sebep enflasyonunda sonuç olduğunu izah eden açıklayan anlayıştır.”
‘NEDEN ENFLASYON DÜŞMÜYOR?’
“Madem faiz sebep enflasyon sonuç, politika faizleri yüzde 14’te. Aylardan beri durduğu halde bu memlekette neden enflasyon düşmüyor” diye soran Turan, şöyle devam etti: “Düşmeyecek. Onlarda zaten düşmesini beklemiyor. Düşmesi için çaba sarf ediyor ama düşmüyor falan değil. Bu da bu yöntemde sermayeye kaynak aktarımının çok doğrusal yöntemlerinden ne yazık ki bir tanesidir.
MB REZERVLERİNE ÇÖKTÜLER
Bu süreçte ne oldu? Politika faizlerinin yüzde 14’te tutulmasıyla beraber bankalar astronomik karlar açıklamaya başladı. Merkez’den yüzde 14’le aldıkları parayı Hazine’ye yüzde 22-23 fazile sattılar, dışarıya, piyasalara bunu yüzde 30’la sattılar. Dolayısıyla olağanüstü karlar elde ettiler. İşte somut bir sermaye transfer yöntemi. Daha sonra ne oldu? Bu kez kur patladı. Kur patlayınca dediler ki aslında bizim amacımız buydu. Rekabetçi kur çok iyi bir şey. Liranın değeri düşerse ihracat artar dediler, ithalat ihracattan daha fazla arttı. Enflasyon da kur da artmaya devam etti. Sonra ne oldu bu defa kuru dizginleyebilmek için MB’nin rezervlerine çöktüler. 128 Milyar doları kendi yandaşlarına ve ucuz bir biçimde satmış oldu. Böylece rezervler eksi 60 milyara düşerken yine kazanan sermaye, kaybeden de kamu oldu.
KISMİ KAMBİYO KONTROLLERİ MESELEYİ ÇÖZMEDİ
Sonra ne mi oldu? Yine enflasyon yükseldi, yine kurlar yükselmeye devam etti. Ardından kur korumalı mevduat diye bir zihnisinir proje gündeme taşındı Ekonomi Bakanı tarafından. Böylece öngörü, ekonominin dolarize olmasının önüne geçmek için bir anda ekonomi inanılmaz şekilde uyuşturucu bağımlısı gibi dolar bağımlısı haline geldi. Yine zenginlere olağanüstü bir kaynak transferi oldu. Uzmanlara göre yıl sonuna kadar 200 milyar lira civarında kamunun sırf Kur Korumalı Mevduat sistemi nedeniyle zararı olacak. Sonuçta yine halk zarar etti, birileri kar etti. Kurları tutmak ve döviz arzını arttırmak için bu defa ihracat ve turizm gelirlerinin bir kısmını TL’ye çevirme kararı aldılar. Sonuç değişmedi. Hemen ardından şirketlerin fazla döviz tutmasını, TL krediye erişme önünde engel olarak getirdiler bu durumu değiştirmek için. Kısmi kambiyo kontrolleri meseleyi çözmedi.
CDS PRİMİ 900’E ÇIKTI
Kur artmakta enflasyon yine artmakta. CDS primi 900’e çıktı. Rusya haricinde o da dolar bulamadığı için, Rusya haricinde herkesten fazla CDS primi var Türkiye’nin ve bunun sonucunda da bu yıl ödememiz gereken vadesi gelen borçlar ve cari açığın finansmanı için bulunması gereken parayı üste koyduğumuzda 230 milyar dolara ihtiyaç var. Böyle bir para yok. Borçlanma istiyorsunuz yüzde 12’yle tefeci faizine rahmet okutacak bir faizle borçlanabilirsiniz. Devlet temerrüdün dibine gelmiş durumdadır. Temerrüt riski hiç olmadığı kadar AKP iktidarı ve onu başındaki sebebiyle artmış durumdadır. Yine MB faizi sabit tuttukça, Hazine’nin de borçlanma faizi arttı. Hazineye borç verenler de daha yüksekten borç vermeye başladılar. Faiz artırırsa sorunlar çözülür mü? Geçmiş olsun. Tam tersine bu saatten sonra faizin artırılması demek bütün toplum kesimlerinin büyük bir kaosa sürüklenmesi demektir. Ekonomik istikrarsızlığın çok daha derinleşmesi demektir. İktidarın faizi artırmak gibi bir niyeti de olmayacağını, artık seçim ekonomisine girilmiş olması sayesinde biliyoruz.
ÇÖZÜM TAM TERSİNİN YAPILMASI
İktidar piyasanın paraya boğulacağı, kredi musluklarının açılacağı ortamın yarattığı koşullarda seçime gitmek istiyor. Bunun da Türkiye'nin hiperenflasyon doğurduğunu, yoksulluğun ve pahalılığın, işsizliğin boyutlanacağını bilmek için allameyi cihan olmaya gerek yok. Çözüm var mı? Evet. Şimdiye kadar denen yol ve yöntemleri deneyerek başka sonuçlara ulaşmaya çalışmak beyhude bir çabadır. Şimdiye kadar bütün sağ anlayışlar sağ ekonomi politikaları, sermayeyi önceleyen ve az önce ifade ettiğim gibi onlara kaynak aktarımını ekonominin omurgası olarak tarif eden bir anlayışa sahipler. Biz bunun tam tersinin yapılması gerektiğini söylüyoruz.
ÜRETİM VE BÖLÜŞÜMÜN ESAS ALINDIĞI EKONOMİ
Türkiye’nin önünde mutlaka ve mutlaka kamusal ekonomi politikalarına yönelmeyi temel alacak bir istikamet açılmalıdır. Üretimin ve bölüşümün temel alındığı kamusal anlayışa sahip olmayan bir ekonomi politikasının memleketi getirdiği yer burasıdır. Dışımızdaki muhalefetin bir kısmı da iktidara geldiklerine istikrar sağlanacak, uluslararası alandan memlekete para gelecek, ekonomi düzelecek diyor. Bu doğru değil. Yani üretimi, demokratik planlamayı, kamucu anlayışı temel almayan bir ekonomi yönetimi dışarıdan gelen parayla dönmez. Ne derler hazıra dağ dayanmaz. O da her zaman bulunmaz. Ne içerideki kaynaklar ne dışarıdan gelen kaynaklarla bu işi döndürmek, üretimi temel alan demokratik planlamayı ve kamuculuğu esas alan başka bir perspektife ihtiyaç var. Yani Türkiye’deki kapitalizmin temel çelişkilerini görmede, bunu yaratmış olduğu sorunlarla uğraşmak aslında ne yazık ki paylaşım ilişkilerine odaklanırken üretim ilişkilerini gözden kaçırmak, bataklıkla değil sivrisinekle uğraşmak gibi bir şeydir. Günün sonunda yine hüsranla sonuçlanacaktır.
ÜÇÜNCÜ YOLUN EKONOMİ POLİTİKASI
HDP olarak üçüncü yolu, üçüncü yolun ekonomi politikasını anlatıyoruz. Döne döne yapmaya çalıştığımız şey esasen budur. Hem iktidar bloğundan hem muhalefet bloğunun geriye kalanından farklı ve radikal çözüm önerilerimiz var. Bunun için mutlaka ve mutlaka yeni bir paradigmaya, yeni bir bakış açısına, alternatif ve kamucu bir anlayışa ihtiyaç var. Bir defa ekonominin düzelmesi için gerek şart iktidarın gitmesidir. Ama yeter şart bu değildir. Yeter şart aynı az önce ifade ettiğim gibi ekonominin kamucu bir perspektifle yeniden ele alınmasıdır. Enflasyon rakamları açıklandı ve orada bakıyoruz yüzde 99’la tarım ulaştırmadan hemen sonra enflasyon arabasını çeken iki en önemli attan bir tanesi. En önemli sebeplerden biri. Örneğin tarıma dışa bağımlılığı devam ettirirseniz IMF ve Dünya Bankasının sultası altında bir tarımdan vazgeçmezseniz, üretimi artıracak yerli olanı güçlendirecek, özellikle küçük ve orta ölçekli üretici destekleyecek bir tarım perspektifine sahip olmazsanız bu ithalatçıkla en azından tarımda ve gıdada üretici fiyat enflasyonunu aşağı çekmek mümkün değil.
ULAŞIMI KAMUSAL HİZMET HALİNE GETİRECEĞİZ
Diyebilirsiniz ki işte biz girdi de dışa bağımlıyız ve bağımlısınız da aynı zamanda sizin anlamsız ve yetersiz destek politikalarınız sebebiyle, kırsalı tasfiye etmek politikaları sebebiyle, uluslararası tarım tekellerinin bütün tarım yönlendirmelerini sevk etmesi sebebiyle gıda güvencesinin ortadan kalktığı bir yerde gıda enflasyonun düşürmek mümkün değil.
İşte bu alanı baştan sona üretim temelli, demokratik bir planlamaya tabi tutmak suretiyle vatandaşın olmazsa olmazı olan, yani karnının doymasını sağlayacak olan gıda fiyatlarını düşüreceğiz. Bunun yönetimi bundan başka bir şey değildir. Yüzde 119’la tarımda önde gelen enflasyon kalemi ulaştırma. Bu da yıllık enflasyon üzerinde ciddi etkisi var. Biz bu otomobile dayalı, otomobil şirketlerinin daha fazla kar elde etmesini sağlayan ve savunan otomobilin alınmasını nasıl kolaylaştıracaklarına ilişkin düşüncelerin temel olduğu bir ulaşım politikasına kökten karşıyız. Ulaşım politikasını sübvanse ederek, çeşitli ayrıcalıklı kesimler için ücretsiz hale getirmek ulaşımı bir bütün olarak kamusal hizmet haline getireceğiz.
ENERJİ KAMU ELİYLE DAĞITILMALI
Bir diğer mesele enerji. Enerji biraz daha bu tabloda altlarda ama bir defa enerjide dışa bağlılık var ama enerji dağıtım şirketleri nedir. Biz kesinlikle ve kesinlikle enerjinin kurumsallaştırılmasını savunuyoruz. Yani kamu eliyle enerjinin dağıtılmasından yanayız. Dolayısıyla burada kısa süre içerisinde yapılmış olan özelleştirmelerin lağvedilmesini ve bu alanın yeniden kamulaştırılmasının en doğru yönetim ve fiyatları üzerinde etkili olan bir yönetim olduğunu düşünüyoruz.
ASGARİ ÜCRET EKİM’DE YİNE ARTTIRILMALI
Aylık bazda sağlık enflasyonu yüksek çıktı. Sağlık enflasyonu ne kadar ayıp bir laf. Sağlık meta olduğunda sağlığın enflasyonu oluyor. Biz ücretsiz sağlık ve eğitimle bunları zaten enflasyon tablosuna bu giderlerin yansımasını engelleyeceğiz. Bunu bir kamusal hak ve hizmet olarak vatandaşa taşıyacağız. Yine sermaye kararları AKP döneminde olağanüstü arttı. Bu yüksek artışın fiyatlara yansımasını engelleyeceğiz ve sektördeki büyük firma ve tekelleri mutlaka fiyatlarını kamu tarafından kontrol edilmesini yani fiyat kontrolü mekanizmalarını oluşturacağız. Ekim ayında asgari ücretin yeniden arttırılmasını savunuyoruz. Servet ve aşırı karların mutlaka vergilendirilmesini savunuyoruz. İktidarın büyüme hedefi ile sürdürebildiği enflasyonu körükleyen genişlemeci kredi politikasından mutlak suretle vazgeçilmesi gerekir. Yoksullara mutlaka doğrudan gelir desteği sağlamak zorundayız. Bunlarla enflasyonu düşüreceğiz.
Bugün için enflasyon rakamlarının açıklanmasından dolayı bizim kısa vadede yapmayı önerdiğimiz şeylerdir. İşsizlik rakamları vs. açıkladığında üçüncü yolun ekonomi politikasının işsizlik görüşlerini de sizlerle paylaşacağız. Vatandaşlarımızı özellikle bu zor günlerde birlik, mücadele ve dayanışmayla bu zor günlerin üstesinden geleceğimizi, el birliğiyle üstesinden geleceğimizi ifade etmek istiyoruz. Karanlığın en koyu olduğu anın aydınlığa en yakın zaman olduğunu ifade etmek istiyorum. Emekten barıştan demokrasiden ve eşit paylaşımdan yana bir ülkeyi el birliğiyle kurmak üzere hepinizi selamlıyorum.”