Efrin’e saldırı Zarrab'ı örter mi?

img

ANKARA - Zarrab davası ve Man belgeleriyle yeniden “yolsuzluk” suçlamalarıyla gündeme gelen AKP yönetimi, dikkatleri başka yere çekmenin arayışı içerisinde. MGK Efrin, Dışişleri Bakanlığı kaynakları da PYD sinyali verdi. Kürt sorununda çatışma senaryoları yine devrede. 

Uzunca bir süredir beklenen Rezza Zarrab davası ABD’nin New York kentinde başladı. Savcıyla işbirliği yapan Zarrab şu ana kadar mahkemede çok önemli bilgiler verdi. Zarrab, ilk gün dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a 50 milyon Euro rüşvet verildiğini söyledi, ikinci gün ise “Erdoğan ve Babacan bana, Vakıfbank ve Ziraat Bankası için talimat verdi” dedi. Ayrıca verilen kimi bilgiler, AKP yönetiminin en tepe isimlerini işaret ediyor. Hata şu an tek tutuklu olarak yargılanan Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın avukatları bile zaman zaman savunma adına, örneğin rüşveti Atilla’nın değil eski genel müdür Süleyman Aslan’ın aldığına ilişkin ifadelerde bulunuyor. 
 
Bu aşamadan sonra ne tür bilgilerin ortaya saçılacağı merak konusu olurken, şimdiden bile verilen ifadeler ve ortaya çıkan bilgiler dünyada dikkatleri yeniden Türkiye’nin üzerine çekmeye başladı. Üstelik aynı dönemde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP yönetiminin çevresindeki ekibin vergi kaçırmak için milyonlarca dolarlık parayı yurtdışında bulunan Man Adası’ndaki şirketlere yatırdıkları iddiası da aynı paralelde tartışılmaya başlandı. 
 
MAN BİLE DAHA FAZLA ÖNE ÇIKARILIYOR
 
Erdoğan, Zarrab davasına ilişkin bir yandan “Komplo kuruluyor, kumpas var” derken, öte yandan “Biz doğru olanı yaptık” sözleriyle süreci kabullenme girişimleri ve hükümet yetkililerinin bu noktada verdiği tepkiler sürece yönelik hiç değilse iç kamuoyunun dikkatlerini başka yönlere çekme ihtiyacının ortaya çıktığını gösteriyor. Bunun için özellikle Zarrab davasını da örtmek için Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği iddialar daha fazla gündeme getiriliyor, Kılıçdaroğlu ve CHP’ye, “Bunun hesabını verecek” denilerek gözdağı veriliyor. 
 
EN İYİ YOL KÜRT SORUNU!
 
Bu nedenle iktidar çevrelerinde, bu meselede dikkatleri başka yöne çekmek için daha önemli ve toplumu yakından ilgilendiren bir konuya ihtiyaç olduğu tespitine varıldı. AKP’nin özellikle 7 Haziran süreci ve sonrasında deneyimlediği gibi en önemli meselenin Kürt sorununda şiddet ve çatışma siyaseti olduğu konusu kararlaştırıldı ve bunun ilk işareti de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısıyla verildi. Çünkü bu konuda içine girilecek yeni bir arayış Türkiye’deki herkesi yeniden “milli ve yerli duyguda” bir araya getireceği ve “başka konuları unutturacağı” hesaplandı. 
 
ALGI OLUŞTURULUYOR
 
28 Kasım’da yapılan MGK toplantısının sonuç bildirgesinde, “Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının İdlib gerginliği azaltma bölgesinde gözlem misyonunu başarıyla sürdürdüğü, bu görevin Batı Halep'le Afrin yakınlarında da yerine getirilmesiyle huzur ve güven ortamını gerçek manada sağlanabileceği mütalaa edilmiştir” ifadeleri AKP’ye yakın medya tarafından “Efrin’e operasyon” başlıklarıyla verildi. Oysa açıklamada böyle bir karar, ibare yer almadığı gibi, özellikle Türkiye’nin Soçi zirvesinde “Suriye’de siyasi çözüm” mutabakatına kerhende olsa imza atmasından sonra Suriye’nin tümünü karıştıracak ve yeniden ateşe atacak olası bir Efrin operasyonun artık eskisinden çok daha zor olduğunu ilgili kesimler biliyor. Buna rağmen Türkiye’nin sanki ertesi gün Efrin’e girecekmiş gibi manşetler atılması dikkatleri başka yöne çekme amacı taşıyordu. Ancak AKP aynı zamanda MGK’de böyle bir karar alınmamış olsa bile, içeride çok sıkıştığı gündemi bu yöntemlerle değiştiremediği halde gerekirse diğer bütün tehlikeleri göze alarak sonuçsuz bir Efrin operasyonuna girişebileceğini bu yolla deklere etmiş oldu. 
 
BEKLENTİ KARAR GİBİ GÖSTERİLDİ
 
Bununla birlikte Soçi zirvesi üzerinden haftalar geçmesine rağmen dün İçişleri Bakanlığından zamanlaması dikkat çekici bir Suriye açıklaması geldi. Erdoğan’ın Soçi dönüşü Esad ile görüşmeye açık kapı bırakmasına rağmen Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde rejimin rolünün olmaması gerektiğine işaret ediyordu. Yine sorunun çözümü için yapılacak olan Ulusal Diyalog Kongresinde Kürtlerin yer alması gerektiği belirtilirken, Erdoğan’ın Soçi’de açıkladığı gibi PYD gibi Kürt oluşumların kongrede yer almaması gerektiği tekrarlandı. Dışişleri Bakanlığının, bir beklenti ve talep ifade eden, “Toplantıda Suriyeli Kürtler olmalı ancak terör örgütlerinin hiçbir rolü olmamalı" cümlesi anında karara bağlanmış bir sonuç gibi, “PYD kongrede yer almayacak” şeklinde manşetlere çekildi. “Bayram değil seyran değil, neden bu açıklama yapıldı” sorusuna yanıt Türkiye’nin aşikar olan bir talebini son dakika haberi olarak gündeme getirerek ve PYD zirvede yer almayacak şeklinde “zafer addedilmiş” gibi manşetlere çekerek verilmiş oldu. 
 
Hem MGK hem de Dışişleri Bakanlığı kaynakları açıklamasında, Kürt meselesi üzerinden yeniden gerginlik politikasının öne çıkarılması ve üstelik her iki açıklamada da olmayan hususların birer karar gibi basın tarafından öne çıkarılması, Zarrab ve Man Adası meselesinden dikkatleri başka yere çekmenin arayışı olarak yansıyor.