Öcalan uyarmıştı: Eğer çözüm süreci biterse Türkiye NATO operasyonuna açık hale gelir

img

ANKARA - 1952 yılından beri NATO’nun bir parçası olan Türkiye, neden NATO müdahalesine maruz kaldı? Öcalan, “Eğer çözüm süreci biterse Türkiye NATO operasyonuna açık hale gelir” demişti. 

NATO tatbikatında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Atatürk üzerinden Türkiye’ye mesaj verilmesiyle başlayan tartışmalar ve AKP’nin aldığı “NATO karşıtı” pozisyon farklı açılardan değerlendirmeyi hak ediyor. AKP’nin son dönemdeki “felaket tellalı” yayın organı Yeni Şafak Gazetesi’nin, NATO’nun 2018 yılında Türkiye’ye müdahale planı hazırladığı manşeti son derece manidar ve 7 Haziran seçimleri öncesi atılan, bugüne kadar hep canlı tutulan “Haçlı İttifakı” manşetlerinin devamı niteliğinde.
 
TÜRKİYE NEDEN OPERASYONA MARUZ KALIYOR?
 
Bu NATO krizi meselesi aslında birçok açıdan sürpriz değil. Türkiye gibi NATO sisteminin bir parçası ve göbekten bağlı bir ülkenin, “iç operasyonun bir parçası” haline getirilmiş olmasının nedenleri var. Ancak bu mesele, “Türkiye Batı’dan uzaklaştı, S-400 füzeler aldı, Rusya’ya yakınlaştı, Türk hükümeti millileşti, o yüzden bu operasyona maruz kalıyor” şeklindeki son derece yüzeysel, daha çok iktidar yanlılarına ait ve “ilk anda akla gelenlerin bir çırpıda analiz olarak sıralandığı” kadar basit bir olay değil.
 
Şayet Türkiye böyle bir operasyona maruz kalıyorsa, bunun nedenleri anlamanın birinci yolu, Türkiye’nin NATO içerisindeki rolüne bakmaktan geçiyor. Daha önce kimi ülkelere müdahale amacıyla daha çok İngiltere öncülüğünde kurulan Özel Harekatlar İdaresi (SOE) isimli oluşumların bir çatı altında birleştirilerek NATO ismini alması 1949 yılında gerçekleştirildi. Dünya jandarmalığını üstlenen bu askeri pakt, esas olarak “düşman kuvvetler tanımı” üzerinden hareket eden bir yapı. Ancak NATO bu oluşumun legal görüntüsüdür. Birde örgütün bilinmeyen örgütlenmeleri var ki, bu da dünyadaki tartışmalarda NATO’nun “yeraltı yapılanması” olarak kabul edilen Gladio (Gladyo) olarak kabul ediliyor. Yani aslında NATO’dan ziyade Gladio’nun varlığıdır önemli olan. Türkiye vakit kaybetmeden NATO’nun kurulmasından sadece 3 yıl sonra 1952 yılında bu örgüte üye oldu. Hemen bir yıl sonra da Türkiye’deki Gladio yapılanmasına denk gelecek olan Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Bu kurulun finansmanı ve teçhizatı ABD’den geldi. Amerikan Askeri Yardım Heyeti (JUSMATT) içerisindeki binada faaliyet yürüten bu kurul eliyle Türkiye’deki pek çok yapı eğitilerek farklı amaçlarla ülkeye gönderildi. Bu yapı daha sonra Özel Harp Dairesi, JİTEM, Hizbullah gibi isimlerle varlığını sürdürdü ve bu oluşumların çoğu Ermeni katliamını gerçekleştirdiği kabul edilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın devamı olarak isimlendirildi. 
 
NATO VE GLADİO TÜRKİYE’DE KİMİNLE VAR OLDU?
 
Bu yapı bütün dünyada sosyal hareketlere karşı kullanıldı ve Türkiye’de de daha çok “komünizm” karşı ikame edilen bir yapı oldu. Bu amaçla, oluşumun doğal müttefiki, sağcı örgütler ile “komünizm ile mücadele etme motivasyonu” olan kimi İslamcı yapılanmalar olarak belirlendi. “Komünizm tehlikesi ortadan kalktıktan” sonra Gladio, diğer devrimci mücadelelere, Kürt hareketine karşı bir yapılanmaya dönüştü. Tabii bununla amaç sadece Kürt hareketini yenilgiye uğratmak değil, aynı zamanda uzun vadede yürütülecek bir savaşla Türkiye’yi ilgili güçlere bağımlı hale getirmekti. PKK Lideri Abdullah Öcalan bu durumu, “tavşana kaç tazıya tut” politikası olarak nitelendirdi.
 
GLADİO’NUN MARİFETLERİ
 
6-7 Eylül olayları, 1 Mayıs 1977 katliamı, Turgut Özal’ın ölümü, Ecevit’e suikast girişimleri, askeri darbelerin neredeyse birçoğu, Öcalan’a yönelik uluslararası komplo, Maraş, Çorum gibi Alevi katliamlarına benzer büyük operasyonların tamamı Türkiye’de hep NATO ve Gladio operasyonları olarak kabul gördü. Ayrıca 3 Kasım 1996 yılında yaşanan “Susurluk Kazası” ile ortaya çıkan Gladio yapılanması da Türkiye’deki işlerin nasıl yürüdüğünü ortaya koydu. Öte yandan Türkiye’de Gladio yapılanması ve unsurları, güçlü bir şekilde varlığını sürdürdüğüne göre, NATO ile yaşananlar “iki karşı gücün çarpışması” olarak nitelendirilemez.  
 
ERGENEKON VE GLADİO YAPILANMASI
 
Türkiye’de Gladio yapılanması açısından birçok kesim şimdiye kadar birbirini itham etti. 2007 yılında başlayan ve “Türkiye bağırsaklarını temizliyor”, “Türkiye’nin temiz eller operasyonu” olarak nitelendirilen “Ergenekon, Balyoz” operasyonlarında, mesela Levent Ersöz, Veli Küçük gibi bölgedeki savaş ile doğrudan ilişkisi olan kimi askerler ile ulusalcılar “Türkiye’deki Gladio unsurları” olarak tarif edilmişti. AKP-Cemaat yapımı ortak operasyonla hedef alınan bu kesimler, daha sonra cemaatin tasfiyesiyle birlikte aklanmaya başladı. 
 
KEMALİSTELERE GÖRE GLADİO KİM?
 
Bu operasyonların hedefinde yer alan ulusalcı kesimlerden Soner Yalçın, Mart 2013 tarihinde verdiği bir röportajda, Gladio’nun kökünün içeride değil dışarıda olduğunu, bu yüzden Teşkilat-ı Mahsusa ile bu yapının bir ilişkisinin olmadığını savunarak, Ergenekon gibi yapıların da Gladio ile ilişkilendirmenin teorisizlik olduğunu ileri sürüyordu. Yalçın, aynı söyleşisinde, “Dün ‘ülkücü’ idi kullanılanlar, bugün ‘Müslümanlar’. Her oyuna, her stratejiye uygun piyon bulunuyor ve kullanılıyor. ‘Yeşil Gladio’yu böyle tanımlıyorum. (…) Gladio bugün ideolojik hegemonyasını ‘Yeni Sağ’ (Çağdaş Muhafazakarlık!) adında sürdürmektedir. AKP-Cemaat piyondur, tüketim tarihleri geçince kapı önüne konulacaklar” değerlendirmesinde bulunarak iktidar çevrelerini itham etmişti. 
 
Türkiye’de Gladio ve derin yapılanmalar deyince ilk akla gelen isimlerden biri olan ve bu amaçla da 2007 operasyonlarında hedef alınan Doğu Perinçek yine aynı dönemlerde, “Biraz aklı olanlar herhalde artık öğrenmiştir: Muhalefette Gladyo olmaz. Gladyo NATO’nun gizli hükümetidir. Gladyo, bazılarının sandıkları gibi; bir ‘Çete’ değildir veya yalnızca vurdu–kırdı işleri yapan bir şiddet örgütü değildir. (…) Bugüne kadar Ergenekon tertibinin iç cephedeki uygulamasıyla karşılaştık. Kemalist Devrim tasfiye edildi ve Amerikancı ‘İslam’ın mafya–tarikat rejimi’ kuruldu” diyerek Soner Yalçın’ın sözlerini destekliyordu. 
 
Oysa NATO ve Gladio konusunda AKP’yi sorumlu tutan ve suçlayan sadece Kemalistler olmadı. Aynı zamanda Harp Akademileri, Milli Güvenlik Akademisi gibi doğrudan NATO ile ilişkili olan bölümlerden mezun olan NATO Derneği Gençlik Kolları Genel Sekreterliğini yapmış Ömer Lütfi Kanburoğlu, 2 Eylül 2013 tarihli bir yazısında, NATO’nun düşman tanımına dikkat çekerek, “Şu anda NATO’nun düşmanı olarak tanımlanan bir unsur söz konusu olmadığı için ittifak üyesi egemen güçler (ABD, İngiltere ve Fransa) NATO’yu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadırlar. Bu arada hemen hatırlatmakta fayda görüyorum Fransa NATO’nun askeri kanadından yıllar önce çıkmıştı, fakat dış politikasızlığımızın mimarı Başbakan Erdoğan’ın onayı ile NATO’ya geri döndü; şimdi ileri görüşlü Başbakanımız meydanlarda Batı’ya sürekli çatıyor. Ne çatıyorsun? Onları her fırsat ve koşulda destekleyen, Müslüman ülkelere askeri saldırılar düzenlemesi için önlerini açan, askerlerinin başarısı için dua eden sen değil misin?” değerlendirmesinde bulunuyordu.  
 
GLADİO’YU KİM TEMSİL EDİYOR?
 
Bu açıdan “Türkiye’de Gladio’yu kim temsil ediyor” sorusu önemli ve görüldüğü gibi birçok kesim birbirini bununla suçluyor. Yıllardır Glaido’nun hedefinde yer alan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ise daha farklı değerlendirmeleri var. Öcalan Hakki Karer’in 1977 yılında öldürülmesini Gladio’nun kendilerine yönelik ilk eylemi ve müdahalesi olarak tanımlıyor. Öcalan, özellikle 2013 yılında önemli bir tartışma konusu haline gelen Gladio’nun Ergenekon operasyonlarıyla tasfiye edilmediğini, aksine hükümetin kendi Gladio’sunu oluşturduğunu ve Gladio’nun güçlenerek varlığını sürdürdüğünü ifade etmişti. Hata bu yapı içerisindeki mücadelenin bir şekilde darbeye dönüşebileceği uyarısını da ta o dönem ilk olarak Öcalan yapmıştı. 
 
ÖCALAN UYARMIŞTI 
 
Öcalan 9 Kasım 2013 tarihinde yaptığı değerlendirmede, NATO’nun asıl operasyonunun çözüm sürecini bitirmeye yönelik olduğunu belirterek, “Özal’dan bugüne kadar gelen çözüm sürecine komplocu güçlerin yönelimleri devam ediyor. NATO bünyesinde örgütledikleri geniş Özel Harp Dairesi faaldir. İpleri dışarıdadır. Dış güç merkezi Avrupa’dadır, Ortadoğu’dadır. Başbakan örnek istiyorsa Mursi’ye baksın. Onu kim devirdiyse burada da aynıdır. Menderes, Özal, Erbakan ve Ecevit’e kim yöneldiyse onlardır. Düşürme, yıpratma hâlâ geçerlidir. Başbakan 7 Şubat’tan kıl payı kurtulmuştur. Bunu da yapan Özel Harp Dairesidir. Bu Özel Harp Dairesi kendini yeniliyor, geliştiriyor. Başbakan’ın en yakınındakiler de buna dahildir” ifadelerini kullanıyordu.
 
Öcalan’ın “Eğer çözüm süreci biterse, Türkiye NATO operasyonuna açık hale gelir” öngörüsü de bugünkü gelişmeler ışığında anlam kazanıyor.
 
Dolayısıyla yıllar içerisinde yürütülen tartışmalardan ortaya çıkan sonuç hem de bugün yaşananlar Türkiye’de halen güçlü bir Gladio, NATO yapılanmasının varlığını sürdürdüğünü gösteriyor. Üstelik düne kadar bu yapılarla birbirini itham eden ulusalcılar, milliyetçiler, iktidardaki İslamcılar, ironik bir şekilde ortak hareket ediyorlar. Üstelik “Gladio” diye birbirini suçlayan bu yapıların ortak hareket ettiği iktidar bloku, şimdi kendilerine NATO tarafından operasyon çekildiğini ileri sürerek, aynı eksende hareket ediyor. 
 
NATO MÜDAHALESİNİN SORUMLUSU 
 
Bu açıdan NATO ve Gladio müdahalesi bugün ortaya çıkmış değil. Bu müdahale, Sakine Cansız suikastı, İmralı tecridinde sistemli bir şekilde ortaya çıktı ve çözüm sürecini hedef aldı. Çözüm sürecinin heba edilmesi ile Türkiye dış müdahaleye açık hale getirildi. Dolayısıyla çözüm sürecini heba eden kim ise bu NATO müdahalesinin de sorumlusu odur.
 
Eğer bugün NATO ile yaşanan gelişmeler Türkiye’ye yönelik bir operasyon olarak kabul edilecekse, bu NATO’nun “bir iç operasyonu” olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin NATO ile ilişkileri, Türkiye’deki Gladio örgütlenmesi bunun göstergesidir. Bu açıdan Türkiye’deki kaygının haklı sebepleri var ve Türkiye’deki NATO ve Gladio unsurları, “bir iç infazdan” çekiniyor. 
 
NATO operasyonundan korunmanın tek yolu halklar arası ittifaktır ve ne yazık ki çözüm sürecinin bitirilmesiyle bu durum heba edilmiş oldu. Şimdi bu açıdan NATO’nun bu iç operasyonu, Türkiye Gladio’sunun saflarını sıklaştırmasının vesilesi haline getiriliyor.