9 Ekim’den sonra Ortadoğu’nun hali!

img

ANKARA - PKK Lideri Öcalan’ın uluslararası güçlerin devreye girmesiyle Suriye’den çıkarılıp Türkiye teslim edilmesinin üzerinden 19 yıl geçti. O tarihten beri kan deryasına dönen Ortadoğu’da Öcalan’ın fikirleri sorunlara çözüm oluyor. 

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla Suriye’den çıkarılarak, 15 Şubat’ta Türkiye’ye teslim edilmesine varan sürecin üzerinden 19 yıl geçti. O tarihten beri de Öcalan’ın CIA, MOSAD gibi uluslararası istihbarat örgütlerin operasyonu sonucu Türkiye’ye teslim edilmesinin nedenleri hep tartışıldı ve halen tartışılıyor. Peki, 9 Ekim uluslararası komplo nasıl gerçekleşti? 
 
ÖCALAN NEDEN DEVREDEN ÇIKARILDI?
 
Bilinen bir tarih var. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atila Ateş, Suriye sınırında Öcalan’ın Suriye’den çıkması ya da çıkarılması konusunda Suriye’yi tehdit etti ve ardından gelişmeler yaşandı. Türkiye’nin isteği üzerine en son 1 Eylül 1998 yılında Öcalan tarafından bir kez daha tek taraflı ateşkes ilan edilmiş ve kamuoyunda beklenti oluşmuştu. Bunun üzerine Öcalan daha sonra “Hicret” olarak tanımlayacağı ve “Kürt sorununa barışçıl bir çözüm yaratma umuduyla medeni dünya olarak gösterilen batıya” yöneldi. Öcalan’ın “yeryüzü yasaklısı” haline getirilmesi, buna tepki olarak Kürtlerin Roma yürüyüşü, “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemlerinde 63 kişinin bedenini ateşe vererek hayatını kaybetmesi bu gelişmeleri önleyemedi. Öcalan’ın “Kürt ve Türk halkları arasında yaratılmak istenen kanlı bir boğazlaşmanın adımı” olarak nitelendirdiği 15 Şubat sürecindeki tutuklanmaya kadar süreç vardırıldı. 
 
ECEVİT O SORUYA CEVAP BULAMADAN GÖÇÜP GİTTİ
 
Öcalan, Türkiye teslim edildiğinde dönemin başbakanı olarak kameralar karşısına çıkan ve Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğini “müjdeleyen”, bunun üzerinden bir sonraki seçimlerde MHP ile birlikte yeniden iktidar olan Bülent Ecevit, yıllar sonra yaşanan gelişmeler karşısında, “ABD, Öcalan’ı bize neden verdi anlamadık” açıklamasını yaptı. Tablonun geri kalanını, o dönemin “Kızılelma Koalisyonu” içinde yer alan gazeteci-yazar Tuncay Özkan, “Operasyon” isimli kitabında anlatıyor. Özkan kitabında, “ABD bize Öcalan’ı neden verdi” sorusunun peşinden gitse de kendince bulduğu cevaplar, Türkiye’nin stratejik önemine bağlanır. Ancak kitapta Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilme teklifinin önce ABD’nin CIA temsilcisi tarafından dönemin MİT Müsteşarı Şengal Atasagun üzerinden Türkiye’ye iletildiğini ve Türkiye’nin, yapılan bir dizi “güvenlik zirvesinden” sonra ABD’nin teklifini kabul ettiğini aktarıyor. 
 
ÖCALAN’I MOSAD VE CIA TESLİM ETTİ 
 
Oysa 9 Ekim ile başlayan ve 15 Şubat’la son bulan girişimin hazırlıkları çok önceden başlatılmış bile. 17 Eylül 1998 tarihinde Celal Talabani ve Mesut Barzani bir araya getirilerek gerçekleştirilen “Washington Mutabakatı” Öcalan’a yönelik komployu da içeriyordu. Nihayetinde Washington mutabakatından 21 gün sonra Öcalan’a yönelik 9 Ekim komplosu devreye girdi. Üstelik operasyonun CIA ve MOSAD tarafından gerçekleştirildiği o kadar bilinen bir gerçek ki, Birleşik Arap Emirliklerinde yayınlanan El İttihad gazetesinin Sudanlı yazarı Ahmed Ali Bukadi 11 Mart 1999 tarihli yazısında, “İsrail istihbaratı MOSAD ile CIA’nin Kürt lider Abdullah Öcalan’ı Nairobi’den kaçırarak Türkiye teslimi operasyonunun planlama ve uygulamasında başrolü oynadığı artık bilinmeyen bir şey değil. Türkiye’nin ünlü ABD casusluk filmlerine benzeyen bir operasyon sonucu Öcalan’ı yakalayanın kendi adamları olduğu yolundaki yalancı ve yersiz övünmesini bir yana bırakırsak…” değerlendirmesinde bulunuyor. Öcalan’ın CIA’de bu operasyonu yürüten kişinin ABD Ulusal Güvenlik Dairesi Başkanı Sandy Berger ve MOSAD’dan da İstihbarat Şefi David İrvin olduğunu söylüyor. 
 
Bütün bunların hiçbiri Öcalan’ın neden ABD ve İsrail tarafından bölgeden elemine edildiğini ve bertaraf edilmek istendiği sorusunu yanıtlamıyor. Öcalan’ın Suriye’den çıkarıldığı dönemde yaşanan kimi tarihsel gelişmeler bu sorunun yanıtlanmasına yardımcı olabilir.
 
Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasından sonra önce El Kaide marifetiyle ABD’ye yönelik o güne kadar görülmemiş 11 Eylül saldırıları gerçekleştirildi. Hemen arkasında 2001 yılında Afganistan, 2003 yılındaki Irak işgali izledi. 
 
AKP’NİN İKTİDARA GETİRİLMESİ 
 
2002 yılında ABD’nin de siyaseten desteklediği AKP iktidara geldi. AKP, göreve geldiği günden itibaren ABD ve İsrail ile yakın ilişkiler geliştirdi. Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve Türkiye’ye teslim edilmesinde başrol oynayan CIA’nin uzun yıllar Türkiye masası şefliğini yapan Graham Fuller, “Kötü bir niyetim yok” anlamına gelecek bir önsözle “Yeni Türkiye” tarifi yaptı ve AKP’yi model iktidar ve yönetim olarak sundu. 9 Ekim komplosundan 10 yıl sonra yazılan Fuller’in kitabında özellikle Fethullah Gülen’in de övülmesi ve AKP ile ittifakının önemine değinilmesi dikkat çekiyor. 
 
Bu tarih Türkiye’deki siyasi rejim değişikliğinin de başladığı dönemi ifade ediyor aynı zamanda. Bugün halen herkesi ABD ve İsrail ile ilişkilendiren AKP’nin, halen CIA icadı olan “Yeni Türkiye” tanımını kullanması da bu açıdan ilgi çekici bir başka konu.  2010 yılında bölgede “Arap Baharı” isyanları başladı ve bu isyanlara AKP’nin bölgedeki türevi olan Müslüman Kardeşler model olarak sunuldu. Ancak ardından Libya, Tunus, Mısır gibi pek çok ülkeye müdahale edildi.
 
SURİYE’Yİ SAVAŞA GÖTÜRDÜ 
 
2011 yılında Öcalan’ın çıkarıldığı Suriye’ye son halka olarak karıştırıldı ve 7 yıldır Suriye iç savaşı sürüyor. Öcalan’ı yakalayıp “Kürt hareketini başsız bırakıp dağılmasını sağlamak” stratejisi işe yaramadığı gibi Kürt sorunu daha da ağırlaştı. Üstelik içerideki Kürt sorununa hükümetin Kürt karşıtlığını bölgesel düzeye çıkarması üzerine Suriye ve Irak’taki Kürtlerin sorunu da dahil edilmeye başlandı. 
 
'BARZANİ’Yİ KOLLA, ÖCALAN’I YOK ET'
 
Tuncay Özkan operasyon isimli kitabında, Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesini, “doğru meşru ve yerinde bir davranış” olarak değerlendirse de, kitabın bir yerinde yaptığı şu değerlendirme dikkat çekiyor: “Aslında Özal’ın Kürt politikaları Amerikan modeline dayanıyor. Yani Barzani ve Talabani’yi kolla, PKK ve Öcalan’ı yok et.” 
 
Graham Fuller, “Yeni Türkiye” kitabında bunun değişik ipuçlarını veriyor ve Öcalan’ın Suriye’den çıkmasının “bölge için ciddi içerimleri olan yeni ve önemli bir ilişki sürecini tetiklediğini” yazıyor. 
 
KOMPLO KAYBETTİ, KÜRTLER KAZANDI 
 
Ama bütün bunlara rağmen komplodan hemen sonra Öcalan’ı bir halk önderi olarak kabul eden Arap gazeteci Ahmed Ali Bakudi’nin, “Öcalan’ın kaçırılması, Kürtlere yönelik savaşın sürdürülmesi, Türkiye, ABD, Batılı ülkeler ya da İsrail’in Kürtlere ve Araplara yönelik savaşlarında zafere ulaşacakları anlamına gelir mi?” sorusunu bugün daha anlamlı hale geliyor. Bakudi’nin işaret ettiği gibi Kürtlerin mücadelesi gerilemediği gibi Öcalan’ın düşünceleri temelinde özellikle 7 yıldır kan deryasına çevrilen Suriye’de büyük kazanımlar elde etti. Üstelik Rojava’yı bir vaha haline getirerek boğazlaşmaya karşı halkların birlikte yaşayabilecekleri bir ütopya ülkesine dönüştürdü. 
 
Şimdi Türkiye katı tecrit koşullarında tuttuğu Öcalan’ın bir kişi değil fikir olduğunu düşünerek, Öcalan düşüncesini taşıyan herkesi düşman olarak görmeye ve yönelmeye çalışıyor.
 
MA / Kenan Kırkaya