ANKARA - İkinci Dünya Savaşı’yla kurulan “yeni dünya düzeni” ve BM başta olmak üzere bu düzeni sürdüren uluslararası kurumlar son savaşla birlikte işlevini yitirdi. Şimdi yaşanan ve 3’üncü Dünya Savaşı olarak nitelendirilen bu savaşın nasıl bir düzen yaratacağı merak konusu.
Batı ülkelerini de içine aldığı için dünya savaşı olarak nitelendirilen birinci ve ikinci dünya savaşları kendi hukuklarını ve uluslararası düzenlerini kurdu. 1914-18 yılları arasında yaşanan ve dünyayı kasıp kavuran savaştan Birleşmiş Milletleri’nin temelleri olarak kabul edilen Cemiyet-i Akvam kuruldu. 10 Ocak 1920 tarihinde İsviçre’de kurulan mekanizmada, birliğin harekete geçmesi için oy birliği aranıyordu. Ancak bu mekanizmanın işlevsizliği Hitlerin Almanya’da palazlanması, İtalya’da faşizmin kök salması ve dünyanın gittikçe yeni bir savaşa sürüklenmesiyle ortaya çıkmaya başladı.
İŞGALLE BAŞLAYAN DÜNYA SAVAŞI
Bu düzen kuruldu ama palazlanan her ülke bir başka ülkeyi işgal etmeye başladı. Daha 1931 yılında Japonya Mançurya’yı, 1936’da İtalya Etiyopya’yı, 1937’de yine Japonya Çin’i işgal etti. En nihayetinde 1 Eylül 1939’da Hitler Almanyası Polonya’yı işgal ederek resmen başlattığı 2’nci Dünya Savaşı, Avrupa’yı ateşe attı, ardından yönünü Rusya’ya çevirdi. Nazi Almanyası ile faşist İtalya’nın ittifak içinde olduğu tarihin bu döneminde insanlığı acılara sürükleyen “faşist zorbalık” başka askeri güç tarafından yenildi. Bu savaş, işgalci Japonya, Almanya, İtalya gibi ülkeler ile onların müttefiklerinin yenilgisiyle sona erdi.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÜZENİ
Aslında henüz savaş koşulları devam ederken, yeni bir dünya düzeni arayışı ortaya çıkmaya başlamıştı. Henüz İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesine resmi olarak iki yıl varken, Müttefik Devletlerin öncülüğünde 26 ülkenin katılımıyla 1 Ocak 1942 yılında “Birleşmiş Milletler Bildirgesi” yayınlandı. Ondan önce de 14 Ağustos 1941 tarihinde ABD Başkanı F.D. Roosevelt ve İngiltere Başkanı Winston Churchill tarafından imzalanan Atlantik Paktı ile “her ülkenin kendi sınırları içinde güvenlikte olacağı ve her ülkedeki insanların korku ve yokluktan uzak yaşayacağı” yönünde bir çağrı yapılmıştı.
30 Ocak 1943 yılında hazırlanan Moskova Bildirgesi çerçevesinde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Çin, “barıştan yana bütün devletlerin eşit egemenliği üzerine kurulu” bir örgütlenme içinde, dünya barışını ve güvenliğini koruma kararı aldı. Bu ülkeler daha sonra Fransa’nın da katılımıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) 5 daimi üyesini oluşturacaktı. İngiltere, ABD ve SSCB’nin katıldığı Şubat 1945 tarihli Yalta Konferansı, hem bugünkü BM sisteminin bütün temelleri atıldı. 26 Haziran 1945 yılında 50 devletin katıldığı San Francisco Konferansı’nda alınan karar sonucu 24 Ekim 1945’te Birleşmiş Milletler resmen kuruldu. UNICEF, UNESCO gibi kurumlar da merkezi ABD’de bulunan BM bünyesinde faaliyet yürütüyor.
ASKERİ İTTİFAK: NATO
Merkezi Belçika’da bulunan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) da yine bu yeni düzeni sürdürme arayışının bir sonucu olarak 4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından kuruldu. Daha sonra bu askeri ittifaka aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 17 ülke daha katıldı. Bu örgütler bünyesinde de dünya düzenini sürdürmeye yönelik “Gladyio” gibi gizli örgütlenmeler hayata geçirildi. Bu örgütlenmeler dünya düzenini tehdit edecek her türlü devrime karşı kanlı müdahalelerde bulundu.
SÜREKLİLEŞEN SAVAŞLAR
“Dünya barışını sağlamak” iddiasıyla oluşturulan bu düzenin kurulduğu günden bugüne Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden insan sayısını geride bırakacak kadar ağır bilançoların yaşandığı birçok savaş meydana geldi. Sadece Körfez işgali ve 2003’teki Irak işgaliyle başlayan savaşlarda milyonlarca insan hayatını kaybetti. Ancak savaş batı merkezli yaşanmadığı için “dünya savaşı” olarak nitelendirilmedi.
BM SİSTEMİ İŞLEMİYOR
Gelinen aşamada sistemin işlemediği artık açık bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. BM’nin en son Suriye’nin tamamında geçerli olmak üzere aldığı bir aylık ateşkes kararına BM daimi üyesi Rusya dahil olmak üzere dinleyen yok. Doğu Guta’ya, Efrin’e yönelik saldırılar sürüyor. Guta’da sembolik ve yine günün kimi saatleriyle sınırlı da olsa ateşkesi uygulamaya yönelik bir hareketlilik olsa da Efrin’e yönelik saldırılar bütün çağrılara rağmen durdurulmadı. Daha önce BM sistemini eleştiren ve “Dünya beşten büyüktür” çıkışıyla dikkatleri üzerine çeken Tayyip Erdoğan yönetimdeki Türkiye bu kez BM Güvenlik Konseyi’nde daha fazla ülkenin oyuyla alınan kararı dinlemiyor. Bu yaklaşım, “Dünya beşten büyüktür” diyen Erdoğan, “Kendisini de dünyadan büyük görüyor” yorumlarına neden oldu.
TÜRKDOĞAN: BATI DA KABUL EDİYOR
BM sistemini yakından bilen ve bu konuda BM hukuku açısından eleştirilerde bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, BM’nin Sur, Cizre ve Nusaybin’deki saldırılar döneminde de sessiz kaldığını hatırlatarak, son olayla birlikte BM’nin aldığı kararların formalite haline geldiğinin göstergesi olduğunu söyledi. Türkdoğan, batıdaki insan hakları kurumları ile yaptıkları görüşme ve müzakerelerde, onların da BM sisteminin iflas ettiğini kabul ettiklerini belirterek, “Onlarda yeni ve daha adaletli bir sisteme olan ihtiyacı dile getiriyorlar” dedi.
‘MUTLAKA HESABI SORULACAK’
Türkdoğan’a göre, batı merkezli bu kurumların ve sistemin çökmesinde büyük devletlerin “çıkar endeksli” politikaları etkili. Türkdoğan, “Bu ülkeler bütün bu kurumları kendi çıkarlarına alet ettiler, kendi çıkarları için bu kurumları ve sistemi kurban ettiler” dedi. Türkdoğan, “bu durumun ilelebet” sürmeyeceğini de belirterek, “Elbette bir gün Suriye savaşı bitecek ve mutlaka bu savaşta günahı olan herkes hesap verecek. Şimdiye kadar hesabı sorulmayan bir savaş olmadı. Bugünkü mekanizmayla olmazsa yarın kurulacak bir başka mekanizmayla bunun hesabı sorulacak” değerlendirmesinde bulundu.
REFERANS ESAD MI?
Türkdoğan, Türkiye’nin BM kararlarını dinlememesi konusunda Esad rejimini referans aldığı ve “Şimdiye kadar Esad’a kimse bir şey yapmadıysa bize de kimse bir şey yapamaz” öngörüsünden hareket ettiği yönündeki yorumlarda gerçeklik payı olduğunu düşünüyor. Türkdoğan, “Ama bugün Esad’ı referans alanlar, yarın Esad’ın akıbetine ortak olmayı da kabullenmek zorundalar” diye konuştu.
Türdoğan, batı merkezli aşınan bu kurumların ve değerlerin yerine bir ihtiyaç olarak yeni arayışların gündeme geldiğini ve Ortadoğu’da süren çatışma, savaş halinin buna duyulan ihtiyacı daha acil hale getirdiğini söyledi.
DÜZEN İHTİYACI SÜRÜYOR
Türkdoğan, doğrudan işaret etmese de bugün Ortadoğu’da ve 3’üncü Dünya Savaşı olarak nitelendirilen bu savaş hali bütün dünyada yeni bir düzene olan ihtiyacı acil ve hayati bir noktaya getiriyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ile şekillenen dünya düzeni ve onun kurumları geçerliliklerini yitirdiklerine göre, bu savaşta kendi düzenini kuracak. Ancak bu düzenin nasıl oluşturulacağı merak konusu. Bu da sahada verilen mücadele ve savaşı kimin nasıl kazanacağı belirleyecek.
MA / Kenan Kırkaya