ANKARA - Reina katliamıyla başlayan, iki KHK’yle biten 2017 yılında baskı da buna karşı itiraz da zirve yaptı. 2017’de iç ve dış sorunlar çözümsüz bırakılırken, baskıya rağmen toplumsal muhalefet ve hareketlilik 2018’e umut oldu.
Türkiye, 7 Haziran 2015 tarihinden sonra yaşanan olumsuz gelişmelerin bir toplamı olarak 2017 yılını fazlasıyla kötümser bir atmosferde geçirdi. Önemli gelişmelerin yaşandığı 2017 yılı, bir yanıyla 15 Temmuz 2016 darbe sürecinin bir devamı olan gelişmelere bir yanıyla da bu gelişmelerin kalıcılaşacağı siyasi olaylara tanıklık etti.
Önceki yıllar ilan edilen sokağa çıkma yasakları, kent ablukaları, daha doğrusu 7 Haziran sonrası yaşanan gelişmelerin bir devamı olarak şekillenen baskı rejimi 2017 yılında tavan yaptı. “Sorgulanamaz ve mutlak bir iktidar inşası” için atılan adımların çoğu 15 Temmuz sürecinin devamı olarak gelişmeye başladı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bütün uyarılarına rağmen engellenmeyen ve adım adım örülen, ardından da “Allah’ın lütfuna” dönüştürülen 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL Türkiye’deki gidişatı da belirledi.
Türkiye 2017 yılına Reina katliamıyla girdi. Daha önce Kürtlere ve muhaliflere yönelik saldırı yapan DAİŞ ilk kez bir eğlence merkezine yönelik saldırı gerçekleştirdi. Çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği saldırının failinin tek kişi olduğu açıklandı. Saldırgan olduğu açıklanan Abdülkadir Masharipov İstanbul’da yakalandı.
KHK’LERİN BİLANÇOSU
20 Temmuz’da 2016 tarihinde ilan edilen OHAL Türkiye’nin gidişatını ve gelişmelerin seyrini de belirledi. 23 Temmuz’da yayınlanan ilk Kanun Hükmünde Kararname’den (KHK) bu yana geçen bir buçuk yıl içerisinde toplam 30 KHK yayınlandı. 30 gün içerisinde TBMM’de görüşülmesi gereken bu KHK’lerden sadece 5’i Meclis’te görüşüldü. Başbakan Binali Yıldırım, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dönemin Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş gibi hükümet yetkililerinin değişik dönemlerde, “OHAL en kısa sürede kalkacak onu biz devlet yönetimine karşı ilan ettik” sözlerine rağmen, KHK’lerle hayatın her alanına ilişkin düzenlemeler yapıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Ne kaldırılması ne kadar gerekiyorsa OHAL o kadar sürecek” açıklamasıyla son noktayı koydu.
KHK’ler iktidar için her derde deva oldu. Önümüzdeki yıl da devam edecek olan KHK’lerin bilançosu da ağır. O tarihten beri yayınlanan KHK’ler sonucu toplamda 114 bin kamu çalışanı ihraç edildi. İdari işlemlerle açığa açılanlar, sözleşmeleri feshedilenlerin sayısı dikkate alındığında bu sayı 130 bini geçiyor. Darbe iddiasıyla yayınlanan bu KHK’lerle sadece iktidarın eski ortakları FETÖ yapılanması hedef alınmıyor.
FETÖ’ye açık destek verenler, “Hoca efendi” diyerek onu yere göğe sığdırmayanlar halen yönetim kademelerinde yer alırken, telefonuna virüs ile ByLock yüklendiği öğrenilen birçok kişi tutuklandı, ihraç edildi, aç bırakıldı. Ayrıca ihraçlar ve KHK’ler sadece FETÖ yapılanmasını değil daha çok muhalifleri hedef aldı. KESK’in şimdiye kadar 5 bin üyesi ihraç edildi. 3 bin 500 TTB üyesi hekim, 3 bin TMMOB üyesi Mimar ve Mühendis aynı KHK’lerle işinden uzaklaştırıldı. Yaklaşık 30 bin işçiyi ilgilendiren 5 ayrı grev OHAL gerekçesiyle iptal edildi. Yüzbinlerce insan gözaltına alınırken, 2016 yılında en az 60 bin kişi tutuklandı. Daha önce ilan edilen örtük aflara rağmen cezaevlerindeki sayının 230 bine çıktığı resmi olarak açıklandı.
350 KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILDI
KHK’lerle yaklaşık 350 kanunda değişiklik yapıldı. Düzenlemeler hayatın her alanıyla ilgili ve anayasa değişikliği sonrasında beklendiği gibi Meclis tümüyle devre dışı bırakılarak gerçekleştirildi. İhraçlar, görevden almalar, TSK’yi yeniden yapılandırma, yeni bankalar kurma gibi işlevi olan KHK’lerle “kış lastiği, izdivaç programları, lazer epilasyon merkezlerinin durumu, yaz saati” gibi düzenlemelere de gidildi. Sadece OHAL konusuyla sınırlı çıkarılması gereken KHK’ler, Türkiye’nin siyasi gidişatını belirleyecek içerikte hazırlanmaya başlandı. Bütün yılın finali niteliğinde olan 695 ve 696 sayılı KHK’lerin, “sivillere cezasızlık ve tek tip elbise düzenlemesi” başta olmak üzere içerdiği konular Türkiye’nin 2017 tablosunu tamamladı! Bu iki düzenleme 2019 yılında gerçekleştirilmesi beklenen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi seçiminin 2018 yılına alınabileceğini ve hazırlıkların da ona göre yapıldığı yorumlarına neden oluyor.
REFERANDUMUN DOĞAL SONUÇLARI
Bunların tamamı AKP-MHP ortaklığıyla Meclis’te yapılan yeni anayasa değişikliklerinin doğal sonucu olarak ortaya çıktı. 21 Ocak tarihinde muhalefet milletvekillerine şiddet uygulana uygulana Meclis’ten geçirilen Anayasa değişikliği 16 Nisan’da referanduma gönderildiğinde, bu durum kısmen öngörülüyordu. Toplumda büyük oranda bunu gördüğü için bütün iktidar olanakları seferber edilmesine, muhalefet bütün yönleriyle kuşatılmasına, en önemli dinamiklerden biri olan HDP saldırılar ve operasyonlarla mecalsiz bırakılmasına rağmen, aslında toplum bu değişikliğe “Hayır” demesini bildi. Ancak Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) devreye girmesiyle yüzde 51’lik bir sonuçla referandum ucu ucuna “Evet” lehine sonuçlandırıldı.
Anayasa tartışmaları da yine Kürt sorunu üzerinden hayata geçirildi. Referandum süreci Kürdistan tartışmasıyla başladı; düzenlemenin eyalet getireceği iddiaları ile Kürt sorunu üzerinden tamamlandı. 15 Ocak 2017 tarihinde Meclis’teki Kürdistan tartışmasında evetçi MHP ve AKP ile hayırcı CHP “Kürdistan’ın olmadığı” konusunda anlaştı. Yine İstanbul’da Mesut Barzani gelince göndere çekilen Federe Kürdistan Bölgesi bayrağı tansiyonu yükselten gelişmelerden biri oldu. Böylece yapılan değişiklikle TBMM yetkisizleştirildi ve yetkiler Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na devredildi. Değişiklik 21 Ocak’ta Meclis’ten geçirildi.
HALK İRADESİNE İPOTEK
TBMM’yle birlikte halk iradesine de el konuldu. İlk olarak Kürtlerin iradesinin gasp edilmesi, yok sayılması üzerinden gelişen bu süreçte BDP’nin 2014 yerel seçimlerinde büyük bir başarıya imza atarak kazandığı 106 belediyeden 94’üne kayyum atandı. Kayyumlar uygulaması da ilk olarak Kürtlere karşı ironik bir tarih olan 11 Eylül’de hayata geçirildi. Böylece BDP’nin kazandığı 2 milyon oy yok sayıldı, 2 milyon seçmenin iradesine ipotek konuldu.
HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekillerinin 4 Kasım 2016 darbesiyle tutuklanması sonucu 6 milyon seçmenin oyu yok sayıldı. Kayyum atandıktan sonra tutuklanan 68 belediye eşbaşkanı halen cezaevinde, 11 eşbaşkan ceza aldı. Tutuklanan belediye başkanlarının yüzde 57’si kadın eşbaşkanlarından oluşuyor. Ayrıca HDP’de vekilliği düşürülen 5 vekilden 4’ü de kadın vekillerden oluşuyor. Bin 275 meclis üyesi ve 130 il genel meclis üyesinden 500'ü görevden alındı, 81’i tutuklu.
Kürtlerin elindeki belediyelere atanan kayyumlarla birlikte bu belediyeler bünyesinde çalışan 26 bin 144 kişiden 3 bin 33’ünün işine son verildi. Kayyumlardan sonra Kürtçe tabelalar indirildi, Ehmedê Xanî, Tahir Elçi, Ceylan Önkol, Orhan Doğan adına açılan parkların tabelaları kaldırıldı, heykelleri söküldü.
CHP’NİN ADALETİ GİTTİ YÜRÜYÜŞÜ KALDI
Üstelik bu işin sadece Kürtlerle sınırlı olacağına inan ve buna destek veren CHP de bu işten nasibini aldı. Mayıs 2016 tarihinde dokunulmazlıkların kaldırılmasına “Anayasa’ya aykırı olmasına” rağmen destek veren CHP sorumlusu olduğu bu olayın mağduru haline geldi. CHP Milletvekili Enis Berberoğlu 14 Temmuz 2017 tarihinde “MİT Belgeleri” davası nedeniyle ağır cezaya çarptırılarak tutuklandı. HDP’lilerin tutuklanmasına karşı kılı kıpırdamayan CHP bunun üzerine 15 Temmuz’da “Herkes için adalet” sloganıyla Adalet Yürüyüşü başlattı. Ankara’dan İstanbul’a doğru yapılan 450 kilometrelik yürüyüşün Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu Edirne’de sona ermesine yönelik talepler ve beklentiler arttı. Ancak klasik tutumunu takınan CHP beklentileri boşa çıkardı. CHP’nin “kendine demokrat” tavrı nedeniyle cesaretlenen iktidar, kayyumları da en sonunda CHP belediyelerine kadar vardı. Kayyumlar daha sonra “başarısızlıktan sorumlu tutulan” AKP’li belediyelere de atandı. Referandumda oyları düşen Ankara ve İstanbul başta olmak üzere AKP’nin önemli belediye başkanları istifaya zorlandı.
TUTUKLAMALARIN PROFİLİ
2017, sembol isimlerin tutuklanmasının da yılı oldu. KHK’yle ihraç edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça verdikleri mücadele nedeniyle gözaltına alınıp tutuklandı. Her iki isim dağıtılan broşürlerle peşinen suçlu ilan edildi ancak buna rağmen Özakça beraat etti.
Moda tasarımcısı Barbaros Şansal 2017 yılına girerken adeta bugünleri görmüş gibi bir video paylaşmış ve baskıya kendi lisanınca tepki göstermişti. Şansal, Kıbrıs’tan sınır dışı edildi, Türkiye’ye gelirken lince uğradı ve ardından tutuklandı.
Hak savunucuları da 5 Temmuz’da “casus oldukları" yönünde AKP medyasında çıkan haberler üzerine Büyükada’da yaptıkları toplantı basılarak tutuklandılar. Ardından aynı medya Osman Kavala’dan yine bir Soros yaratılarak tutuklanmasını sağladı.
ABD Konsolosluk çalışanı Metin Topuz, Reza Zarrab davasına karşı bir koz olarak 25 Eylül'de gözaltına alınıp tutuklandı.
Kürt siyasetinin tecrübeli isimlerinden 74 yaşındaki Ahmet Türk, Şubat ayında serbest bırakıldığında, “bir hukuki karar vererek onu serbest bırakan yargıçlar” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hışmına uğradı.
Türkiye’yi bugünlere getiren gelişmeler ise esas olarak Nisan 2015 tarihinden Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit sonrasında hayata geçirilmeye başlandı. Ancak bütün bunlara rağmen 21 Mart’ta alanlara çıkan milyonlarca kişi OHAL ve KHK düzenine karşı itirazını dile getirdi ve topluma umut verdi.
MA / Kenan Kırkaya