Aynı hücrede olan iki hasta tutsak anlattı: Yoldaşlık ayakta tutuyor 2024-09-16 09:03:53 İSTANBUL - Metris R Tipi Cezaevi'nde aynı hücrede tutulan ağır hasta tutsaklar Abdulkadir Kuday ile Ergin Aktaş, kendilerini ayakta tutan en önemli etkenin “yoldaşça bir yaşam” olduğunu kaydetti.   Metris R Tipi Cezaevi’nde tutulan ağır hasta tutsaklar, yaşamlarını tek başlarına idame edememelerine rağmen tahliye edilmiyor. Birbirlerinin koğuş arkadaşları olan Abdulkadir Kuday ve Ergin Aktaş da bu tutsaklardan ikisi.    BİRİ FELÇİ, DİĞERİNİN İKİ ELİ YOK   Tutsaklardan Kuday, Kobanê eylemlerinin sürdüğü 8 Ekim 2014 tarihinde Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesinde gözaltına alınarak, “örgüte üye olmak” iddiasıyla tutuklandı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Kuday'a bel fıtığı teşhisi konuldu ve ameliyat edildi. Ağrıları dinmeyen Kuday’ın teşhisinin yanlış olduğu ortaya çıktı. Tekirdağ Dr. İsmail Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi'ne götürülen Kuday’ın sinir sisteminin uyarılar gönderememesine neden olan ALS hastası olduğu teşhisi konuldu.    2021 yılından bu yana Metris Cezaevi’nde tutulan Kuday, 40 kilonun altına düşmüş durumda. 1 Aralık 2021 tarihinde Tekirdağ Dr. İsmail Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi tarafından “cezaevinde yaşamını idame ettiremez” yönünde rapor verildi. Ancak 2 Aralık'ta Kuday’ın R Tipi Cezaevinde kalabileceği yönünde rapor hazırlandı. ATK'nin verdiği rapor üzerine Kuday, R Tipi Cezaevi'ne sevk edildi. Kuday, bu süreçte konuşma yetisini büyük oranda kaybettiği ve yatağa bağımlı hale geldi. Cezaevi infaz savcılığı, “toplum için tehlikeli” iddiasıyla Kuday'ın tahliyesini engelliyor. Kuday, artık solunum cihazına bağlı yatalak bir şekilde cezaevinde vaktini geçiriyor. Kuday için yapılan tahliye başvurularına ise henüz dönüş sağlanmadı.    Bir diğer tutsak Aktaş ise, Agirî’nin Bazîd (Doğubayazıt) ilçesinde 2011 yılında “örgüte üye olmak” iddiasıyla tutuklandı ve 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Aktaş, 2019 yılından bu yana Metris R Tipi Cezaevi’nde tutuluyor. KOAH hastası olan ve iki eli olmayan Aktaş, ATK’nin 6 kez “cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremez” yönünde verdiği raporlara rağmen tahliye edilmiyor. Aktaş’ın tahliyesi, cezaevi infaz savcılığı tarafından “yeniden eylem yapma olasılığı olduğu” iddiasıyla engelleniyor.   Hasta tutsaklar Kuday ve Aktaş, avukatları aracılığıyla tutsaklıklarına dair bir süre önce kendilerine gönderdiğimiz soruları yanıtladı.    HASTA TUTSAKLARIN BİR GÜNÜ   Cezaevinde yaşamanın büyük bir çaba ve enerji istediğini söyleyen Kuday, şartlar ne olursa olsun "onurlu mücadelelerinden" vazgeçmeyeceklerini vurguladı. Cezaevlerinde geçirdikleri bir günü anlatan Kuday, "Biz 'rojbaş (iyi günler)' ile sabahın 8’inde güne başlıyoruz. Burada yoldaşlık çerçevesinde hep birlikte kahvaltımızı hazırlıyoruz. Daha sonra radyomuzu açıyoruz ve 1-2 tane muhalif frekans var onları dinliyoruz. Bu şekilde haberleri ve gündemleri takip ediyoruz. Temizliği de yaptıktan sonra beraber ortak kitaplar okuyoruz. Gazete koğuşumuza saat 12.00’da geliyor. Genellikle gazeteyi de öğle yemeğinden sonra okuyoruz. Daha sonra 2 saatlik bir havalandırma saatimiz geliyor ve havalandırmaya çıkıyoruz. Ergin arkadaş önce Serdal Yıldırım’ın (19 Ağustos'ta tahliye edildi) tekerlekli sandalyesini sürmeye çalışarak, onunla volta atıyor. Sonra da benle birlikte volta atıyor. Bazen benimki gecikiyor çünkü Serdal volta atmayı seviyordu.    BİRİ ELSİZ BİRİ AYAKSIZ    Voltadan sonra ise aramızda sohbet ediyoruz. Daha sonra koğuşumuza geçiyoruz. Eğer ağrılarımız yok ise biraz uyumaya çalışıyoruz. Uyanık olan olursa da genelde kitap okuyor. Akşam yemeğinden sonra da kitap okuyarak geçiyor vaktimiz. Ayrıca televizyonda iyi bir film ya da belgesel var ise onu izliyoruz. Siyasi tartışma programları da var. Ama genelde ırkçılar tarafından politik tartışmalar yürütüldüğü için bunları izlemiyoruz. Bazen de akşamları aramızda santraç turnuvaları düzenliyoruz. Önemli günlerde şarkı söylüyor ve şiir okuyoruz. Gece saat 24.00’da ise artık uyuyoruz. Eğer yeni bir şeyler olmazsa günlerimiz böyle geçiyor. Şunu da söyleyeyim; Serdal ile Ergin iş konusunda birbirlerini tamamlıyorlar. Bir elsiz biri ayaksız. İkisi bir araya geliyor ve kolları ile ayakları olan bir kişi oluyorlar.”   'DİRENİŞ KAZANACAK'   Odalarının çok dar olduğunu ve şartların zor olduğunu vurgulayan Kuday, tüm olumsuzluklara rağmen morallerinin yüksek olduğunu ve aşkla güne başladıklarının altını çizdi. Diğer hasta tutsakların daha çok yorulduğuna dikkati çeken Kuday, "Onların durumunu görürken, Kürt halkını daha iyi anlıyorum. Doğrusu bu mevcut durumda zulüm sınırsız. Fakat duruşumuz da onların zulmüne karşı bir cevaptır. Bu zulüm devam ettikçe direniş en yukarıdan tutun en aşağıya kadar devam edecektir ve sonunda kazanacağız” diye belirtti.   Ölümün her canlı için bir hakikat olduğunu ancak "Nasıl bir ölüm?" sorusunun önemli olduğuna dikkati çeken Kuday, "Yoldaşlarım, ailem, tanıdıklarım, dostlarım bilsinler ki ben zindanlarda yıllardır birçok şey öğrendim. Ben halen sedyede hastaneye gidip geliyorum. Bu bir zulüm ve halen bu zulüm devam ediyor. Geçen beni yine hastaneye götürdüler. Bir yerlerden emir gelmiş gibiydi. Beni hastaneye götürdükten sonra öyle bir işkence uyguladılar ki anlatamam. Sonrasında ise ‘Kuday tedavi olmak istemiyor’ demişler. Beni ilk hastaneye getirdiklerinde birbirlerine ‘Bu PKK’den tutuklu’ dediler. Bu söz duyulduğu anda insanlıktan çıktılar. Orada kaldığım 4 gün içinde bir damla su vermediler. Perişan halimle zindana döndüm” diye kaydetti.    'HASTANEDE HAYATIMI KAYBETMEMİ İSTİYORLAR'   Kısa bir süre önce Tekirdağ İsmail Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi’ne götürüldüğü aktaran Kuday, "Şimdiye kadar hep ‘hastalığının tedavisi yok’ dediler. Onun öncesinde de iyi değilim dediğim de ‘Senin bir şeyin yok’ diyorlardı. Ama şimdi zorla hastaneye götürüyorlar. Çünkü onlar benim hastanede hayatımı kaybetmemi istiyorlar. Ben de onlara dedim ki; bir doktor beni muayene etsin. Eğer hastanede kalmam gerekiyorsa bir refakatçi ile beraber kalabilirim. Ama onlar kabul etmedi. Benim durumumu Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) takip etmesini istiyorum. Bunlara güvenmiyor" çağrısı yaptı.     'BARAN VE MAZLUM'UN YANINA DEFNEDİN'    Kuday, "Halkımız birliğini inşa etsin. Dillerini, kültürlerini savunsunlar. Birbirlerini sevsinler, yüklerini, acılarını hafifletsinler. Her anlamda ileriye doğru adımlar atsınlar. Ayrıca bildiğiniz gibi İmralı’da bir tecrit var. İmralı tecridini kırmak için mücadele etsinler. Ailem, oğlumun şehadetinin ardından yeğenimin de şehadet haberini aldı. Ailem çok kahrımı çekti biliyorum, onlardan yana alnım açık. Ben de eğer ölürsem oğlum Seyid Rıza (Dijwar Baran) ve yeğenimin Elîşêr’in (Şiyar Mazlum) yanına defnetsinler.”   'İMRALI’YA BAKMAK GEREKİYOR’   Tutsak Aktaş ise, iktidarın savaş politikalarında ısrarcı olduğunu ve bu sürecin tutsakların koşullarını daha da zorlaştırdığını ifade etti. Tecridin derinleştirildiğini ve insan haklarının ayaklar altına alındığını söyleyen Aktaş, iktidarın hedefinin iyi anlaşılabilmesi için İmralı’daki mutlak tecride bakılması gerektiğini vurguladı. Aktaş, "İmralı’da uygulanan tecrit, insani, vicdani, ahlaki ve hukuki değerlere uymamaktadır. Burada, ‘Eğer konu Kürt ise bütün kanunları ayağımın altına alırım’ mesajı var. İktidar, tecridi özellikle zindanlarda arttırmaya devam etmektedir. Milyonlarca nüfusu olan kadim bir halk, hedefe alınmış ve statüsüz bırakılması için tüm yöntemler deneniyor. Acaba o halkın çocukları ve zindanlardaki tutsaklar bu bilinçle yaklaşsa nasıl olur? Bu sorunun üzerinde dursak zindanlardaki durumu ve içinde bulunduğumuz durum büyük oranda anlaşılacaktır” ifadelerini kullandı.    ‘ONURSUZ BİR ŞEKİLDE YAŞAMAMIZI İSTİYORLAR'   Aktaş, şunları kaydetti: "Bu hukuksuz sistem de bize ölünceye kadar ceza vermiş. Kürt Halk Önderi (Öcalan) için hazırlanan cezalar, yani tecrit gibi yöntemleri yasalaştırdılar. Faşist yöneticiler ‘Biz öyle bir ceza getireceğiz ki asmaktan daha kötü olacak’ diyordu. Elbette onlar Önderliğin yaratıcılığını hesaba katmadılar. Onların kanunu yerinde kaldı, Önderliğin paradigması dünyaya yayıldı. Bu öyle bir kanun ki sadece Önderlik başa çıkabilirdi. Sistemin tek amacı bütün saldırılarıyla tutsakları fiziki ve psikolojik olarak alt etmektir. Senden davanı bırakmanı ve onursuz bir şekilde yaşamanı istiyorlar. Bütün insani değerlerini yok edip senin etin ve kemiğinle oynamak istiyor.”   'YOLDAŞÇA YAŞAM AYAKTA TUTUYOR'   Kendilerini ayakta tutan en önemli etkenin "yoldaşça yaşam" olduğunu dile getiren Aktaş, söz konusu yaşam için büyük bedeller verildiğini belirtti. Aktaş, "Bu yaşamda faydacılık, bireyselcilik, kıskançlık, yalan ve maddiyata yer yok. Bu yaşamda inanç, fedakârlık, emek ve birbirini sevmenin sıcaklığı vardır. Bu yoldaşça yaşam şeklinde bir düşünce, dava ve ruh vardır. Böyle bir dönemde bu renkli yaşam mucizevidir. Birkaç gün önce bir tartışmamızda Kuday, ‘En büyük kalkanımız, yaşamımızdır’ dedi. Bu söz bana çok anlamlı geldi. Çünkü ruh, dava ve düşünce önemlidir. Çünkü davalarına sahip çıkanlar hep diridir. Zindanda düşman hiçbir şekilde senin bu yanlarına ulaşamaz. Bu yüzden yaşam önemli bir kalkanımızdır. Yaşam her anlamda bizi örgütlüyor. Yatağın içinde hastasındır ama yine de senin hiçbir şey yapmadan beklemene izin vermiyor. Bize bir şeyler okutturuyor, araştırtıyor, örgütlü bir bilinç uyandırtıyor ve süreci takip ettirtiyor. Bunların hepsi yaşamla bağlantılı şeylerdir" diye belirtti.    Aktaş, şunları kaydetti: "Siz belki koğuştaki işleri birlikte yaptığımız için birbirimize ayak, el ve göz olduğumuzu düşünüyorsunuzdur. Örnek, birkaç gün önce Serdal arkadaş yerden bir kaşık almak için eğildi ve sırtındaki platin kırıldı. Biz bunu fark ettik ve doğal olarak 'off' dedik. Daha sonra Serdal, ‘Bu refleks acımı hafifletti’ dedi. Demek istediğim, biz birbirimizin acılarını bile hissediyor ve paylaşıyoruz. Bu şekilde yaşarsak acılarımız daha katlanılabilir oluyor. O yüzden bana göre her şey bu mucizevi yaşama bağlıdır."   'İNSAN TOPLUMSAL BİR VARLIKTIR’    İnsanın toplumsal bir varlık olduğunu ve dayanışmaya muhtaç olduğunu kaydeden Aktaş, "Sistem her ne kadar bu bireyselciliği dayatsa da bunu başaramayacaktır. Anlaşılacağı üzere biz ancak halkı yanımıza alırsak ve onlarla birlikte olursak zulme karşı direnip haklarımızı alabiliriz. Yine geçenlerde Kuday’ın durumu çok kötüleşti. Hemen Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatları aradık. Onlar hemen geldi. Onlara yaşananları aktardık ve hemen harekete geçip ailesine ulaştılar. Ardından bir basın açıklaması yaptılar. O gün onlara Kuday’ın durumunu aktardığım için rahat bir şekilde uyuyabildim. Yani destek insanın yaşamını kolaylaştıran ve uzatan bir şeydir. Zindandaki çoğu arkadaş yaşamımıza mektuplarla eşlik ediyor. Bu yaşamımızı da anlamlaştırıyor. Bu mektuplar aynı zamanda hastalıklarımızdan kaynaklı acılarımıza da derman oluyor” dedi.    ‘BİZİMLE ÖZGÜRLÜK ARASINDA BİR ADIM VAR’    Her türlü saldırıya karşı direnmenin önemli olduğunu vurgulayan Aktaş, şöyle devam etti: "Fakat bizim aynı zamanda kendi potansiyelimizi de görmemiz lazım. Ona göre zamana, koşula karşı yeni yol ve yöntemlerle kendimizi yenileyip mücadelemizi yükseltmeliyiz. Başarıya çok yakınız. Saldırıların artmasının nedeni de budur. Bizimle özgürlük arasında bir adım var. Bu adımı atmalıyız. Son olarak herkese çağrımdır; Abdulkadir Kuday’ın durumu çok kötü, toplumsal muhalefetin onun üzerinde daha çok durması gerekmektedir."   MA / Ömer İbrahimoğlu