Leyla Güven: Tecride karşı harekete geçilmeli 2018-09-08 13:46:32   DİYARBAKIR - Tutuklu bulunduğu cezaevinden DTK Genel Kurulu’na mesaj gönderen Leyla Güven, PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması tüm demokratik ve devrimci güçleri harekete geçmeye çağırdı. Güven, Kürt Ulusal Birliği’nin bir an önce sağlanması görev ve sorumluluğu taşıdıklarını da vurguladı.   Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK), 8. Kongre 1. Genel Kurul Toplantısı, Diyarbakır’da HDP İl Örgütü binasındaki Vedat Aydın Konferans Salonu'nda başladı. İki gün sürecek Genel Kurul’a HDP Hakkari Milletvekili olan DTK Eş Başkanı Leyla Güven,  tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nden mesaj gönderdi.    Güven’in mesajını, DTK Eş Başkanlık Divanı Üyesi Mekiye Güzel okudu. Mesajında, yaşamını yitiren DTK Eş Başkanlık Divanı üyesi Dilek Adsan’ı anan Güven, yaşamının son anına kadar mücadelenin içerisinde yer alan Adsan’ın ölümünden duyduğu derin üzüntüyü paylaştı. Adsan’ın kadın ve sendikal faaliyetleri üzerinde duran Güven, “Çok başarılı çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalarını zafere ulaştırmak hepimizin boynun borcudur” diyerek, Adsan’ın ailesi ve sevenlerine başsağlığı diledi.   ‘EKMEK ÜLKESİNDE EKMEKSİZ KALMAK’    Devamında “Direnişin kalesi olan Amed zindanında bulunan siyasi kadın tutsaklar olarak sizleri selamlıyoruz” ifadeleriyle Genel Kurulu selamlayan Güven, devamında şunları belirtti:    “Genel Kurul’da sizlerle bir arada olmamanın üzüntüsü içerisindeyim. Sizlerle mesajımı yazılı olarak gönderebiliyorum. Ortadoğu coğrafyası insanlığın toplumsallaştığının merkezidir. Toplumun geleceği açısından Ortadoğu’nun büyük imkanlara sahip olmasına rağmen, ne yazık ki bölge halkı açısından böyle bir şans kalmamış ve ortadan kaldırılmış durumda. Sayın Öcalan’ın ‘Ekmek ülkesinde ekmeksiz kalmak’ sözü bugün gelinen noktayı özetliyor. Şüphesiz bu halkımız açısından kader değil. Halkımızın devrim ve demokrasi mücadelesi bu durumu değiştirebilecek güce sahip.”   SAVAŞ VE KRİZ COĞRAFYASI   Ortadoğu’da yaşanan savaştan kaynaklı halklarının yaşam hakkı başta olmak üzere tüm halklarından yoksun bırakıldığına dikkat çeken Güven, “Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan paylaşım savaşında emperyalist güçler kendi devletlerini yarattılar. İnsanlığa ev sahipliği yapan Ortadoğu coğrafyası, savaş ve kriz coğrafyasına dönüştü. Ancak tarih bu coğrafyayı halkların, inançların, kültürlerin ve birliğin coğrafyası olarak tanıttı” dedi.    KATLİAM VE SOYKIRIM   Türkiye Cumhuriyeti’nin ise, 20. yüzyılda “hasta adam” olarak nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nun bir sonucu olarak ortaya çıktığını hatırlatan Güven, şu değerlendirmelerde bulundu:    “Türkiye devleti, Türkleşmeyi dayalı varlığını esas aldı. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayanlar Türkleşme politikalarını devreye koydu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Arnavut, Ermeni, Bulgar, Boşnak, Türk, Çerkes, Acem, Arap, Sırp, Kürt, Gürcü, Yahudi, Asuri, Keldani, Süryani, Laz ve birçok farklı halk yaşıyordu. Bu halkların Türkleşmesi ve Müslümanlaştırılması için kurum ve kuruluşlar açıldı. Örnekle, Hamidiye Alayları, Kuvay-ı Milliye, İttihat Terakki, Jon Türkler, Milli Türk Öğrenciler Birliği, Türk Ocakları ve birçok kurumun açılmasıyla bu politikalar devreye konuldu. Bu yıllar halklar açısından katliam ve soykırım yılları oldu. Kürt halkı da diğer halklar gibi özgürlüğü ve hakları için bu politikalar karşısında direndi. 1. Dünya Savaşı ardından imzalanan Sevr Antlaşması ile Kürt halkı ve Kürdistan, uluslararası alanda tanınmaya başlandı. Hatta hukuki bir belgeyle Kürtlere özerklik verildi. Antlaşmanın 62, 63 ve 64’üncü maddeleri bu haklar üzerine hazırlandı. Türkiye Cumhuriyeti bunun önüne geçmek için her şeyini seferber etti. Son olarak Lozan Antlaşması ile Sevr Antlaşması’nı ortadan kaldırdı.”     KÜRDİSTAN’IN DÖRT PARÇAYA BÖLÜNMESİ   Sonunda Lozan Antlaşması ile Sevr’in ortadan kalktığını ifade eden Güven, “Kürdistan'ı dört parçaya böldüler. Her bir parçasını da bir devlete verdiler. Her bir parça, o ulus devletler tarafından asimilasyon politikaları ile karşı karşıya geldi, entegre edilmeye çalışıldı. O politika bugün de sürdürülüyor. 100 yıldır anlayış ve politikalarda zerre kadar bir değişiklik olmamış. Ancak ulus devletin tekçilik anlayışı, demokratik ulus ve halkların mücadelesine karşı başarılı olmadı, olamayacak. Bugün bu tabloya baktığımızda bunu daha iyi görüyoruz. Kirli siyaset üzerine savaş yürütenlerin sonunu gördük. Bugün Türkiye siyasetine baktığımızda ‘giden geleni aratır’ sözü akla gelir. AKP'nin politikaları, yüzyıllardır devletin yürüttüğü politikalara çok benziyor. AKP Başkanı Erdoğan sanki eski sözleri için pişman olmuş ve diyor ki; ‘Ne Kürt ne de Kürt sorunu var’” hatırlatmasında bulundu.   ‘SALDIRILAR KÜRTLERİN İMHASINA YÖNELİKTİR’   Güven, 24 Haziran seçiminde AKP'nin seçim kampanyasını Kürtlere yönelik nasıl hakaret ve inkar üzerinde yürüttüğünü gördüklerini de dile getirdi.   Güven, “Yine cenazelere karşı uygulamaları görüyoruz. Asla kabul edilemez. Cenazelerin defnedilmesine bile izin vermiyorlar. AKP'nin bu insanlık dışı politikaları, inkar ve imha politikalarının devamıdır. Tarih bunu asla af etmeyecek. Son dönemlerde partimize karşı kullanılan dil, eşbaşkanlarımıza karşı tehditler, Cumartesi Annelerine yönelik saldırılar, Kütlerin imhasına yöneliktir. Ancak AKP hiç bir zaman güvenlik politikaları ile inkar ve imha ile sonuç alamayacaktır. Çözüm gibi niyetleri olsaydı bu yöntemlere başvurmazdılar” dedi.    İMRALI’YA ULUSLARARASI TECRİT   Kürt halkının PKK Lideri Abdullah Öcalan’a karşı hassasiyetleri bilinmesine rağmen tecridin daha da ağırlaştırıldığı üzerinde de duran Güven, “Başta Avrupa ve tüm dünya ülkeleri olmak üzere kendi kanunlarını ve hukukunu ihlal ediyorlar. Avrupa’daki halkımız CPT önünde nöbet tutuyor. Ancak bu kurumlar tecride karşı kör sağırdırlar. Bu şekilde suça ortak oluyorlar. Onun için uluslararası bir tecrittir. Sayın Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin son bulması için başta Kürt halkı, tüm demokratik ve devrimci güçlerin aktif olmaları gerekir. Yine Sayın Öcalan'ın üzerindeki tecridin son bulması için Öcalan'ın fikirlerinin özgür olması gerekir. Yine Kürt Ulusal Birliği çalışmaların hız kazanması gerekir. Çünkü Kürt sorunu artık evrensel bir sorun hale gelmiştir. Kürt halkının bu mücadelesinin haklılığı meşru olmasından gelir. Biz demokratik siyasetin üzerine düşen görev ve sorumluluk ise doğru yolda mücadeleyi geliştirmektir. Bu da ulusal birlik ruhunu yaratmak ile mümkün. Onun için başta Güney Kürdistan yönetiminin olmak üzere dört parça Kürdistan’da bu çalışmaya hız vermek gerekir. Kürt halkının değerlerini koruma, ancak ulusal birliğin güçlenmesi ile mümkün olur” dedi.    DTK VE ÖRGÜTLENME   DTK/KCD’nin farklı inanç, halklar, kültür ve kimliklerin kongresi olduğu için çalışmalarının çok önemli olduğunu kaydeden Güven, mesajına şu sözlerle noktaladı: “Kongrenin misyonu siyaset üzerine olduğu için, doğru örgütlenme ve kurumlaşma tüm delegelerin temel görevlerindendir. DTK, Kürt Ulusal Birliği konusunda omuzladığı görevi, tüm Kürdistan halkı ile beraber bunu örgütleyecektir. Bu rol ve misyonunu ile toplumu ahlak ve politik alanda örgütleyerek çalışmalarını daha da genişletecektir. Tüm halklara yayarak başaracaktır. Bu inanç ve bilinçle herkesi sevgiyle selamlıyor, başarılar diliyorum.”