Öcalan'ın avukatı: Efrin’e saldırı komplonun güncelleştirilmesidir 2018-02-10 09:53:24 İSTANBUL - Uluslararası bir komployla 19 yıldır İmralı Adası'nda tutulan PKK Lideri Öcalan'ın barış çabalarına her seferinde komployla yanıt verildiğini söyleyen avukatı Emran Emekçi, bugün Efrin'e dönük saldırının da bu komplonun güncelleştirilmesi anlamına geldiğini ifade etti.  PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik 15 Şubat 1999'da gerçekleştirilen uluslararası komplo, 19 yılını geride bıraktı. O günden bu yana İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi'nde ağır tecrit altında tutulan Öcalan'ın bu güne kadar giriştiği tüm barış çabaları ise boşa düşürüldü. 1993, 1995 ve 1998 yıllarında ilan edilen ateşkes süreçlerinde, demokratik çözüm ve barışın inşasına yönelik çabaların yanıtsız bırakılmasını birinci, ikinci ve üçüncü komplo dönemleri olarak değerlendiren Öcalan, 1999’dan bu yana İmralı sürecinde sergilediği barış çabalarına yönelik komployu ise, dördüncü komplo dönemi olarak tanımladı.   Dördüncü komplo dönemi, aynı zamanda AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne kadar ki süreci kapsıyor. Bu noktada ikili bir ayrıma giden Öcalan, ilk üç komplo dönemini "Siyah Komplo Dönemi", dördüncü komplo dönemini ise, "Yeşil Komplo Dönemi" olarak tanımlayarak, bu sürecin bir bütünen halen devam ettiğini kaydetti.    PKK Lideri Öcalan’ın avukatlığını yürüten Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, müvekkillerine yönelik gerçekleştirilen komploları Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.   ‘ÖZAL ÇÖZÜM PLANI SUNACAĞI GÜN KATLEDİLDİ’   PKK Liderinin 15 Şubat 1999’da uluslararası bir komplo ile Türkiye getirilmesinin 1990'dan bu yana adım adım örüldüğünü belirten Emekçi, Öcalan’ın "Birinci Komplo Dönemi" olarak adlandırdığı dönemin, Özal dönemi olduğunu söyledi. Özal'ın sorunun diyalog yoluyla çözümü için Talabani ve bazı gazeteciler üzerinden Öcalan’a haber gönderdiğini aktaran Emekçi, bunun üzerine Öcalan'ın çağrısıyla 1993 Mart’ında ateşkes ilan edildiğini hatırlattı.    Ancak ateşkesten hemen sonra, ABD ve İngiltere’nin başını çektiği uluslararası gladio ve onun Türkiye uzantısı olan Güreş-Çiller komplolarıyla bu sürecin boşa çıkarıldığını ifade eden Emekçi, "Bu gladio ekibi, ateşkese rağmen operasyonları ve halka yönelik baskıları sürdürerek, savunma konumuna çekilmiş onlarca PKK'liyi nokta operasyonlarıyla vurdu. Öcalan, buna rağmen ateşkesi uzattı. Uzatma kararının hemen ardından Cumhurbaşkanı Özal, af da dâhil tam bir çözüm planı sunacağı gün katledildi" dedi.   ‘BARIŞ ÇABASI SUİKASTLA SON BULDU’   Emekçi, Öcalan'ın "İkinci Komplo Dönemi” olarak adlandırdığı dönemin ise, 1995 yılı Mayıs ayında koalisyon hükümeti Başbakanı Tansu Çiller ve yardımcısı Hikmet Çetin’in, PKK’nin ateşkes ilan etmesinin ve sorunun siyasi yollardan çözümünün sağlanmasının en uygun yöntem olacağını aracılar vasıtasıyla Öcalan’a iletmesiyle başladığını aktardı. Çiller'in bu mesajının ardından Öcalan'ın, 15 Aralık 1995’te ikinci kez ateşkes ilan ettiğini dile getiren Emekçi, bu barış çabasının da 6 Mayıs 1996'da Suriye'de, Öcalan'a yönelik yapılan suikast ile son bulduğunu ifade etti.   ‘ÖCALAN KOMPLO İLE ESİR ALINDI’   "Üçüncü Komplo Dönemi” olarak adlandırılan dönem de, ordu içindeki çözüm yanlısı kimi isimlerin dolaylı yoldan Öcalan’a gönderdiği mesajlar ve çözüm önerileri üzerinden başladı. Öcalan'ın, gelen bu mesajlara ve çözüm önerilerine olumlu yanıt vererek, 1 Eylül 1998’de üçüncü kez ateşkes ilan ettiğini söyleyen Av. Emekçi, ancak Öcalan'ın bu dönemki barış çabalarının da yine uluslararası gladio ve onun Türkiye içindeki uzantısının komplosuyla yanıt bulduğunu kaydetti. PKK lideri 15 Şubat 1999'da komplo ile İmralı Adası’nda tecrit altına alındı. Bu dönem AKP'nin iktidara getirilmesiyle son buldu.   ‘DAĞ YOLU SAVAŞI TIRMANDIRACAKTI’   Öcalan'ın bu süreçte Suriye'de bulunduğunu ve bu süreçte Suriye tarihinde ilk kez bir ABD başkanının, Suriye yönetimini ziyaret ettiğini hatırlatan Av. Emekçi, o döneme dair şunları söyledi: "Dört saat süren Clinton-Esad gizli görüşmesinin gündemi, Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması dönük işbirliğiydi. Hatta CIA’nın da bunun için Şam’a giderek Suriye yetkililerine bir paket sunduğu daha sonra basına yansıyacaktı. Bununla iç içe askeri, diplomatik baskı altına alınan Suriye yönetimi, bu güçlerle anlaşmayı çıkarlarına daha uygun buldu ve Öcalan’a 'Durma git' dedi. Suriye’den çıkışta Öcalan’ın önünde iki yol vardı; dağ yolu veya Avrupa.  Dağ yolunu tercih etse, savaş daha da tırmanacak, çözümsüzlük ve çıkmaz daha da derinleşecekti. Avrupa yolunun da riskli olmasına rağmen, demokratik çözüm ve barış için denenmesi gerekiyordu. Öcalan bu temelde Avrupa’yı tercih etti ve adına ‘Avrupa Hamlesi’  dediği süreci başlattı. Amacı demokratik çözüm ve barış çabalarına uluslararası destek sağlamak, bunun Avrupa ve uluslararası boyutunu geliştirmekti."    ‘ÖCALAN NATO KUŞATMASINDA’   Öcalan'ın ilk olarak Atina'ya gittiğini aktaran Emekçi, "Yunan Parlamenteri Kostas Baduvas kendisini davet etmişti. Bunun üzerine Atina'ya gitti. Daha sonra Baduvas'ın İngiltere adamı olduğu ortaya çıkacaktı. İngiltere Baduvas üzerinden Öcalan’ın dostluğunu kullanarak Yunanistan tuzağına çekti. Öcalan Atina’ya vardığında bunu fark etti. Gittiğinde de orada dostluk, Baduvas'ın davetine sahip çıkacağını beklerken Baduvas o sırada Yunan İstihbaratı Simitis’le görüşme halinde ve Öcalan’a ne yapabiliriz üzerinden tartışıyorlardı. Yani açık bir ayak kaydırmaydı" diye konuştu.    Öcalan'ın Yunanistan’a ayak basar basmaz aslında NATO kuşatmasının altına girdiğini belirten Emekçi, "Ondan sonra nereye gittiyse bu kuşatmayı kıramayacaktı. Mesela en son gittiği Rusya’da, Kürdistan’a dönme isteğini ilettiği halde, ülkesine gitmesine izin verilmedi. Gittiği her yerden ısrarla Atina'ya geri gönderiliyordu. Başka bir ülkeye de kendi olanakları ile gitmek istiyor ona da izin verilmiyor" dedi.   ‘ÇEMBERİ KIRMA ŞANSI VERİLMEDİ’   Öcalan'ın Avrupa'nın birçok ülkesine gittiğini ancak hiçbir yerde kabul görülmeyip, Atina'ya gönderildiği dile getiren Av. Emekçi, Öcalan'ın Türkiye teslim edilmesi sürecini ise şu sözlerle anlattı: "Son olarak mecburen Yunanistan'a gitmek zorunda kaldı. Gittiğinde zaten zorla alı konuldu. Korfya İstihbarat Merkezi’nde tecrit altında tutuldu. Gündemle bağı koparıldı. 1 Şubat’ı 2 Şubat’a bağlayan gece, Türkiye’ye teslim edilmeye çalışılıyor. Ama Öcalan'ı taşıyan araç, uçak kanadına çarpınca Türkiye’ye teslim etme yerine, acele bir şekilde İngiltere ve ABD’nin tayin ettiği açıkça belli olan bir uçakla gizlice Kenya’ya kaçırılıyor. O süreçte Öcalan şüpheleniyor, ‘Bu Amerika uçağımı’ diye yanında bulunan Yunan İstihbaratı’ndan Savas Kalenderis’e soruyor. Kalanderis orada devlet şeref sözü veriyor. Kenya’ya götürüldüğünde zaten ABD ve istihbaratı CIA, medyaya 'Öcalan'ı paketledik’ şeklinde haberler yaymaya başladılar. Öcalan orada yine Kürdistan'a gitmeyi talep ediyor. Ama kabul edilmiyor. Çıkış kapısını, çemberi kırma şansı vermiyorlar. 15 Şubat'ı 16 Şubat'a bağlayan gece ise Öcalan, Kıbrıs'a uçakla getirilerek oradan İmralı Adası'na götürüldü."   ‘ÖCALAN YENİ BİR UMUT YARATTI’   Öcalan'ın Türkiye getirilmeden önce medyada bir linç kampanyasının yürütüldüğünü hatırlatan Av. Emekçi, Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesini "Öcalan adeta bir Roma Arenası’nda aslanların önüne atıldı" sözleriyle yorumladı. Bütün planların Öcalan'ın idamı üzerine yapıldığını aktaran Emekçi, "Herkes o zaman Öcalan’ın kaba bir direniş göstererek idam edileceğini düşünüyordu. Fakat hem komplocuların hem sağdan soldan gelen beklentilerin hiç kimsenin öngöremediği bir çıkış o süreci boşa çıkardı. Öcalan, 1998'de ilan edilen ateşkesin devam ettiğini söyledi. Bu şekilde komployu boşa çıkardı. Komplonun boşa çıkarılması o çizgi ve duruşu Öcalan’a özgü bir duruştu. Ama Öcalan Demokratik Çözüm çıkışı ile cevap verdi. Öcalan’ı ancak çok iyi takip eden Öcalan’ın çıkışını anlayabilirdi.  O komplo ile beklenen Öcalan idam edilecek Türk-Kürt savaşı derinleşecek amacı boşa çıktı. Tam tersine Öcalan hiç beklenmedik bir şekilde ortamı yumuşattı, normalleştirdi. O linç havası ortadan kalktı. Yeni bir umut yarattı" dedi.    ‘ECEVİT TASFYESİ İLE ERDOĞAN İKTİDARA GELDİ’   Av. Emekçi, Öcalan'ın barış çabalarının getirildiği İmralı Adası'nda da devam ettiğini vurguladı. Öcalan, "Kongre Kararı ve Güncel Barış Projesi" temelinde 2000’lerde nihai çözüm için hükümete ve parlamentoya yasal düzenleme için çağrılar yaptı. Tam da bu nihai çözüm aşamasına yine içeriden ve dışarıdan komplolarla yanıt verildiğini söyleyen Av. Emekçi, "Sınırların dışına çıkmış, Kongre kararıyla birlikte tam da yasal düzenleme halinde silahlarını bırakma ve demokratik cumhuriyete katılma konumuna gelinen bir süreçte Londra’nın, PKK’yi ‘terör örgütü’ ilan edip yasaklama kararına gitmesi, süreci sabote eden uluslararası gelişmenin başında gelmektedir. Savaş döneminde PKK’yi terör örgütü ilan etmeyen İngiltere, ilginçtir tam da barışın nihai aşamasında bu yola gitmişti. İngiltere bununla birlikte arka planda da ABD ve İsrail ile ortaklaşarak önce Erbakan’ın tasfiyesi üzerinden kendi Ortadoğu politikalarıyla uyumlu Gül ve Erdoğan’ı hazırlayıp, ardından Ecevit’in tasfiyesi üzerinden iktidara getirdiler" dedi.   ‘AĞIRLAŞTIRILMIŞ TECRİT AKP İLE GELDİ’   AKP'nin 2002'de iktidara getirilmesiyle "Üçüncü Komplo Dönemi”nin sona erip, "Dördüncü Komplo Dönemi”nin başladığını kaydeden Emekçi, Öcalan'ın bu sürece "Yeşil Komplo Dönemi" dediğini söyledi. Emekçi, bu döneme dair ise şunları söyledi: "AKP’nin iktidara gelir gelmez ilk yaptığı iş, Sayın Öcalan’ın devlet ile olan diyaloglarını kesmek oldu. Mektupların engellenmesi, avukat görüşmelerinin kısıtlanması ve kesintisiz 3 ay süren bir tecrit devreye konuldu. Ağırlaştırılmış tecrit adım adım AKP dönemi ile birlikte gündeme geliyor. Bugün mutlak tecride gelen süreci adım adım ören güç, AKP'dir. Bunu görmek lazım. Komplo bağlamında AKP’nin iktidara gelmesinden sonra hiçbir çözüm çabasına gelmedi. Ardından meseleyi ABD’ye havale etti. Özgürlük hareketini ikiye böldüler, tasfiye etmek istediler. Daha sonra Öcalan kimi zaman ateşkes yaptı. Ateşkeslere karşı hücre cezalarını devreye koydu. Öcalan hazırlamış olduğu 'Yol Haritası’ ile bir Oslo süreci başlattı. AKP, ona karşı da KCK operasyonlarını devreye koydu. Daha sonra Demokratik Çözüm Süreci’ne de tecrit ile karşılık verdi."   ‘ÖZGÜR KÜRTE KARŞI ORTAKLAŞIYORLAR’   Öcalan'a yönelik gerçekleştirilen komplodan çok ciddi ders çıkarılması gereken şeylerin olduğunu ifade eden Emekçi, "Bu süreci iyi değerlendirirsek bugün Güney Kürdistan'daki bağımsızlık referandumunun neden sabote edildiğini, Rojava'ya neden böyle yöneldiğini anlamış oluyoruz. Çünkü barış çabalarına karşı yapılan komplolarla verilen mesajda özgür iradesine sahip bir Kürt istemiyorlar. Çünkü Kürtlere yıllardır biçtikleri statü piyon rolünde. Kürtleri yıllarca kendi çıkarları için istedikleri gibi kullanmışlar. Öcalan bu geleneğe, bu alışkanlığa ya da bu statüye son verdi. Bu da onların ezberlerini bozuyor. Ne yerel ulus devletler, ne Amerika, ne Avrupa ne Rusya karşısında özgür iradeli Kürt istemiyor. Hepsi karşısında piyon bir Kürt istiyor. Bu noktada hepsi ilginçtir uzlaşma halindeler. Aralarında taktik çelişkiler olsa da özgür Kürtlüğü bastırmak konusunda ortaklaşıyorlar" dedi.   ‘ÖZGÜRLÜK KAZANACAK’   Bugün Efrin'e yapılan saldırının da komplonun güncelleştirilmesi anlamına geldiğinin altını çizen Emekçi, Öcalan'ın “Kürtler soykırım kıskancındadır. 1925’in İsmet İnönü’sü neyse 21. yüzyılın İsmet İnönü'sü de Erdoğan’dır" sözlerini hatırlattı.   Emekçi, "Öcalan daha Şam’da iken Irak’ta Saddam'a mektup gönderdi. Mektupta Saddam’a 'demokratikleşirsen krizden çıkarsın, demokratikleşmezsen gidersin’ diyor. Uyarıyor o zaman. Esad’ı da uyarıyor.  Ama ne Esad demokratikleşmeye adım attı ne Saddam attı.  Ne oldu. Saddam gitti, Esad'ın durumu da ortada. Bu bir diyalektiktir. Halka açılmak zorundasın. Halk kaldıramıyor bu despotik yönetimleri. Açılacaksın halka, açılmak zorundasın. Bu da ancak demokrasiyle olur" ifadelerini kullandı.   Son olarak Öcalan’ın 5 ciltlik savunmasının sonunda sarf ettiği “Özgürlük kazanacak” sözlerine atıfta bulunan Emekçi, “Efrin'de de özgürlük kazanacaktır" dedi.   MA / Sadiye Eser