Maçin: Halk tecride karşı özgürlük istiyor 2020-09-06 09:05:48   URFA - Partilerinin açıkladığı "Barışa Çağrı Deklarasyonu"nun mevcut tablo içerisinde Türkiye için büyük önem taşıdığını söyleyen HDP Urfa Milletvekili Nusrettin Maçin, “Bu halk bizden tecride karşı özgürlük, savaşa karşı barışı istiyor. Savaşı isteyenlerin ömürleri kısadır. Barış için mücadele edenler kazanacaktır” dedi.      Türkiye’deki yönetim sisteminin bir “tek adam” rejimine dönüşmesi nedeniyle hem iç hem de dış siyasette gün geçtikçe derinleşen krizler söz konusu. Temelinde Kürt sorununa dair çözümsüzlük politikalarının yattığı bu tablodan çıkmak için 1 Haziran’da “Demokratik Mücadele Programı” başlatan Halkların Demokratik Partisi (HDP), toplumun farklı kesimleri ile bir araya gelip, gerçekleştirdiği eylemselliklerin akabinde 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde “Barışa Çağrı Deklarasyonu” açıkladı.    Deklarasyon ile ülkenin demokratikleşmesinin yollarını gösteren HDP, muhalefet güçlerine açık ittifak çağrısında bulundu.    Ülkedeki mevcut durum ile HDP’den gelen bu çağrı ve muhalefet güçlerinin sergilediği yaklaşımı HDP Urfa Milletvekili Nusrettin Maçin değerlendirdi. 2015 yılından bu yana Kürt halkına karşı siyasal, ekonomik ve toplumsal bir savaşın yürütüldüğünü ve devam eden savaşın halkların aleyhine olduğunu dile getiren Maçin, “Savaşı isteyenlerin ömürleri kısadır. Barış için mücadele edenler kazanacaktır” dedi.       ‘SAVAŞLARIN BEDELİNİ HALKLAR ÖDÜYOR’   Ortadoğu genelinde süren savaşlara değinen Maçin, iktidarlar ve sermayedarlar beslediği bu savaşların insanlık değerlerine karşı olduğunu ifade etti. Dünya üzerinde yaşanan savaşlarda milyonlarca masum insanın yaşamını yitirdiğini dile getiren Maçin, “Savaşlarda çocuk, yaşlı, gençler ölüyor. Şengal’de yaşananlar bunun en yakın örneğidir. Binlerce Êzîdî kadın kaçırıldı, binlercesi katledildi. Bir halk katliamdan geçirildi. Bakın Efrîn’de her gün insanlar kaçırılıp öldürülüyor, kadınlara tecavüz ediliyor. Bunlar toplumun değerlerini ayaklar altına alıyorlar. Savaşların bedelini her yönü ile halklar ödüyor. Onun içindir ki demokratik, özgür ve eşit bir toplumun yolu barıştan geçiyor. Tecridin kaldırılıp, barışın sağlanması gerekiyor. Yine cezaevlerinde tutulan akademisyen, gazeteci, siyasetçilerin serbest bırakılması gerekiyor. Toplum tüm kesimlerinin kendi fikir ve düşüncelerini özgürce dile getirmesi gerekiyor” dedi.    SALDIRLARIN ANLAMI?   Çözüm sürecinin sonlandırılmasının ardından Kürtlere karşı hazırlanan “Çöktürme Planı”nın 7 Haziran 2015 seçimlerinin yenilenmesinden sonra yürürlüğe konulduğunu söyleyen Maçin, bu politikaların sadece Kürt siyasetine yönelik olmadığını, aynı zamanda Kürtlerin ekonomi, dil, kültür ve toplumsal değerlerine yönelik olduğunu vurguladı.    HDP’li vekil, Kürtlere ait ekonomik gelirin ‘ganimet’ olarak görüp el konulması konusunda ise Efrin’i işaret etti. Maçin, “Efrîn’de 50 bin ton zeytinyağını getirdiler. Bu küçük bir örnektir. Ama o ağaçlar eskiden beri oradaki halkın geçim kaynağıydı. Bu talanın örneğidir. Türk devleti uzun süredir Kürtlere karşı siyasi, ekonomik ve toplumsal çöktürme planını hayata geçirmiş. İpek Er’e de bu şekilde bakmak lazım. Bu olay savaşın bir parçasıdır. Temel amaçları Kürt toplumun örf ve adetlerini yok etmek. Kürt toplumunda bir tecavüzcü barınamaz. Kürt halkı onu kendi içinde kovar. Bizim böyle bir geleneğimiz var. Bu çavuşun yaptıkları ve onun arkasında duranlar, bu politikaları ile Kürt halkını onursuz bırakmak istiyorlar” diye konuştu.   ‘DÜŞMAN HUKUKU’   Kürtlere karşı yürütülen bu savaşın siyasal olduğu kadar ekonomik ve toplumsal olduğunun altını çizen Maçin, şöyle devam etti: “Türk devleti, Kürdistan topraklarında işgal ettiği her karış toprağın üzerinde bulunan toplumsal ve ekonomik değerleri kendine ganimet olarak görüyor. Bunu bir hak biliyor kendisine. Türkiye 3 parça Kürdistan’da da ölçüsüz bir savaş yürütüyor. Kürdistan’ın doğası her gün yakılıyor, ormanlar ateşe veriliyor. Mezarlıkları ateşe verdiler. Bir taraftan ormanları, bir taraftan mezarları yakarak Kürt toplumunu hafızasız bırakmak istiyorlar. Tarihi yok etmek istiyorlar. Bu toplumu hafızasız bırakmak istiyorlar. Türkiye’de ‘düşmanlık hukuku’ işliyor.”    ‘KÜRDÜN VARLIĞIN KABUL ETMİYORLAR’   Maçin, kendini yönetmek ve kolektif haklarını kullanmak isteyen Kürt halkının bu yönde verdiği mücadelesinin iktidarlar eliyle her dönem illegalize edilmeye çalışıldığını da ifade etti. Şeyh Sait isyanına "iltica", Dersim isyanına "yıkıcı" isimlendirmelerde bulunulması gibi birçok mücadeleye benzer isimler konulduğunu belirten Maçin, “PKK’ye de ‘terör’ dediler. Kürtler ne zaman ki ulusal haklarını istese, bu süreçte işte Türkiye’nin bölünmesini dile getiriyorlar. Sırf insanlar destek vermesin diye bu isimleri koyuyorlar. Bu durum kabul edilemez. Kürtlerin hakkı var. Kendi toprakları üzerinde nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşar. Bu onların kararı ve hakkıdır. Buna kimse engel olamaz. Bu ne uluslarasın hukukta ne de insan hakları kanunlarında var. Bakın dünya üzerinde çok az nüfuslu ülkeler mevcut. Dünya üzerinde 40 milyon Kürt var ama Türkiye hala bu halkın varlığını kabul etmiyor. Kürt hakkını isteyince de ‘terörist’ ya da ‘yıkıcı’ oluyor. Onun için biz onların söylemlerini meşru bulmuyoruz. Biz halkın meşru taleplerini görüyoruz. Kürdistan sorunu çözülmezse Ortadoğu’ya barış gelmez” şeklinde konuştu.   ‘ÖMÜRLERİ KISA’   Türkiye’de halkın iradesini teslim ettiği milletvekillerinin bile fikirlerini dile getirmesinin "suç" sayıldığını ifade eden Maçin, bu haliyle toplumun düşüncelerini nasıl özgürce dile getireceğini sordu. Bu tabloda kendilerinin payına düşenin barış için mücadele etmek olduğunu söyleyen Maçin, “Halkın barışa ihtiyacı var. Tecride karşı özgürlük, savaşa karşı barışı istiyor. Halk bizden bunu istiyor. Bunu çok iyi biliyoruz ki savaş isteyenlerin ömrü kısa olur. Bugün Türkiye her tarafa savaş açmış durumda. Rojava’ya, Güney Kürdistan’a, Libya’ya, Yunanistan ve Ermenistan’a savaş açmışlar. Zaten Kuzey Kürdistan’da 40 yıldır zorba ve kirli bir savaş yürütülmekte. Bu savaşlara karşı şunu çok iyi biliyoruz. Barış için mücadele edenler kazanacaktır” ifadelerini kullandı.