Sözeri: Kürt ve Kürdistan sistematik olarak sansürlendi 2022-02-08 09:38:14 HABER MERKEZİ - Birçok yayınevi tarafından Kürt ve Kürdistan sözcüklerinin sistematik olarak sansürlendiğini belirten akademisyen Fırat Sözeri, Puşkin’in Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nda çıkan Erzurum Yolculuğu eserinde de uzun süre tahrifat yapıldığını söyledi.    Ulus-devletler, burjuvazinin kendi üretimini ve sınıfsal pozisyonunu güven altına alma ihtiyacının bir sonucudur. Dolayısıyla onun çıkarına uygun işlev görürler. Polis, asker, üniversiteler, ruhban sınıfı, “aydınlar” özünde onun ideolojisinin “muhafızlığını” yaparlar. Üst kimlik yaratırlar, ona bir “kutsiyet” kazandırırlar. Farklı etnosları giyotinden geçirirler. Âdem-i merkeziyetçiliğe karşı “nörotik” bir ruh hali sergilerler. Türk ulus-devletinin Kürtlere ve diğer etnisitelere karşı tavrı da bu karakterdedir. Hegemonyanın kodları son dönemde özellikle “yayıncılık” alanında göze çarpıyor. Can Yayınları’nın “Kürdistan” sözcüğüne yönelik uyguladığı sansürün bir benzeri Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nda hâsıl oldu. Rus şair Aleksandr Puşkin’in Ataol Behramoğlu tarafından çevrilen “1829 Seferi Sırasında Erzurum’a Yolculuk” adlı eserinde “Kürt” sözcüğü birçok baskıda tahrif edildi. Puşkin’in eserinin sonuna eklediği “Êzidî Mezhebi Üzerine Not” adlı makale de sansürden “nasibini” aldı. Bütün bu sansür vakasını baştan sona kadar inceleyen ve tahrifatı tespit eden akademisyen ve çevirmen Fırat Sözeri, mevcut eseri tüm çıplaklığıyla Rusçadan yeniden çevirdi. Kitap, Töz Yayınları’ndan çıktı. Tahrifatın genel hatlarını ve burjuva yayınevlerinin tutumunu Fırat Sözeri ile konuştuk.    Puşkin’in “Erzurum Yolculuğu” birçok yayınevi tarafından basıldı. Lakin siz iki ismi öne çıkardınız. Şüphesiz bu isimler sahip oldukları unvanlar açısından önemli isimler. Biri zamanında Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreterliği yapmış Zeki Baştımar. Diğeri ise özellikle Rus edebiyatı sahasında birçok çeviriye ve esere imza atan akademisyen Prof. Dr. Ataol Behramoğlu. Öncelikle Zeki Baştımar’ı sormak istiyorum. Sizce Baştımar bir “tahrifat” yapmış mıdır? Kürt ve Kürdistan sözcükleri konusunda “evhamları” var mıdır?     “Zeki Baştımar’ın Erzurum’a Yolculuk’u çevirirken bilinçli bir tahrifata ya da sansüre başvurduğunu düşünmüyorum”   Yanılmıyorsam söz konusu eser, hali hazırda benim yaptığım çeviriyle birlikte yedi farklı yayınevi tarafından yayımlandı. Halit Refiğ’in aynı adlı kitabı ise Puşkin’in eserinin çevirisi değil. Puşkin’in seyahatnamesinden esinlenen Refiğ’in kaleme aldığı bir senaryo. Konuyla ilgili iki çeviri üzerinde durmamız diğer çevirilerin sansürsüz ya da tahrifatsız olduğu anlamına gelmiyor. Çevirilerin tamamında Kürtlerle ilgili bölümlerin sansürlendiğini ya da tahrif edildiğini görüyoruz. Zeki Baştımar’ın Erzurum’a Yolculuk’u çevirirken bilinçli bir tahrifata ya da sansüre başvurduğunu düşünmüyorum. Zira Kürt ve Kürdistan sözcükleri konusunda evhamları olsaydı Êzidî Mezhebi Üzerine Not adlı makaleyi kitaba dâhil etmez ya da söz konusu metinde sıklıkla geçen Kürt ve Kürdistan sözcüklerini sansürlerdi. Metin içinde geçen Kürt kargısı ifadesini tahrif etmesinin bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü söz konusu ifade, günümüz Rusçasında kullanıldığı şekliyle Kurd ya da Kurdskiy olarak değil daha çok çarlık dönemi metinlerinde gördüğümüz şekliyle Kurtinskiy olarak geçiyor.    Yazar Ataol Behramoğlu, tahrifat haberi üzerine “Sansür konusuna gelince, benim yaptığım çevirilerde böyle bir şey olmaz. Gözden kaçan, yeni basımlarda düzeltilen şeyler olabilir” açıklamasını yaptı. Yine ilgili açıklamasında “Êzidî Mezhebi Üzerine Not” adlı ekten haberi olmadığını söyledi. Puşkin’i yakından mercek altına alan bir akademisyenin bu ekten haberdar olmaması mümkün mü? Burada bir “okültasyon (gizleme)” olduğunu düşünüyor musunuz?    Türkçe yazında, özellikle de tarihsel ve çeviri metinlerde, Kürt ve Kürdistan sözcükleri başta olmak üzere resmi ideoloji açısından sakıncalı görülen birçok ifadenin sistematik olarak sansürlendiğini ve tahrif edildiğini söylemek mümkün. Sadece açığa çıkarılan sansür ve tahriflere baktığımızda Ermenilerle, Alevilerle ilgili birçok örneğe rastlamaktayız. Bu bağlamda General Mayevski’nin raporunun başlı başına bir inceleme konusu olacağını söylemek isterim.    Sözünü ettiğimiz bu sansür ve tahrifat mekanizmasının işleyişi oldukça ilginç. Editör ve çevirmen kimliğimle işin mutfağını az çok bilen biri olarak bu süreci biraz açmak isterim. Resmi ideoloji bakımından “sakıncalı” ifadelerin geçtiği bir kitabın basımı ya da çevirisi gündeme geldiğinde işin astarı yüzünden pahalı gelecekse metin doğrudan yayın programından çıkarılır. Mesela Rusya’dan ünlü bir edebiyatçının (İ.A. Bunin) öyküsünden dolayı çevrisi bitmiş bir kitabın yayımlanmadığının bizzat tanığıyım. Kitap bir nedenle basılmaya karar verilirse bu defa çevirmenin, editörün hatta redaktörün oto sansüründen geçmesi gerekebilir.    Ataol Behramoğlu’nun çevirisi ve sansürle ilgili açıklamasına gelirsek Erzurum’a Yolculuk kitabını tercüme ederken çevirmeni olduğu edisyondaki tahrifat ve sansürle ilgili kendisiyle görüşmek istedim, birkaç kez telefonla ulaşmaya çalıştım ancak iletişim kuramadım. Bunun üzerine kitabın yanılmıyorsam 7. baskıdan itibaren editörlüğünü yapan akademisyen Candan Badem’le iletişim kurdum. Candan Badem eserin kendi editörlüğünde çıkan baskılarında Kürt ifadesinin kitaba dâhil edildiğini, Êzidî Mezhebi Üzerine Not adlı makalenin ise Puşkin’e ait olmadığı için kitaba dâhil edilmediğini söyledi.    Candan Badem’in de söylediği gibi editörlüğünü yaptığı baskılarda metin içinde geçen Kürt ifadesi kitaba dâhil edilmiş. Kitaba yazdığı önsözde Êzidî Mezhebi Üzerine Not adlı makaleye değindiğini belirtmekte yarar var. Puşkin’in -kendisine ait olmasa da- kitabına eklemeye değer gördüğü bir makalenin çeviriye dâhil edilmemesi ayrıca tartışılması gereken bir konu. Ben şahsi olarak böyle bir tavrı doğru bulmuyorum, kitaba yazdığım sonsözde de konuyu tartışmaya çalıştım.   Bununla birlikte meselenin asıl muhatabı olan Ataol Behramoğlu’nun açıklaması ciddiyetten uzak. Verdiği beyanata istinaden kendisine doğrudan şunu söylemek isterim “Sizin yaptığınız çeviride böyle bir şey (sansür) var ve bu hiç de gözden kaçmış değil.” Behramoğlu’nun Êzidî Mezhebi Üzerine Not adlı makaleden haberinin olmadığını söylemesi ise gerçekten ilginç. Birincisi kitabın önsözünde editörün sunuş yazısında bu makaleden söz ediliyor. İkincisi Puşkin’in gerek Çarlık döneminde gerek Sovyetler Birliği döneminde gerekse de günümüz Rusya’sında basılan hemen hemen tüm toplu eserlerinde adı geçen makale mevcut. Üçüncüsü Tiflis-Erzurum arasındaki rotayı gösteren tablo da bahsini ettiğimiz makale gibi kitabın ek kısmında yer alıyor. Dolayısıyla bu tabloyu görmüş, kitabına dâhil etmiş birinin Êzidî Mezhebi Üzerine Not makalesinden haberi olmaması düşünülemez.    Tam da sizin Puşkin’in ilgili eserini çevirdiğiniz ve sansürü ortaya çıkardığınız günlerde, Vakıfbank Kültür Yayınları Eyüp Karakuş’un çevirmenliğini yaptığı “Erzurum Yolculuğu” kitabını internette satışa sundu. Ancak sansür konusu gündeme gelince bir anda kitap “sırra kadem” bastı. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?   Evet, bizim yaptığımız çevriyle –yanılmıyorsam- aynı gün Vakıfbank Kültür Yayınları da Erzurum Yolculuğu başlığıyla kitabı yayımladığını duyurdu. Ancak bir ay gibi bir zaman geçmesine rağmen kitap henüz satışa sunulmadı. Kitabın erişime açılan tanıtım bölümünde içindekiler kısmına baktığımızda Êzidî Mezhebi Üzerine Not adlı makalenin yer almadığını görüyoruz. Buna rağmen kitaba dâhil edilip edilmediğini bilemiyoruz. Okuma şansımız olmadığı için diğer Türkçe çevirilerde sansürlenen ya da tahrif edilen Kürt ifadesiyle ilgili bir sansür ya da tahrifat vardır demek veya şimdiden bir şey söylemek mümkün değil. Kitap satışa sunulursa inceleyip daha net bir değerlendirme yapmak mümkün olacak.     Resmi ideolojisinin eşik bekçisi konumundaki “Türk Tarih Kurumu” dahi Kürt ve Kürdistan sözcüklerini sansürlemekten imtina ediyor. Örneğin Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî tarafından 14’üncü yüzyılda kaleme alınan Câmi’ut-Tevârîh (İlhanlılar Kısmı) adlı eserde Kürdistan ve Kürt sözcükleri geçiyor. Kitap 2013 yılında Türk Tarih Kurumu Yayınları tarafından basıldı. Bu kitapta herhangi bir sansür yokken burjuva yayınevlerinde “müzminleşen” sansür örnekleri için neler söylersiniz? Bu “Kürdofobinin” sebebi ne olabilir?     “Anti-Sovyetik metinleri basarak bağımsız yayınevlerinden çok daha ucuza piyasaya süren yayınevleri Mayakovski’nin eserlerini ya da Maksim Gorki’nin Ana, Çernışevski’nin Nasıl Yapmalı gibi sosyalist ya da toplumsal gerçekçi metinlerini neden yayımlamıyorlar diye bir düşünmek gerek.”   Bu soruya cevaben kısaca bahsini ettiğiniz yayınevlerinin Bekçi Murtaza ve Akaki Akakiyeviçvari bir tavırla davrandıklarını söyleyebilirim. Yani resmi ideoloji ve hâkim siyasal atmosferden hareketle “koca koca” entelektüeller, akademisyenler sansür memuru rolüne bürünmekte bir beis görmüyorlar. Belli durumlarda kendilerinin de mağduru oldukları çarkın dönmesi için iman düzeyinde bir bağlılık gösteriyorlar. Neyse ki son dönemde okurun bu konuda belli bir hassasiyetinin geliştiğini söylemek mümkün. Bu sayede birçok sansür vakası açığa çıkarıldı ve metinleri eksiksiz okuyabiliyoruz. Bu konudaki hassasiyetin devam etmesi, sansür ve tahrifat vakalarının son bulması açısından büyük önem taşıyor.   Burjuva yayınevlerinin müzminleşen sansür örneklerinin önüne geçilmesi konusunda bağımsız yayınevlerinin gelişmesi bir ölçüde katkı sunabilir. Sözünü ettiğimiz yayınevleri ekonomik güçlerine dayanarak toplumun düşünce dünyasını belirleme konusunda da oldukça sistematik bir politik tutum içindeler. Bizim alan için konuşmak gerekirse, her türden, bilhassa anti-Sovyetik metinleri basarak bağımsız yayınevlerinden çok daha ucuza piyasaya süren yayınevleri Mayakovski’nin eserlerini ya da Maksim Gorki’nin Ana, Çernışevski’nin Nasıl Yapmalı gibi sosyalist ya da toplumsal gerçekçi metinlerini neden yayımlamıyorlar diye bir düşünmek gerek. Şklovski gibi Rus düşünce dünyasına şekil veren bir yazarın birçok kitabı Türkçede basılmışken, Duygusal Bir Yolculuk adlı otobiyografik romanı neden günümüze değin çevrilmedi? Cevabının oldukça basit olduğunu düşünüyorum. Zira Şklovski bu eserinin büyük bölümünde Kürtlerden söz etmektedir. Bu arada Şklovski’nin bahsini ettiğim eserinin çevirisi üzerinde çalışmaya başladığımı belirtmek isterim.   MA / İsmet Konak