YPJ’li Ivana Hoffman: Kobanê kadın iradesinin simgesi oldu

  • kadın
  • 09:08 1 Kasım 2022
  • |
img
ANKARA - DAİŞ için sonun başlangıcı olan Kobanê direnişinin dünya kadınları için uyanış olduğunu belirten YPJ’li Ivana Hoffman, “Kobanê, kadın iradesinin ve direnişinin simgesi haline geldi” dedi. 
 
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşla birlikte Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldıran DAİŞ, bütün dünyaya korku saldı. Suriye topraklarının önemli bir bölümünü kontrolü altına alan DAİŞ için sonun başlangıcı ise Kobanê’ye yönelik 2014 yılındaki saldırı oldu. 15 Eylül 2014’te Kobanê’ye üç koldan saldırı başlatan DAİŞ, halkların devrimini boğma girişimine karşı tarihin en büyük direnişlerinden biriyle karşılaştı. Kobanê halkının aylar süren direnişi, insanlığın korkulu rüyası haline dönüşen DAİŞ’in sonunu getirdi. 134 gün süren direnişin ardından Kobanê, 26 Ocak 2015’te DAİŞ’ten tamamen temizlendi. DAİŞ, bu ilk yenilginin ardından daha sonra hakim olduğu kentlerde de yenilgiye uğratıldı.   
 
Dünyaca ünlü isimlerin çağrısıyla, enternasyonal bir boyut kazanan Kobanê direnişine destek için 1 Kasım tarihi “Dünya Kobanê Günü” ilan edildi.
 
DAİŞ’e karşı Rojava Devrimi’ne öncülük eden kadınların mücadelesinden etkilenerek Almanya’dan 2019 yılında Yekîneyên Parastina Jin’a (YPJ) katılan Ivana Hoffman, Kobanê’nin özgürleştirilmesi, kadın mücadelesini ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Kadın Özgürlükçü, Ekolojik ve Demokratik” paradigmasının yarattığı etkilere dair soruları yanıtladı.  
 
Kobanê’nin özgürleştirilmesi, bunca yıl geçmişken DAİŞ'e karşı savaşmış bir kadın olarak sizin için ne anlam ifade ediyor? 
 
Kobanê savaşı olduğunda ben hala Avrupa'daydım. Bu sırada YPG/YPJ'ye destek için kitlesel gösteriler yapılıyordu. DAİŞ’in dehşeti o zamanlar çok iyi biliniyordu ve birçok insan barbarca saldırılar karşısında kendini güçsüz hissediyordu. Bu dönemde YPJ savaşçıları insanlara umut verdi. Özellikle kadınlar, YPJ savaşçılarını rol model olarak gördüler. YPJ savaşçılarının bu görüntüleri bize 1936-1939 İspanya İç Savaşı'ndaki toplumsal devrim için ve Franco faşizmine karşı savaşan Mujeres Libres'i ya da İkinci Dünya Savaşı'nda Nazilere karşı savaşan birçok kadın partizanı hatırlattı. Kadınların faşizme karşı savaşmak için silaha sarıldığını görmek, kadınların silahlı mücadelesinin tarihe gömülü değil, mümkün bir şey olduğunu hatırlattı.
 
Bu nedenle Kobanê'deki zafer, Avrupa ve dünyadaki birçok kadın için bir nevi uyanış çağrısı oldu. Aynı zamanda Ortadoğu'da kadınların sadece baskı altında ve savunmasız olduğu şeklindeki oryantalist görüşü de yıktı. Bu oryantalist bakışın varlığını kabullenmekten utandık ama aynı zamanda DAİŞ gibi insan karşıtı bir güce karşı yürütülen savaşta kadınların başrol oynamasından gurur duyduk. Kobanê dünya çapında birçok insan için bir dönüm noktası oldu. Bu sayede Rojava Devrimi daha geniş çevreler tarafından tanınmaya başladı.
 
Sizin mücadeleye katılmanızda bir etkisi oldu mu?
 
 
 DAİŞ'in Kobanê'ye girmelerini engelleyen Arîn Mîrkan gibi birçok cesur kadın, bizim için önemli referanslardır. Bu nedenle Kobanê, kadın iradesinin ve direnişinin simgesi haline geldi.
 
Kobanê direnişiyle YPJ kadınlarının tarihini araştırmaya başladık. Ve bunu araştırarak, Kürdistan dağlarında direnen kadınlara bıraktıkları devasa mirasını öğrendik. Kürdistan'daki kadın direnişi hakkında daha fazla şey öğrendikçe, her ayrıntıda daha da heyecanlandık. Kadınların sömürgecilik karşıtı mücadelesinde, gerçek kadın özgürlüğüne sahip demokratik bir toplum için verdikleri mücadeledeki cesaret ve fedakarlık ile güçlendik. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, Kobanê savaşı hepimiz için büyük bir güç kaynağı olmaya devam ediyor. DAİŞ'in tanklarını imha ederek canını vermeye karar veren ve bu şekilde Kobanê'ye girmelerini engelleyen Arîn Mîrkan gibi birçok cesur kadın bizim için önemli referanslardır. Bu nedenle Kobanê, kadın iradesinin ve direnişinin simgesi haline geldi.
 
Kuzey ve Doğu Suriye'de DAİŞ'e karşı büyük bir mücadele verildi ve tarihe Rojava Devrimi olarak geçti. Siz Almanya’dan enternasyonalist bir kadın olarak 2019’da gittiğiniz Kuzey ve Doğu Suriye’de nasıl bir atmosfer gördünüz, nasıl bir mücadele yürütülüyor? 
 
Ben 2019'da Rojava'ya geldiğimde, buradaki DAİŞ halifeliği çoktan mağlup edilmişti. Ancak etkileri hâlâ ülkede, toplumda ve insanların kalplerinde yer etmiş durumdaydı. Şu anda hala Hol Kampı’na büyük bir DAİŞ akını ile uğraşıyoruz ve hala kamptaki farklı ülkelerin vatandaşları olan DAİŞ'lilerin kendi ülkelerinde yargılanmaları için mücadele ediyoruz. DAİŞ tehdidi de işler düzene girdikçe ve toplum normal hayata dönmeye başladıkça sona ermekte diyebiliriz. Elbette DAİŞ tehdidi tamamen sona erdi diyemeyiz. Pek çok uyuyan hücreyi tespit ettik, etmeye de devam ediyoruz ancak DAİŞ'in Rojava'da fiziksel varlığı sona ermiş de olsa toplum üzerindeki psikolojik ve etik etkilerini hala görüyoruz. 
 
DAİŞ’in tamamen bitmediğini söylediniz, ne tür tehditler var? 
 
 
 Türkiye sınır karakollarının parıldayan ışıklarını görmek, bunu komşu devletlerin işgal tehdidini hiç hissetmemiş bir enternasyonalist olarak deneyimlemek, çok yoğun bir duygu.
 
Burada bulunduğum süre boyunca en büyük tehdit ve en büyük tehlike her zaman kuzeyden, Türkiye'den geldi. Kuzeye, dağlara bakmak ve Türkiye sınır karakollarının parıldayan ışıklarını görmek, imha tehlikesinin ve tehdidinin her zaman çok yakın olduğunu bilmek, bunu komşu devletlerin işgal tehdidini hiç hissetmemiş bir enternasyonalist olarak deneyimlemek, çok yoğun bir duygu. Serêkaniyê ve Girê Spî işgali, burada YPJ'de bulunduğum süre içinde oldu. Buraya geldiğim zamandan beri sürekli olarak SİHA saldırılarıyla suikastlar, bombalamalar, kimyasal silah kullanımı, casuslar ve devam eden işgal tehditlerine şahit oldum. Bu buradaki hayatımızın bir gerçeği haline geldi. Benim bu birkaç sene içinde deneyimlediğim, burada yıllardır yaşananların sadece bir fragmanı. Kobanê sokaklarında, yüksek bir duvarın yanında oynayan çocukları ve o duvarın arkasında da Türk bayraklarıyla oynayan çocukları görüyorum. Sürekli bir ölüm ve katliam tehdidi varken, bu durumun toplumu nasıl etkilediğini, huzur ve barış içinde yaşamak isteyen insanların psikolojisini nasıl etkilediğini yeni yeni anlıyorum. 
 
Kuzey ve Doğu Suriye neden saldırının hedefi oldu? Saldıran sadece DAİŞ miydi yoksa bir düşünce miydi? 
 
Kürtleri ve Rojava'yı yok etmek isteyenin sadece DAİŞ olmadığını söyleyebiliriz ancak Türkiye şu anda devrime karşı en büyük tehdittir. İkisi de benzer şekilde Rojava'ya sadece toprak ve iktidar hedefiyle saldırmıyor, bu devrimin mümkün kıldığı ideolojiyi ve farklı bir dünya umudunu yok etmek istiyorlar. Ve yalnızca Rojava'da değil, tüm Ortadoğu'da bu ideolojinin kökünü kazımak istiyorlar. Kürtlere saldırma ve onları yok etme hedefinin arkasında birçok motivasyon olduğunu düşünüyorum. Birincisi, tam olarak Kürtlerin zengin din ve maneviyat tarihi nedeniyle hedef alındığını düşünüyorum. Kürtlerin Zerdüştlükle güçlü tarihsel bağlantıları var. Êzidîler de kadim dini uygulamaları nedeniyle Şengal’de özel olarak hedef alındı ve katledildi. 
 
Buna karşı kadın öncülüğü söz konusu, nitekim YPJ bunun en somut örneği oldu… 
 
 
 YPJ kadın devrimini inşa etme ve koruma konusunda bütünlüklü bir konsepti temsil ediyor. YPJ bugünlerde çokça duyduğumuz “Jin, jiyan, azadî” sloganını savunuyor.
 
Kürt hareketi, yeni bir yaşam biçimini, toplumun kadın özgürlüğü ve demokrasisi aracılığıyla yeni bir dünyaya dönüşümünü temsil ediyordu. Kadın devrimi, sınıflı toplum ve ataerkillik tarafından tanımlanan ulus-devletlerin ve kurumsallaşmış dinin tarihsel temellerini devirmeyi amaçlıyor. Dünyanın her yerinde kadınlara ve insanlara zarar veren bu sisteme karşı mücadele ediyoruz. Dolayısıyla DAİŞ'in ve Türk devletinin saldırıları da kadının özgürlüğüne yönelik somut saldırılardır. Türkiye Süleymaniye'de Nagihan Akarsel'e suikast düzenleyeli daha bir ay bile olmadı. YPJ bununla mücadele ediyor. YPJ, kadınların toplumu özgürleşmesini sağlayan somut bir alternatif oluşturan ve savunan bir güçtür. YPJ, sermayenin, ataerkilliğin ve dinciliğin toplumlara yüklediği yükü kaldıran, gerçek bir demokratik ve ekolojik yaşamın yolunu açan, kadınların kendilerini özgürleştirmelerini sağlayan somut bir alternatifi geliştiren ve savunan bir güçtür. YPJ sadece askeri bir birlik değil, kadın devrimini inşa etme ve koruma konusunda bütünlüklü bir konsepti temsil ediyor. YPJ bugünlerde Rojhilat ayaklanmasında çokça duyduğumuz “Jin, jiyan, azadî” sloganını yaşıyor ve savunuyor.
 
Kadınları böylesi bir saldırıya karşı öncülüğe götüren nedenler nedir? 
 
Kadınlar, DAİŞ'e karşı savaşta temel olarak tarihsel baskılara karşı mücadele ediyordu. DAİŞ, binlerce yıldır Ortadoğu'da kadınları köleleştiren her şeyi temsil ediyor ve bu mücadeleye öncülük eden kadınlar, sonunda artık yeter dediklerini net bir şekilde gösterdiler. Kadınlar güçlerini geri aldı. DAİŞ'le savaşmaları kadınların kendi özgürlüklerini geri almadaki aktif rollerini üstlenmelerini sağladı. Bu toplumdaki kadınların silaha sarılmaları, ailelerini terk etmeleri, savaşa girmeleri radikal ve devrimci bir adımdı. Kadınlar, bir yandan topraklarını işgale kalkışan açık bir düşmanla savaşırken, bir yandan da DAİŞ'in temsilcisi olduğu, toplumlarını çürüten ve gerileten bir düşünce ile savaştılar. Yaygın ataerkillikle ve muhafazakarlıkla savaştılar. Kadınlar DAİŞ'le savaşırken, aslında kendilerine dayatılan kimlik rollerine karşı da savaştılar.
 
Kadınların bu noktada ilham kaynağı neydi, DAİŞ'in yenilgisi kadınlar için nasıl bir başlangıç oldu? 
 
DAİŞ'in yenilgisi bir başlangıç değil, özgürlük mücadelesinin devamı, özgürlük mücadelesinin bir adımıydı. Kadınların meşru müdafaadaki rolüne ilişkin çok bilgi olmasa da kadınları savunmasız bırakan ataerkil sisteme meydan okuyan kadınlar tarih boyunca olmuştur. Özellikle Kürdistan'da kadınların DAİŞ'le mücadelede ön saflarda yer almasını sağlayan şey, aslında çok kadim bir geçmiş ve tarihti. Tarih boyunca pek çok Kürt kadını tahakküme karşı çıkan silahlı mücadelelerde yer almıştır. Örneğin 1845'te Kırım Savaşı’nda 300 kişilik bir taburu yöneten Maraş Aşiretinin lideri Kara Fatma (Fata Reş), 1921'de Osmanlı'ya karşı başlayan Koçgiri İsyanı’nda eşiyle birlikte savaşan Zarife Hanım, Dersim İsyanı’nda eşi Seyid Rıza'yla birlikte savaşan Besê… Besê'nin savaşırken kurşunu biter. Son çare olarak kendisini taşlarla savunan Besê, ele geçirilmemek için kendini bir uçurumdan atar.
 
 
 DAİŞ'in yenilgisini pek çok kadın için bir anlamda bir başlangıç olarak kabul etmek mümkün. Bu kadınların özsavunma tarihlerini öğrenip, yeni bir yaşam için bir başlangıç oldu.
 
Kürt kadınlarının özsavunma tarihini temel alarak baktığımızda, DAİŞ hilafetinin Rojava'da yenilgiye uğratılması, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı ve kadın mücadelesi tarihinde önemli bir adım oldu. Bu savaşta Kürt kadınlar yalnızca tarihi mücadeleyi sürdürmekle kalmadılar, aynı zamanda DAİŞ'in kadınlara karşı uyguladığı katıksız vahşete karşı da savaştılar. Elbette savaşa katılan tüm kadınlar kendi tarihlerine tamamen hakim değildi ve motivasyonu da bu değildi. Örneğin pek çok kadın da hilafetin yönetimi altındaki kadınlara yönelik vahşete son vermek için savaşa katıldı. Hiçbir insan, hiçbir toplum ve hiçbir canlı özsavunma olmaksızın hayatta kalamazdı. Bu nedenle bu kadınların savunmasız bırakılması kabul edilemezdi. Bu açıdan DAİŞ'in yenilgisini pek çok kadın için bir anlamda bir başlangıç olarak kabul etmek mümkün. Bu kadınların özsavunma tarihlerini öğrenip, yeni bir yaşam için bir başlangıç oldu.
 
Sizin de daha önce belirttiğiniz gibi, Rojava'da kadınlar yalnızca savaşı yönetmediler, orada kurulmakta olan yeni yaşamı da ördüler. Kuzey ve Doğu Suriye'de kurulan yaşamın tüm dünya için bir model teşkil edebileceği söyleniyor. Nasıl bir yaşam örüldü?  
 
DAİŞ'e karşı mücadelede öncülük eden kadınlar, yalnızca silah kullanan, bu uğurda yaşamlarını feda eden kadınlar değildi. Elbette ki pek çok cesur kadın bu fiziksel kavgada kahramanca stratejiler geliştiriyor, savaşıyor, yaralanıyor ve ölüyor. Ancak DAİŞ’e karşı mücadele, aynı zamanda onların zihniyetlerine, ideolojilerine ve temel inançlarına karşı mücadeledir. Bu, kadınların toplum hayatı içinde mücadele etmek, ölümü ve ölmeyi yücelten bir ideolojiye karşı hayat kurmak zorunda oldukları anlamına gelir. 
 
Baas Rejimi'nin baskısı altındaki devrim öncesi Kürtler sadece kimlikleri ve varlıkları için değil, kadınlar kadın oldukları için çok çeşitli zorluklarla mücadele ettiler. Ataerkil gelenekler ve dogmatik din kültürü, kadınları sosyal, ekonomik, politik ve kültürel olarak ezmeye devam etti. Aile içi istismar ve şiddetle karşı karşıya kaldıklarında, çocuk velayeti hakkı da dahil olmak üzere, her türlü yasal haktan mahrum bırakıldılar.
 
Bu durum, 2005 yılında Rojava kadın hareketinin Yekitiya Star adı altında bir araya gelmesiyle değişmeye başladı. Dönemin baskıcı Baas Rejimi nedeniyle kadınlar gizlice çalışmaya ve örgütlenmeye başladılar. Bu da devrimin gerçekleşeceği zamana kadar kadın mücadelesinin en sağlam temellerini oluşturdu. Bunun bir sonucu olarak bugün Rojava'daki kadın devrimi, her toplumsal yapı içinde bir kadın özerk örgütü görünümündedir. Örneğin adalet sisteminde ve siyasette, eğitim kurumlarında, ekonomi alanında, kültür-sanat alanında, diplomasi alanında ve tabii ki meşru müdafaa alanında özerk kadın ordusu YPJ var. Yekitiya Star, Demokratik Konfederalizm anlayışına uygun olarak, ilkeleri çerçevesinde çalışmayı kabul eden tüm kadın kurumlarının çatı örgütü olan Kongreya Star'a dönüştü. Bir de eşbaşkanlık sistemi var. Bu sistem, her erkek görevli için Özerk Yönetimin içinde aynı pozisyonda eşit ve tamamlayıcı bir kadın görevlinin bulunmasını gerektirir. Bu, eşit temsile izin verdi ve tarihsel olarak erkek egemen olan alanlarda denge sağladı.
 
Bu sistemlerin etkisini özellikle her şehirde ve her büyük kasabada bulunan Mala Jin’da (Kadın Evi), kadınların sorunlarını çözmek için ve yardım için gidebilecekleri yerlerde gördüm. Mala Jin, istismar, boşanma gibi aile içi sorunlardan, çocuklarını büyütmek için fon eksikliğine veya ailevi ve diğer sorunlara kadar her sorunla ilgileniyor. Tavsiye veriyorlar, müdahale ediyorlar, hatta reşit olmayan evliliğe ve çok eşliliğe karşı yasaları uyguluyorlar. Bu tür yapılar, Kuzey ve Doğu Suriye kadınlarına sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel bağımsızlık ve özerklik kazandırmış ve toplumu olumlu yönde etkilemiştir.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan, Suriye’ye 20 yıl boyunca emek verdi. Abdullah Öcalan’ın “Kadın Özgürlükçü, Ekolojik ve Demokratik” paradigmasının hem kadın devriminde hem yeni yaşamın örülmesindeki rolü nedir? 
 
 
 Öcalan'ın paradigması ve fikirleri, Rojava'da kurulan yeni yaşamın temelidir. Kadınların kurtuluşu, demokratik konfederalizm ve ekoloji temelinde Rojava büyüyor ve özünde bu ilkelerle çalışıyor.
 
Öcalan'ın paradigması ve fikirleri, Rojava'da kurulan yeni yaşamın temelidir. Kadınların kurtuluşu, demokratik konfederalizm ve ekoloji temelinde Rojava büyüyor ve özünde bu ilkelerle çalışıyor. Abdullah Öcalan'ın paradigması, sosyalist devrimlerin tarihi, demokratik toplum biçimleri ve Kürdistan halkının gerçekliği incelenirken oluşturulmuştur. Rojava halkı, Öcalan paradigmasını sadece bir yol gösterici olarak değil, Kürdistan'ın diğer bölgelerinde denenmiş bir örnek olarak kullandılar. Öcalan paradigması sadece Rojava'da kurulmadı, mücadelenin farklı alanlarında uzun bir geçmişi var. Abdullah Öcalan, Rojava devrimi başlamadan çok önce İmralı Cezaevi'ne konmuş olsa bile, bu devrimin zihinsel lideridir. Bu paradigmayı kendisi, İmralı Ada hapishanesinde tecrit altındayken yarattı. Rojava'nın sistemi onun önerilerine ve analizlerine dayanıyor. Bu nedenle, özyönetim özerk olsa bile, Rojava'yı Abdullah Öcalan'dan ya da Kürt özgürlük mücadelesinden ayıramazsınız.
 
Türkiye’nin saldırılarına dikkat çektiniz ve Kuzey ve Doğu Suriye için tehdit ve tehlike olduğunu söylediniz. Türkiye ne amaçlıyor? 
 
Türkiye'nin Rojava'ya saldırması birçok yönden DAİŞ saldırılarının devamıdır. DAİŞ hala Türkiye’nin gücü ve yardımı ile yaşamaktadır. İkisinin çok uzun bir ortaklık ve işbirliği geçmişi vardır. İkisi de benzer nedenlerle Kürtlere karşı savaşıyor, Ortadoğu'da kurulan yeni yaşamı, kimliği, devrimci hayalleri ve yaşamı yok etmek istiyorlar. Her ikisi de Kürt halkının soykırıma uğratılmasını, kadın devriminin sona erdirilmesini amaçlıyorlar.
 
Türkiye’nin Kürt düşmanlığın bir tarihi ve geçmişi var. Kürtler Türkler için her zaman hedef olmuştur. Erdoğan, Ortadoğu'yu fethetmek için Neo-Osmanlı faşist hayallerini gerçekleştirmenin peşinde. Abdullah Öcalan'ın ve Özerk Yönetim'in demokratik konfederalizm önerisi ve hedefleri, bu kadar milletin bir arada yaşaması, onun faşist hayalinin tam da zıddına düşüyor. DAİŞ’e benzer şekilde, bir İslam ulus devletinin uygulanmasını hedefliyor. DAİŞ ve Türkiye'nin devrime karşı ortaklaştıklarına dair açık kanıtlar mevcut.
 
Bölgedeki yansımaları neler oluyor?
 
Rojava'nın Türk işgali altındaki bölgelerinde DAİŞ artıklarının cirit attığını gözlemliyoruz. DAİŞ ve Türkiye rejiminin kadın özgürlüğü ve insan hakları ihlalleri anlamında nasıl bir konsensüs içinde olduğunu görebiliyoruz. Rojava'ya saldırısında Türkiye'den yardım aldığına dair sayısız kanıt zaten kamuoyuna yansıdı. Bu konuda sayısız örnek olsa da bu yılın başında, Hesekê Cezaevi'nde bir DAİŞ'i canlandırma girişimi oldu. Bir ayaklanma çıktı ve yerel güçlerimiz buna karşı harekete geçti. Hapishaneye takviye olarak gelen Til Temir'e bağlı güçler, yolda bir Türk insansız hava aracıyla hedef alınıp bombalandı. Türkiye'nin hem direkt olarak DAİŞ’i desteklediğine hem de DAİŞ’in Kürdistan'daki Türk eylem ve işgallerine yardım ettiğine dair çok sayıda kanıt ve örnek sunmak mümkün.
 
Nitekim Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye saldırıları devam ediyor. Bu saldırılar sonuç alır mı?
 
 
 Bu ruh her yere yayıldı ve Türkiye'nin Rojava'daki kadınlara saldırma girişimlerine tüm dünya kadınlarının gücüyle cevap verilecek.
 
Türkiye'nin saldırılarına karşı verilen bu mücadele, burada kadın devrimi için elzem olduğu açık olmasına rağmen, yalnızca YPJ'deki kadınlar tarafından yönetilmiyor. Binlerce kadın Kürdistan'ın her yerinde ellerinden geldiğince mücadeleye öncülük ediyor. Kadınlar aynı zamanda siyasi mücadelede de merkezi bir rol oynuyor; bunun en güzel örneklerinden biri, Türkiye tarafından hedef alınmadan ve öldürülmeden önce toplumda güçlü bir figür olan Hevrîn Xelef'tir. Bu şekilde, Kuzey ve Doğu Suriye'de giderek daha fazla kadın kendini savunma görevlerine görünür bir şekilde katıldı. Ayrıca kadınların hepsi Kuzey ve Doğu Suriye'den değil, Kürdistan'ın her yerinden, Ortadoğu'dan ve tüm dünyadan, enternasyonalist kadınlar devrimi savunmak için çalışmak ve savaşmak için buraya geliyorlar. Dünyanın dört bir yanından kadın örgütlerin dayanışması ve bu dayanışma eylemlerinde YPJ bayrağının dalgalanması, kadın devriminin dünyada kadınlar için yarattığı umudun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.
 
Bu devrimin toprağına, halkına, yaşam biçimine, ideolojisine ve değerlerine yönelik her türlü saldırıya karşı kadınlar her zaman mücadelenin başını çekecek. Bu baskılara karşı kendimizi her zaman ilk savunan ve bugüne kadar elde ettiğimiz her şeyi koruyan biz olacağız. Türkiye'nin bizden daha fazlasını almasına izin vermeyeceğiz. Kadınlar, daha önce Arîn Mîrkan, Avesta Xabûr ve daha birçoğunda gördüğümüz aynı ruhla mücadeleye kesinlikle liderlik edecek. Ama bu sefer ruh her yere yayıldı ve Türkiye'nin Rojava'daki kadınlara saldırma girişimlerine tüm dünya kadınlarının gücüyle cevap verilecek.
 
MA / Gözde Çağrı Özköse