HDK’den ‘Kadın Mücadelesinin Kesişim Alanları’ paneli

img
İSTANBUL - HDK Kadın Meclisleri, “Kadın Mücadelesinin Kesim Alanları” başlığıyla düzenlediği panelde, Kürt kadın mücadelesi ve feminist mücadele tarihi tartışılarak, birleşik kadın mücadelesinin önemine dikkat çekildi. 
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclisleri, "Kadın Mücadelesinin Kesişim Alanları" başlığıyla HDK Genel Merkezi’nde panel düzenledi. “Kadın Mücadelesinin Kesişim Alanları" pankartının açıldığı panele, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, Havle Kadın Derneği üyesi Zehra Keleş ve Bağımsız Feminist gazeteci Ayşe Düzkan konuşmacı olarak katıldı. Üç oturum halinde gerçekleşen panelde, “Türkiye’de kadın mücadele tarihi”, “Kadın mücadelesinin özgünlükleri ve ortaklaşma deneyimleri”, “Kadınların ortak mücadele-dayanışma tahayyülleri ve kadın zamanları” konuları tartışıldı. Çok sayıda kadının katıldığı panelin moderatörlüğünü HDK Merkezi Kadın Koordinasyonu (MYK) üyesi Arife Çınar yaptı.
 
Panelin açılış konuşmasını yapan Arife Çınar, Süleymaniye'de katledilen Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi akademisyen - gazeteci Nagihan Akarsel ve İran'da katledilen Jina Emini’yi anarak başladı. Akarsel’in kadın mücadelesinde büyük katkıları olduğunu vurgulayan Çınar, “Akarsel, halkların eşitliğini ve özgürlüğünü savunan bir arkadaşımızdı. Kadın hakikatinin karanlıkta kalan tarihini aydınlatmak için mücadele ediyordu. Arkadaşımız bu hakikati ortaya çıkardığı için erkek devlet zihniyeti tarafından kastedildi. Onun mücadelesi mücadelemizdir. Yine İran’ın molla rejimi tarafından katledilen Jina’da aynı eril zihniyet tarafından katledildi. Bu gün Jina’nın arkasında bıraktığı bir saç telinin tüm dünyada çok büyük bir direnişe neden olduğunu görüyoruz” dedi.
 
FEMİNİST AKIMLAR
 
Daha sonra panelde söz alan gazeteci Ayşe Düzkan, birinci, ikinci ve üçüncü dalga feminizminin kadın mücadelesine etkilerine dikkat çekti. İkinci dalga feminizmin 1970-1980’lerde Türkiye’ye girdiğini aktaran Düzkan,  Simone de Beauvoir’ın  “Kadın olunmaz kadın doğulur” sözlerine atıfta bulunarak kadın mücadelesinin ideolojik alanda genişlemesine işaret etti. 1998’de yayınlanan kadınların kurtuluş bildirgesinde yer alan maddeleri hatırlatan Düzkan,“ O dönemde yayınlanan bildiride bedenimize, kimliğimize, emeğimize el konulmasına ilişkin maddeler var. Yani nasıl giyineceğimizden, nasıl görüneceğimizden tutalım, yine evdeki sömürüye işaret ediyor. Bu dönemde Türkiye’de Kürtler ’de kendi kurtuluşunu kendi örgütleyecekleri bir hareketle öreceklerini dediler. Böyle bir paralellik var” diye belirtti. Düzkan, “Biz yola çıktığımızda politikanın konusu olmayan baskı ve sömürüyü, politikanın konusu haline getirdik. Şimdi politikanın parçası olmayan konularda görüş bildirmeye ve siyaset yapmaya başladık. Eğer o yıllarda bunu yapmış olsaydık bağımsız bir hareket oluşturamazdık” şeklinde konuştu.
 
GÜÇ İLİŞKİLERİNİ DÖNÜŞTÜRMEK
 
Havle Kadın Derneği üyesi Zehra Keleş, Türkiye feminist kadın mücadelesinin refah üçgeni etrafında şekillendiğini dile getirdi. Keleş, “Bu refah üçgeni devlet, aile, piyasa arasındaki bir ilişkidir. Bu üçünün sorumluluğu bölüştüğü faktör bu ülkenin refah rejimini belirliyor. Bu ülkenin refah rejimi de benim hak ve özgürlüklere erişimimi belirliyor. Feminizm de aslında bu hizmetlere erişimi arttırmak, o güç ilişkilerini yeniden kadınların lehine dönüştürmek olduğunu düşünüyorum” dedi. 
 
KÜRT KADINLARIN DİRENİŞİ
 
Kürt kentlerinde hak ve hizmet alanlarının boş bırakıldığını belirten Keleş, “Baktığımızda ilk saldırılar oraya yapılıyor, ilk kapatılan kurumların bölgede uygulandığını görüyoruz. Kürt kadın hareketinin Türkiye kadın hareketlerine kattıklarına baktığımızda aslında değişen çok şey oldu. ‘Kürt kadını nasıl direniyorsa öyle direnilmeli’ deniliyordu. Yani geldiğimiz evreye baktığımızda Kürt kadın hareketi ile karşılıklı dönüştüğümüz bir dönemden geçtiğimizi görüyorum.  Hep bir fark vardı ama ortaklığı kuruyorduk. Tüm farklılıklara rağmen bir araya geldik, konuştuk. Bir süre sonra bunun feminist hareketin gözünü açtığını farktım ettim” şeklinde konuştu. 
 
HDP Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, kadın mücadelesinin dört parçada büyüdüğüne işaret etti. Kadın hareketinin tarihin her döneminde ciddi mücadeleler yürüttüğüne vurgu yapan Taşdemir, “Dünyada gelişen kadın mücadelesi Kürt kadın hareketini de etkiledi. Özellikle yirminci yüzyıldan beri Kürt kadın hareketi birçok dernek ve dergi çıkarmıştır. Ama  sürekli bir kapatılma ve baskıyla karşılaştığını ve bir kesintiye uğradığını görüyoruz. Kürdistan gerçekliğini anlatırken bunları ayrı denklem üzerinden görmemeliyiz. Türkiye Cumhuriyetin kurulmasıyla Kürtlere yönelim tam anlamıyla bir inkar ve imha siyasetinin yürütüldüğünü görüyoruz. Kürtlerin bu inkar ve asimilasyona karşı hareketli bir refleksler ve isyanları gelişiyor. Dersim, Ağrı, Koçgiri isyanları gibi. Bu isyan süreçlerinde baktığımızda sanki sadece erkekler öne çıkıyor. Fakat Dersim isyanında Zarife’nin yürüttüğü mücadele ve kadınlara yazdığı mektuplarla direniş çağrıları yaparak bir öncülük ettiğini görüyoruz. Yani kadın mücadelesi dar alanda kalsa da her dönem vardı” dedi.
 
ÖZGÜN VE İDEOLOJİK ÖRGÜTLENME HATTI
 
Kürt özgürlük hareketinin 1990'lı yıllarda fazla ivme kazandığını aktaran Taşdemir, “O dönemde Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan baskı ve işkencelere karşı Sakine Cansız, Gülten Kışanak’ların cezaevinde sürdüğü mücadele, ‘kadın olmadan devrim olmaz’ şeklinde bir mücadeleye evirildi. Kürt kadınların sadece yakınları cezaevinde olduğu için bu mücadeleyi yürütmedi. Aynı zamanda Kürt kimliğini ve kadın kimliğinin de açığa çıkmasında önemli rol oynadı. Kadın mücadelesi 1990 yıllarda yaşanan katliamların gölgesinde yavaş da olsa özgür, özgün ve ideolojik hattının kurulduğunu görüyoruz” diye belirtti. 
 
ÖCALAN'IN ROLÜ 
 
Kürt kadın hareketinin giderek genişlediğini ve iki binli yıllarda kurumsallaştığını anlatan Taşdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu süreçte de onlarca kadın derneği ve dergi çalışmaları oldu. Bu kurumlarda yer aldığı için birçok kadın tutuklandı. Kadınlar bu anlamda ciddi bir bedel vererek bu evreye geldi. Verilen bedeller sonucunda özgün, özerk örgütlenmeye gidildi. Bu anlamda kadınlar Kürtlerin demokratik, özgürleşme taleplerine bir öncülük ettiğini görüyoruz.  Kadın mücadelesi, kadın kimliğinin özgürleşmesiyle birlikte toplumun özgürlüğünü içine alan bir süreçte geldi. Kadınların eşit temsiliyet ile kadın özgürlükçü paradigmasının derinleştirmesi başladı ve bu süreç hala devam ediyor. Bu mücadelenin temel dinamiği Sayın Abdullah Öcalan’ın, barış sürecinde ‘kadına şiddet uygulayan bir ülkenin vatandaşı olmam, kadının olmadığı bir barış masasında oturmam’ sözü kadın mücadelesinin dinamiğidir”  
 
Panel sunumun ardından soru cevap bölümüyle son buldu.