Nagihan 'kadın izlerini' sürerek bir hafıza oluşturdu

HABER MERKEZİ - Kadın haberciliği ile Özgür Basın çalışmalarına başlayan, Rojava’da kadın köyünün mimarı olan, Efrîn’de kadın simgelerinin izini süren, kadın hafızası için kütüphane çalışması başlatan Nagihan Akarsel, dokunduğu her kadında yaşama dair derin izler bıraktı. 
 
İran’da kadınların dahil oldukları birçok toplumsal hareketliğin yaşanması oldukça geçmişe dayanıyor. Tebriz’de kadın ayaklanması, 1890’daki tütün protestoları, 1895’de kıtlığa ilişkin başlayan protestolar, 1906 Anayasa Hareketi ve 1979 İslam Devrimi sonrası yaşananlar, kadınların dahil oldukları başlıca isyanlar oldu. İran’da “kadın haklarına” dönük taleplerin dile getirildiği eylemlerden biri 1906’da yaşandı ancak bu hareketlilik de iyi örgütlenmediği için süreklilik arz edemedi. 2022 yılına gelindiğinde, Rojhilat’ın Saqiz kentinde Kürt kadın Jina Amini’nin “ahlak polisi” tarafından katledilmesi, kadınların öncülük ettiği büyük bir halk isyanının başlangıcı oldu. Bu isyanın kadınlar öncülüğünde gerçekleşmesinin yanında bir diğer özelliği de PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın felsefesinden yola çıkarak, Kürt kadın hareketinin dünya kadınlarını etrafında topladığı “Jin, jiyan, azadî” sloganının yükselmesi ve yayılması oldu. 
 
Her ülkede kadınların öncülük ettiği “kadın devrimlerinin” yaşanacağı umudunun yükseldiği bir süreçte, devrime olan inancını dokunduğu her kadına aktaran, Jineoloji bilimine gönül vermiş ve gelişmesine katkı sunmuş Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi akademisyen-gazeteci Nagihan Akarsel, Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde 4 Ekim’de uğradığı saldırıda katledildi. Konya Kürtlerinden olan Akarsel, özgürlük mücadelesiyle tanıştıktan sonra 2001-2007 yılları arasında tutuklu kaldı. Tahliye olduktan sonra kadın haberciliğinin gelişmesinde çalışmalara imza atan Akarsel, 2008-2014 yılları arasında Özgür Basın faaliyetlerinde bulundu. Daha sonra Jineoloji çalışmalarında yer alan Akarsel ile 2014’ün Ağustos ayında yolları kesişen Zozan Sima, birlikte yürüttükleri çalışmaları, bu çalışmalarla amacını ve Akarsel’in hayalini anlattı. 
 
JİNEOLOJİ ÇALIŞMALARI 
 
Akarsel’in Demokratik Modernite Dergisi’nde yayınlanan bir yazısı üzerine kendisini tanıdığını belirten Sima, “Nagihan ile ilk tanışmamız gıyaben bir tanışma oldu. Dergideki yazısında kullandığı dil, anlattıkları dikkatimi çekmişti. Bir süre sonra Jineoloji dersi vermek için gittiğimiz akademide karşılaştık. Akademide ders dinlemeye gelmişti. Çok ilgiliydi, sürekli soru soruyordu. İlk tanışmamız böyle oldu. Daha sonra dergide yazısını okuduğum kişi ile akademide tartışma yürüttüğüm kişinin aynı olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. 2014’ün sonundan itibaren Jineoloji alanında birlikte çalıştık. Şehadet anına kadar Jineoloji Akademisi çalışmalarında birlikteydik” dedi. 
 
DERİN YOLDAŞLIK BAĞI 
 
Sima, birlikte çalıştıkları süreçte Akarsel’in onda bıraktığı izlenimleri, şu sözlerle anlattı: “Dolu dolu, her anı duyguyla, düşünceyle, yoldaşlık bağıyla yürütülen bir süreçti. Ben ve Nagihan çok farklı özelliklere sahiptik. Bu kadar farklı özelliklere sahip insanlar anlaşamayabilirler. Ama onun arkadaşlık bağı çok derindi. Aramızda bu kadar derin bağın oluşmasında, onun emeği benimkinden daha fazlaydı. Hiçbir şeyin sıradan ve başarısız olmasını istemezdi. Bir yerde bir tıkanma gördüğünde, onu çözmek için canla başla çalışırdı. Olmayacağını, yapamayacağımızı düşündüğümüz şeylerde, o fikir üretti, sadece fikir üretmeyle kalmadı, emek de harcadı. Kavgayı göze alması gerekiyorsa, onu da yapıyordu. Bu anlamda Nagihan’ın birey olarak bana da, akademiye de, Kürdistan kadın özgürlük hareketine de oldukça katkıları oldu.” 
 
'KADIN DİLİ' OLUŞTURMA ÇABASI 
 
Akarsel’in kadın biliminin gelişmesinde verdiği emeğe değinen Sima, “Nagihan neden bu kadar Jineoloji’yi önemsedi?” sorusuna, şöyle yanıt verdi: “Jineoloji’nin yaşamla bir bağı var. Zengin yöntemlerle birçok şeyi üretebileceğimiz bir alan, bu da Nagihan’ın karakterine çok uygundu. Şöyle bir özelliği vardı; hangi alanda çalışma yapıyorsa, ona dört elle sarılıyordu. Daha önce basın çalışmalarında yer almıştı. Özgür basın çalışmalarında bir kadın dili oluşturmak, kadın hikayelerini işlemek, kadınların düşüncelerini yaymak için özgün bir çaba harcıyordu. Aslında Jineoloji ile bu biraz taçlanmış oldu. Kendi kişisel devrimci arayışı ile Jineoloji’de ürettiklerini birleştirerek, ortaya yeni şeyler koyuyordu. Jineoloji’yi bir iş olarak görmedi. Jineoloji çalışmalarında yer aldığında, basın çalışmalarındaki arkadaşları biraz sitem etti. Çünkü başarılı bir gazeteciydi. Ama her iki çalışmayı da birleştirdi, dergilere, televizyon programlarına, gazetelere bildiklerini aktardı. Jineoloji çalışmalarının bu düzeyde gelişmesinde en belirleyici arkadaş olduğunu söyleyebilirim.” 
 
ŞENGAL’DE DOĞAL TOPLUMUN İZLERİNİ ARADI 
 
Akarsel’in en son Güney Kürdistan’da “Kürdistan Kadın Kütüphanesi” kurmak için yürüttüğü çalışmadan söz edilse de, bu onun kadın alanında yaptığı ilk çalışma değildi. Sima, Akarsel ile Şengal’e gittiklerini belirterek, gittiği her yerde olduğu gibi burada da “kadın izlerini” aradığını ve bu izleri takip ettiğini söyledi. 2016’da Şengal’e gittiklerini aktaran Sima, “Onunla Şengal’de ilk tartışmamızda, ‘Şengal neden hedef oldu? Burada saklı olan hakikat neydi? Burada devletlerin, erkek egemenlerin hedef aldıkları neydi? Şengal’in hedef alınması sadece jeopolitik durumu ile ilgili değildi’ diye soruyordu. Bu onun heyecan duyduğu bir konuydu. Şengal’e bir yılda 4-5 kez gidip, kaldık. Fotoğraflar çektik, anneler ile röportaj yaptık. Kadına dair, Êzidîlik inancında doğal topluma dair her iz onda heyecan uyandırıyordu” şeklinde anlattı. 
 
EFRİN’DE HİÇ BİR SİMGEYİ KAÇIRMADI 
 
Akarsel’in Efrîn’de yaptığı çalışmalara da değinen Sima, “Oradaki kökleri araştırdı. Bu konuda ‘Jineoloji merceğinden Efrîn: Özü biçime suret olan bir kent’ başlıklı bir yazı yazdı. 
Yine Efrîn işgalinde ‘Efrîn gerçekliğine Jineolojik bakış’ diye bir yazı yazdı. ‘Efrîn’ isminden tutalım da, oranın tarihi yerlerine kadar hepsini tek tek dolaştı, tek tek dokundu. Efrîn’de hiç bir sözü, hiç bir simgeyi kaçırmadı. Hatta Efrîn’in Ruta köyünde sadece kadınların konuştuğu özel bir dilin olduğunu öğrenmişti. Gidip oradaki annelerin ses kayıtlarını almıştı. Nagihan, kurduğu hiç bir bağı terk etmezdi. Efrîn’de tanıştığı Êzidî bir anne vardı. O anne kendisini Nagihan’ın manevi annesi ilan etti. Her sabah kendisine bir gül gönderirdi. Şahadetine kadar da o bağı koparmadı. Kısa bir anı paylaştığı insanlarla ilişkisini bile süreklileştirirdi” dedi. 
 
JİNWAR’IN İNŞASINDA YER ALDI
 
Sima, Rojava’da, 2017’de temelleri atılan ve 25 Kasım 2018'de kapılarını açan “Kadın köyü Jinwar”ın kuruluş aşamasında da yer alan Akarsel’in projedeki emeklerini anlatarak, şöyle devam etti: “Rojava’da ‘Jinwar projesinin’ oluşum süreci yaşanıyordu. Nagihan, Kobanê’ye eğitim çalışması için gitmişti. Orada bir kadına dair trajik bir hikaye duymuştu ve çok öfkelenmişti. Reber Apo’nun bir projesi olan ‘kadın köyü’nün sorunu çözebileceğine dair bir hisle gelip bizlerle paylaştı. Proje, Kürdistan kadın hareketinin gündemindeydi ama bu olay onu çok etkiledi ve ‘buna biz çözüm bulmalıyız’ dedi. ‘Savaş koşullarının olduğu bir yerde, yeni bir yaşam alanı kurabilir miyiz?’ diye başta cesaret edemedik. Ama o kararlı ve ısrarcıydı. Herkesi motive etti ve mevcut kadın kurumlarıyla görüştü. Birlikte 2 ay boyunca Rojava’da köy köy dolaşıp hangi alan uygundur diye baktık. En son Kongreye Star’ın da içinde olduğu bir grupla birlikte kayısı bahçelerinin olduğu bir yeri tespit etmiştik. Orada kadın köyü kuruldu.” 
 
ANDREA WOLF ENSTİTÜSÜ’NÜN KURULUŞU 
 
Sima, Akarsel ile birlikte Rojava’da 2016 ve 2018 yılları arasında birlikte çalıştıklarını söyledi. Akarsel’in, Rojava’da bulunduğu yıllarda Andrea Wolf Enstitisü’nün kuruluş aşamasında yer aldığını belirten Sima, “Rojava’ya ilgi duyan çok sayıda enternasyonalist vardı. Rojava’ya gelip desteklerini iletiyorlardı. Ama bir örgütlenmeye, bir kurumlaşmaya kavuşmamıştı. Daha sonra Andrea Wolf Enstitisü kuruldu. Bunda da Nagihan’ın belirleyici bir payı var” diye belirtti. Sima, enstitünün kurulduğu süreçte Akarsel’e ilişkin bir anısını, “Biri Alman, biri Katalan iki enternasyonalist kadın Kürt kadın hareketini tanımak için Jineoloji merkezine gelmişti. İki kişilerdi ama neredeyse 10-15 gün birlikte ders verdik. Ben ‘iki kişi için bu kadar zaman ayırmak olmaz’ diyordum. ‘Hayır, bu çok değerli, yapmamız gerekiyor’ diyordu. Verdiği emeklerden sonuç aldı” sözleriyle anlattı. 
 
KÜRDİSTAN KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ 
 
Akarsel’in kadınlar için hayata geçirmek istediği Kürdistan Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne dair bilgi veren Sima, Akarsel’in Kürdistan kadınlarının hafızasının bir yerde toplanmasını önemsediğini ve bu duygu ile hareket ettiğini belirtti. Sima, “Projeyi birlikte planlayıp bunu paylaştığımızda, yine herkes bunun büyük bir proje olduğunu ve altından kalkıp kalkamayacağımızı soruyordu. Fedailik kavramını sadece bir savaştaki ölümle ele alıyoruz ama bazen düşüncenin de fedailiği, cesareti gerekir. Kürdistan kadın tarihinin yazılması kadın deneyiminin ifadeye kavuşması için bir çalışmaydı. Kürdistan kadın hareketinin 40 yıllık deneyimini dünya kadınlarına taşımaya ihtiyaç olduğunu bilerek projenin içindeydi. Proje için birçok kesimle görüşmeler yaptı. Binasından bahçesindeki çiçeğe, sandalyesinden, toplanacak kitaplara kadar çaba harcıyordu. Tabi bu yarım kalmış bir proje, bizim sorumluluk almamız gerekiyor” ifadelerini kullandı. 
 
GÜNEY KÜRDİSTAN’DA JİNEOLOJİ ÇALIŞMALARI 
 
Akarsel’in 2019 yılında Güney Kürdistan’a geçtikten sonra oradaki kadınları etkilediğini söyleyen Sima, “Orası bir yanıyla da kadınların umutsuz olduğu, katliamların arttığı bir yerdi. Nagihan, yöntem zenginliğini esas alıyordu. Güney’de siyasete çok fazla güvensizlik var. Süleymaniye, sanatçılarıyla tanınan bir kent. Kadın sanatçılar ile birlikte bölgede yaşayan kadınların acılarını dile getiren bir çalışma yapılmıştı. Jineoloji çalışmalarını sanatsal çalışmalar üzerinden geliştirme çabası içerisindeydi” şeklinde konuştu. 
 
GİTTİĞİ YERLERİN KÖKLERİNİ TANIMAK İSTEDİ 
 
Konya’nın bir köyünde doğup büyüyen Akarsel’in gittiği her yerde, o yerin dilini, kültürünü öğrenmek için çaba harcadığını söyleyen Sima, Akarsel’in Rojava’da Kurmanci’yi, Süleymaniye’de de Soranca’yı öğrendiğini kaydetti. Sima, Akarsel’in bu özelliğine dair şunları belirtti: “Ulusal birlik değimiz şey sadece siyasi olarak bir araya gelmek değil. O ruhu hissetmekle ilgili bir şey. Efrîn’de de, Şengal’de de böyleydi, çünkü siz o zemine doğru şekilde temas ederseniz orası da kapılarını size açar. Bu kadar sevilmesinin nedeni bu konudaki netliğiydi. Nereye gitse oranın köklerini tanımak, anlamak, onunla bütünleşmek için büyük çaba harcıyordu.”  
 
EN BÜYÜK HAYALİ ÖCALAN İLE TARTIŞMAK 
 
“Nagihan’ın en büyük hayali Reber Apo’nun özgür olduğu bir ortamda yaşayabilmekti” diyen Sima, “Gördüğü rüyalara dair ‘bu Reber Apo’nun özgürlüğüne işarettir’ diyordu. Reber Apo ile karşılaşmak ve Jineolojiye dair yaptıklarını onunla tartışabilmek istiyordu” ifadelerinde bulunarak, Akarsel’in Abdullah Öcalan’a dair bir de roman taslağının olduğunu belirtti. 
 
NAGİHAN NEDEN KATLEDİLDİ? 
 
Akarsel’in, katledilmesinin altında yatan nedenlere değinen Sima, her bir özelliğinin onu hedef yaptığını söyledi. “Jineoloji, Kürdistan kadın hareketinin 40 yıllık deneyiminin rafine olmuş, yoğunlaşmış halini temsil ediyordu” diyen Sima, Akarsel’in Jineolojinin gelişmesinde büyük emek sarf ettiğini de sözlerine ekledi. Sima, katliamın altında yatan diğer nedenleri şöyle sıraladı: “Son bir ayda gelişen olaylarda şunu gösteriyor ki ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı etrafında toplanan gerçeklik, Rojhilat’ta başlayıp yayılan hareketle birlikte bunu çok derinden hissediyoruz, bu yüzyıl gerçekten kadın özgürlüklerinin yüzyılı. Buna Kürt özgürlük hareketi öncülük ediyor. Bunları bu kadar güçlü hissettiğimiz bir dönemde, bu gücü temsil eden bir arkadaşın hedef olması devlet aklının, erkek egemen aklının bir sonucu. 
 
KDP’NİN SALDIRILARI 
 
Başka bir nedeni de Güney Kürdistan yönetiminin esasta Kürdistan özgürlük hareketine dönük tutumuyla bağlantılı. Türkiye MİT’inin KDP yönetimiyle oluşturduğu iş birliğinin bir yanı gerillalara dönük, diğer yanı da siyasetçilere dönük bir saldırı. Bu konuda YNK yönetiminin kendi içindeki parçalılığı ve iradesizliği de var. Hepsi için diyemeyiz ama bir kesim buna olanak sağlamasa, Süleymaniye gibi bir yerde böyle bir saldırı yaşanmazdı. Bir diğer nedeni de Nagihan’ın Güneyli kadınlara dokunmasıydı. Nagihan’ın çalışmaları, ortaya çıkardıkları onun anısına layık bir şekilde daha etkili devam ettirilecek.” 
 
DÜNYANIN KADIN DEVRİMİNE İHTİYACI VAR
 
İran’da katledilen Jina Amini’nin ardından dünyada kadın özgürlük dalgasının yükselmeye başladığını ve Nagihan’a dönük saldırıyı da bu tepkilerin bir devamı olarak sürdürmek gerektiğini ifade eden Sima, sözlerini şöyle sürdürdü: “Artık bunun geri dönüşü yok. Ya bir kadın devrimi ile bu dünyayı değiştireceğiz ya da ortaya çıkacak olan faşizan gerçeklik, sadece kadınlara değil, doğaya, hayvana hiç kimseye yaşam hakkı tanımayacak. Dolayısıyla bu dünyanın çok acil bir kadın devrimine ihtiyacı var. Nagihan’ın mücadelesi de bunun kilometre taşlarından biri. Başta Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınlar bu konuda daha fazla çaba sahibi olmalı. Bu konuda Türkiye’deki feminist çevrelere bir eleştiri sunmak istiyorum. Nagihan feminist harekete de çok büyük katkıları olan biriydi. Daha fazla sahiplenmenin olması gerekiyor. Eğer feminist hareket Nagihan’ın mücadelesini kendi mücadelesi olarak görüp sahip çıkmazsa, bu durum kendi devrimci sorumluluklarına sahip çıkmamaları olarak açığa çıkar.” 
 
MA / Arjin Dilek Öncel