Barış mücadelesine adanan bir hayat 2020-11-17 09:50:09 MARDİN - Çocuk yaşta evlendirilen ve hayatı büyük zorluklarla geçen Barış Annesi Meles Tekin, 75 yıllık ömrünün büyük bölümünü barış mücadelesine adadı. Baskılara karşı yılmayan Tekin'i ailesi, "Hayatı mücadeleydi" diye anlattı.  Mardin’de tedavi gördüğü hastanede 12 Kasım’da organ yetmezliği nedeniyle 75 yaşında hayatını kaybeden 75 yaşındaki Barış Annesi Meles Tekin, ömrünü barışa adamış ve bu uğurda her türlü zorluğa göğüs germiş bir kadın. 1945 yılında Derik’te doğan Tekin, 11 çocuk annesi olmasının yanı sıra barış mücadelesinde de en ön saflardaydı. Birçok eylemde yer alan Tekin, Derik’ten Mardin ve Şırnak’a barış eylemlerinin yanı sıra DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 2014 yılında Urfa’nın Suruç sınırına gerçekleştirilen nöbete de katıldı.    ÇATIŞMAYA KARŞI CANLI KALKAN OLDU   2015 yılında olası bir çatışmanın önüne geçmek için bir grup Barış Annesi ile birlikte Bagok Dağı kırsalında canlı kalkan olan Meles Tekin, fotoğraf karelerine iki eliyle yaptığı zafer işareti ile yansımıştı. Meles Tekin 1 Ekim 2015’te canlı kalkan eylemini sürdürürken, 19 kişi ile birlikte gözaltına alındı ve bir hafta gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Tekin, gözaltıya rağmen “barış” talepli eylemlerde yer almaya devam etti.     GERİ ADIM ATMADI   2015-2016 yıllarında bölge kentlerinde uygulanan sokağa çıkma yasakları döneminde yaşanan çatışmalara karşı da bedenini siper eden Tekin, önce Cizre’de yaşanan ablukayı kırmak için yürüyüşe geçen “Botan yürüyüşçülerine” katıldı, ardından ablukalara karşı Nusaybin’in Girê Mîra (Girmeli) Mahallesi'nde başlatılan nöbette yer aldı. Günlerce süren nöbete dönük baskı ve saldırılar karşısında geri adım atmaya Tekin, kararlı bir şekilde barış talebini haykırdı.     13 Ocak 2017’de Bitlis’te yaşanan bir çatışmada oğlu Ahmet Tekin’in (Bahoz Agir) hayatını kaybettiği haberini alan Tekin, çektiği acıyı başka annelerin yaşamaması adına eylemlerine devam etti. Bu sırada hakkında “örgüte yardım” iddiasıyla açılan davada 4 yıl 2 ay hapis cezasına hükmedildi. Cezasının onanmasının hemen ardından Nisan 2018’de tutuklanan Tekin, önce Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’ne ardından ise Elazığ T Tipi Kapalı Cezaevi'ne konuldu.   CEZAEVİNDE DE MÜCADELESİ SÜRDÜ   Cezaevinde olduğu süre içinde birçok hastalıkla mücadele etmesinin yanı sıra aile fertlerine de moral depolayan Tekin, cezaevindeki arkadaşlarının da moral kaynağı oldu. Hastalığına rağmen her defasında Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından “cezaevinde kalabilir” şeklinde rapor verilmesi nedeniyle tahliye edilmeyen Tekin, 18 ay tutulduğu cezaevinde infaz yasasında yapılan değişiklikle tahliye oldu. Tahliyesinin ardından artan hastalıklarıyla mücadele eden Tekin, bir süre sonra felç geçirdi ancak direnciyle bir süre sonra yeniden ayağa kalktı. En son yakalandığı zatürrenin iç organlarını aşırı etkilemesiyle yaklaşık 10 gün yaşam mücadelesi veren Tekin, hayata gözlerini yumdu.    'TEK İSTEĞİ BARIŞTI'   Tekin’in hayat hikayesini Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlatan oğlu Mehmet Tekin, “Annem doğduğundan bu yana hayatında iyi bir gün görmedi” dedi. Annesinin henüz 16 yaşında iken babasıyla evlendirildiğini aile içinde de zorluklar çektiğini belirten oğlu Tekin, kardeşinin hayatını kaybetmesinin ardından annesinin üzüntüsünün katlandığını söyledi.  Annesinin her zaman eylemlerde, Newroz kutlamalarında olduğunu belirten Tekin, “Her zaman isteği barıştı” diyerek, annesinin Barış Anneleri’ne katılmasıyla mücadelesinin de daha da aktifleştiğine işaret etti. Annesinin sevilen bir isim olduğuna dikkat çeken Tekin,"Aydın bir insandı. Komşuları tarafından sevilirdi. Sohbeti güzeldi. Toplantılara, eylemlere katılırdı. Şakacıydı da” ifadelerini kullandı.   ‘HAYATI MÜCADELEYDİ’   Cezaevi sürecinin annesinin sağlık durumunu kötü etkilediğini dile getiren Tekin, cezaevine girip çıkmasının ardından da barış talebinin değişmediğini söyledi. Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayatı mücadeleydi. Cezaevine girdiğinde de mücadele ediyordu. Çıktı yine ‘barış, barış’ dedi. Bugün biz üzüntülüyüz annemizdir ama aslında Barış Anneleri diyoruz ya hepimizin anneleri onlar. Biyolojik olarak ben onun çocuğuyum ama o Kürtlerin annesidir. Halkın annesidir. Vasiyeti vardı; ‘Ben ölürsem oğlumun yanına gömün’ diyordu. Ama ondan önce babam hayatını kaybetti, babamın isteği de buydu. Onu da onun yanına defnettik. Başımızın dik olmasını istiyordu, onurlu durmamızı istiyordu. Her zaman son sözü ‘bu kan dursun, barış olsun’ idi. Oğlunu görmek ona sarılmak istiyordu ama imkan yoktu. Şimdi birbirlerine komşu oldular.”    MA / Ahmet Kanbal