‘Herkes bulunduğu yerde üretim yapsın’ 2020-04-18 09:07:26   DİYARBAKIR - Koronavirüs pandemisiyle beraber şehirlerin kendi içinde izole olduklarını belirten Ekolojist Sergen Sucu, şehirlilerin köylere gidip talan yapacağına, bulundukları yerleri üretim alanına dönüştürmesinin daha doğru olacağını söyledi.    Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi, hızla yayılmaya devam ederken, pandemi doğa ile insan arasındaki ilişkiyi de sorgulamaya neden oldu. Kovid-19, SARS, MERS, Ebola, HIV, Zika, H1N1, kolera gibi neredeyse insanlarda ortaya çıkan salgın hastalıkların yüzde 70'inin vahşi yaşamdan kaynaklandığı belirtilirken, uzmanlar, doğa üzerinde tahakkümcü davranışlar nedeniyle viral salgınların arttığına işaret ediyor. Koronavirüs pandemisinin, yaban hayatının ve dünya ekosistemlerinin yok edilmesi sonucu ortaya çıktığına dikkati çeken Ekolojist Sergen Sucu, kentlerden köylere yapılan göçler, tüketim toplumu ile viral salgınlar arasındaki ilişkiyi değerlendirdi.    ‘VİRÜSÜ YARATAN İKTİDARDIR’   Salgınların insanların kendi yaşam alanlarından çıkıp başka alanlarına müdahale etmesiyle başladığını ifade eden Sucu, virüslerin tarihinin evrim tarihiyle doğru orantılı ilerlediğini kaydetti. Homo Sapiens’in müdahaleci yaklaşımıyla doğada kendi iktidarını ürettiğine dikkat çeken Sucu, virüsün ve bu virüsü tedavi etmeye çalışan sağlık sisteminin hepsinin, entegre bir iktidar sisteminin parçası olduğunu söyledi. “Hastalığı yaratan da iktidardır, bir tahakküm ilişkisidir, aynı zamanda tedavisini yapabilmeyi düşünen de ve buna bilimsel çalışma diyen de iktidarın kendisidir” ifadelerini kullanan Sucu, insanların yaratmış olduğu erke karşı bir karşı direniş gelişmediği sürece viral salgınların devam edeceğine dikkat çekti.   MİLİTER BİR YAKLAŞIM   Genel olarak erkek ve iktidar çözümlenmediği sürece pandemilerin önüne geçilemeyeceğinin altını çizen Sucu, son dönemde “sokağa çıkma yasağı” adı altında ilan edilen yasakları da eleştirdi. Toplumun böyle bir talepte bulunmasının bile militer bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Sucu, “Yasağı istemek erktir ve iktidardır. Devletten böyle bir talep beklemek militer bir aklın ürünüdür. Yani insan erk bir hata sonucu, açığa çıkan salgın ile baş edebilmek için erk kullanarak bir yöntem geliştirmeye çalışıyor. Hatanın devamını sağlıyor. Genel olarak bu erk ve iktidar ortadan çözümlenmediği sürece pandemiyi de salgınları da aşamayız” değerlendirmesinde bulundu.   ‘DEVLETLER SAMİMİ DEĞİL’   İnsanların bütün yaşam alanlarına vermiş olduğu zarardan sonra salgınların gelişmeye başladığını dikkati çeken Sucu, insanların her defasında salgının hemen ardından biraz dinginleşip sonra bütün korkunç faaliyetlerine devam ettiğini hatırlattı. Sucu, “Örnek veriyorum; salgına rağmen bir iktidar sonucu olan savaş argümanları devam etmektedir. Kürdistan bombalanmaktadır. Dünyanın birçok yerinde salgına rağmen insanların yaşam alanları talan edilmektedir. İnsanların tarım yaptığı alanlar devlet eliyle bombalanmaktadır ve bütün doğa talan edilirken, bugün bu pandemiyle mücadele eden devletlerin samimiyeti sorgulanmalıdır. Samimi değillerdir” ifadelerini kullandı.   İNSANIN TARİHSEL HAFIZASI   Toplumun kontrolsüz bir tüketim mekanizmasına sahip olduğuna, üretim mekanizmalarından ise yoksun olduğuna işaret eden Sucu, “Sadece oturup hazır ürünleri tüketmek üzerine programlanmış bir yaşama sahipken, bugün neden üretebilmeyi düşünüyoruz. Çünkü fark ettik ki biz üretmediğimiz zaman sermaye ve devlete bağımlı kalarak aslında yoksullaşıyoruz. Meta olan paranın yaşamımızda hiçbir anlamı kalmıyor. Çünkü temel ihtiyaçlarımız olan gıdayı karşılayamıyoruz. Gıdayı karşılayamadığımız için, sermayeye ve devlete entegre bir hayata güvenmediğimiz için, insanlar bugün evlerinda makarna, gıda malzemeleri istifliyorlar. Neden? Çünkü devlete güvenmiyorlar. Biliyor ki devlet, açlıkta, kıtlıkta, pandemi de kendisine dürüst davranmayacaktır. Kendisini sömürecektir. O yüzden insan tarihsel hafızasını ayık tutuyor. Oysaki evinde bahçesinde ya da balkonunda bugün gıda üretebilmiş olsaydı insanlar bugün devletten hiçbir talepleri olmazdı. Bu durumda sorgulanması gereken devletin imkan olarak sunduğu unsurlardır” şeklinde konuştu.   DEVLET ÖZYÖNETİM İLAN ETMİŞ!   Yerel üretim ve yerel ekonominin bu süreçlerde çok önemli bir yere sahip olduğuna vurgu yapan Sucu, şunları söyledi: “Yıllarca bizler özerklikten, özyönetimden bahsettik. Salgın özyönetim ilan etmiş. Devlet eliyle bu özyönetim şu an devreye sokulmuş durumda. Özyönetim pratiği uygulanıyor. Amed Amed’ten besleniyor. Amed kendisinden kaynak yaratmaya çalışıyor şu an. Çünkü dışarıya çıkması yasak. Urfa Urfa’dan besleniyor. Çünkü dışarıya çıkması yasak. Bugün bu devlet eliyle yapılınca suç değil de, Kürt halkı bunu isteyince suç sayanlar, çok değil 3-5 sene sonra yaptıkları pratik nedeniyle yüzlerine tükürülecek. Çünkü doğada bir özyönetim ve özerk pratik işler var. Yani doğada hayvanlarda bu kadar gezme ve tüketim kültürü yoktur. 3 saatte bir kıtadan başka bir kıtaya gitme pratiği yoktur. Bu pratik sadece insana mahsustur. İnsan bu kadar hızlı bir yaşam içinde olduğu için tüketim içerisindedir. Ve tüketim en son kendi kendini bitirmesine yol açacaktır. Sayın Abdullah Öcalan’ın da bu konuyla ilgili hem demokratik ulus hem demokratik moderniteyi kapsayan paradigmalarında işaret ettiği gibi, yerel kaynaklardan beslenmek, yerle kaynaklardan yerel enerji yaratabilmek -aynı zamanda yerelin ürettiğini öncelikli olarak o coğrafya da tükettirmek- çok doğru bir pratiktir.”    ‘HALKLAR TOPRAĞI İŞGAL ETMELİDİR’   Bu süreçlerde köylerin çekici geldiğini, ancak insanların bulundukları yeri yaşanabilir kılmaktan ziyade gittikleri yerleri yok etmeye yatkın olduklarını sözlerine ekleyen Sucu, köylere, şehir yaşamanın üzerlerinde yarattığı tahribatla gitmeleri halinde, köylerin şenlikli toplumu, kültürü ve doğasını da talan edileceğini vurguladı. Köye gitmekten ziyade herkesin bulunduğu ortamda üretim yapmasını daha doğru ve nitelikli bulduğunu kaydeden Sucu, “Belediyenin ve devletlerin el koyduğu toprak parçalarını halklar işgal etmelidir. Çünkü devletler oraları kendi şirketlerine peşkeş çektiği için, oralar toplumdan uzak bir şekilde sadece sermayeye hizmet ediyor. Bu nedenle Amedliler Amed’te, Trakyalılar Trakya’da, Egeliler Ege’de kendi bulundukları alanları, şu an yaşadıkları konutları, parkları, bahçeleri bir üretim mekanizmasına sokmalıdırlar. Yerel olarak doğaya zarar vermeden kendi kendimize yetebiliriz” dedi.   ‘KÖYE GİTMEYE GEREK YOK’   Köylerin kendi kendine yettiğini ifaden eden Sucu, şunları kaydetti: “Bizler doğrudan köylere girersek şehrin kirliliğini ne yazık ki oralara aksettirmiş oluruz. O yüzden köye gitmeden önce insan yoksunluk içinde kalmayıp olduğu yerde üretmesi gerekir. Oturduğu binada, oturduğu sitenin bahçesinde tarım yapabiliyorsa, meyve ekebiliyorsa, komşularıyla şenlikli bir ilişkiye sahipse, kendi kültürünü komşularıyla birlikte yaşatabiliyorsa, komşularıyla yardımlaşma kültürü içerisindeyse, bu insan üretkendir. Köye gitmesine gerek yoktur.”    ‘BİLGİNİN İKTİDARI HER YERİ TALAN ETTİ’   Salgınla beraber sağlık sistemlerine ve bilime yaklaşım konusunda değişimlerin meydana geldiğini kaydeden Sucu, “Sümerlerde ve neolitik dönemde, bilgi herkes içindi. Herkes o bilgiye sahipti. Herkes kendi kendini iyileştirebilme kapasitesine sahipti. Burada iktidarlaşmış bilim ulvileştirilirken, aynı zamanda bireyi de köreltir. Ve toplumun bütün kesimlerini köreltmiştir. Toplum aciz bir hale gelmiştir. Artık bilim kısırlığını tüm açıklığıyla gösterdi. Üretemez, çünkü toplumdan uzaktır. Çünkü kendini bir tahakküm aracı olarak ortaya çıkarır. Bilginin iktidarı, şu an dünyadaki her yeri talan etmiştir. Bu nedenle halk bu pandemiyle birlikte bilimin devlet egemenliğindeyken hiçbir şey üretmediğini görmüş durumda” dedi.