Türkay: İklim krizine karşı ekolojik paradigma imkansız değil 2021-09-24 09:02:25 ANKARA - Sınırsız üretim ve tüketimin karşısında demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaşamın imkansız olmadığına dikkati çeken ekoloji aktivisti Koray Türkay, “Bu inşa için hızlı adımlar atmak zorundayız” dedi. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (DMÖ) son 50 yılı kapsayan araştırma raporuna göre 1970’ten bugüne hava koşullarından kaynaklı doğal afetlerin sayısında 5 kat artış görülürken, afetlerde 2 milyon insan hayatını kaybetti. DMÖ’nün belirttiği artış ve can kayıplarının nedeni olarak iklim krizi, küresel ve yerelde alınmayan tedbirler ve sermaye-ekoloji ilişkisi gibi durumlar gösteriliyor.  Ekoloji Aktivisti Koray Türkay, iklim gündemi ve ekolojik sorunların çözümüne ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.   İnsanlık tarihinde kayıt altına alınabildiği kadarıyla şahit olmadığı kadar küresel anlamda ortalama sıcaklık artışının olduğuna dikkati çeken Türkay, bunun sınırsız üretim ve tüketim sonucu ortaya çıkan bir sorun olduğunu söyledi. İnsanlık ve yerkürenin kapitalist modernitenin ortaya çıkarmış olduğu iklim kriziyle karşı karşıya olduğunu vurgulayan Türkay, “Karbon salınımı sıcaklık artışında çok temel bir etken. Karbon salınımı en fazla üretim araçları vasıtasıyla, sanayinin sınırsız üretimiyle gerçekleşiyor. Aynı zamanda fosil yakıt araçları ve endüstriyel hayvancılık bunun en önemli sağlayıcılarından. Sadece karbon salınımı değil aynı zamanda ormansızlaştırma politikaları da krizin temel etkenlerinden. Bunların tamamına baktığımız zaman plansız ve programsız ekonomi politikalarının sonucunda yeryüzünün en büyük ihtiyacı olan yaşanılabilir sıcaklık seviyesinin büyük bir tehlike altında olması durumuyla karşı karşıyayız” diye konuştu.    PARİS ANLAŞMASI YETERSİZ   Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan ve 2016 yılında yürürlüğe giren Paris Anlaşması hakkında değerlendirmelerde bulunan Türkay, “Krize karşı önlem olarak önümüze koyulan Paris Antlaşması’nın tüm gerekliliklerinin yerine getirilmesi bile bugünkü felaketlerin önüne geçemiyor. Bu anlaşma tamamen kapitalizmin kendisini kurtarmasına yönelik bir bakış açısından ibaret. Çünkü şunu çok iyi biliyorlar, iklim krizinin durdurulabilmesi, kapitalist modernitenin de durdurulması anlamına geliyor. Bu tabii ki devletler için şu an tercih edilebilir bir durumda değil” dedi.    İKLİM MÜLTECİLERİ   Az gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerde afetlere dair planlamaların olmadığını dile getiren Türkay, şöyle devam etti: “Buralardaki en büyük tehlike iklim ilticası. İnsanlar içilebilir su kaynaklarının tükenmesi ve bununla birlikte kuraklaşan topraklardan göç etmek zorunda kalacak. Bu göçlerin yönü ise tabii ki gelişmiş ülkelere doğru olacak. Ege ve Akdeniz sularında hayatını kaybeden Afrikalı, Ortadoğulu insanların sayısı bilinmezken, bunların daha büyük boyutta yaşanabileceği bir döneme girdik. Önümüzdeki yıllarda ilticaların çoğalmasıyla bu afetleri daha şiddetli yaşayacağız.”    Buzulların erime hızının çok hızlı ilerlediğini de sözlerine ekleyen Türkay, çok uzun olmayan zaman diliminde özellikle kıyı şeritlerinin ve deniz seviyesinin altında olan yerlerinin sular altında kalmasını beklediklerini, bununla beraber Hollanda, New York gibi şehirlerde yaşayan insanların da göç etmek durumunda kalabileceğini söyledi. Türkay, “Bir yanıyla kıyı sahillerde yaşayan insanlar göç etmek durumunda kalacak. Aynı zamanda kuraklığın ortaya çıkardığı yaşanamayan topraklardan yaşanabilir havzalara topraklara göç söz konusu olacak” diye aktardı.    DUVAR ÖRÜLÜYOR   Savaş gerçekliğinden dolayı halihazırda göç almış ve almaya devam eden gelişmiş ülkelerin iklim mültecilerini de sınırlarında istemeyeceğini dile getiren Türkay, şu ifadelerde bulundu: “Amerika bildiğiniz gibi Meksika sınırlarına bir duvar ördü. Türkiye ise yine Suriye’nin kuzeyi Rojava’ya duvar örüyor. Bu duvarlar sadece güvenlik sorunu ile alakalı değil. İklim krizinden kaynaklı ortaya çıkabilecek göçleri de engellemek adına örülüyor, bunu böyle okumak gerek. Bu kriz gerçekten insanlığın birbirine düşmesine neden olabilecek büyük bir sorundur. Ancak iklim krizini zirveye çıkaran kapitalist ülkeler, dünyaya karşı olan öz sorumluluklarını üstlenmiyor bunun yerine sadece kendileri için önlemler alıyor.”    ARAP ÇÖL İKLİMİNE DOĞRU   İklim değişikliğinin hem evrensel hem de yerel anlamda günümüzdeki ve gelecekteki muhtemel etkilerinden bahseden Türkay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Örneğin Ankara’nın yakın çevresinde geçen yıl daha önce hiç görülmemiş kum fırtınaları görüldü. Bu yıl ortaya çıkan manzarayı anlatmaya bile gerek yok. Orman yangınları, Karadeniz’deki sel felaketleri pratikleri karşımızda. Benim gördüğüm kadarıyla önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız en büyük sorun kesinlikle kuraklık. Özellikle İç Anadolu Bölgesi’nin Arap çöl iklimine doğru sürüklendiği gerçekliği aşağı yukarı bütün ekolojistlerin, bilim insanların hemfikir olduğu bir konu. Bu durum gıda özelinde tahıl fiyatlarının da çok ciddi bir biçimde artmasına sebebiyet verecek.”    YENİ BİR DEMOKRATİK MODERNİTE   Sınırsız üretim ve sınırsız tüketimin karşısında yeni bir demokratik modernitenin inşasıyla ekolojik-kadın özgürlükçü paradigmanın ortaya çıkarılmasının imkansız olmadığını vurgulayan Türkay, şunları dile getirdi: “Bu inşa için hızlı adımlar atmak zorundayız. Aksi takdirde kaos ortamlarının ortaya çıkışıyla toplumsal yaşam, büyük kırılmalar ve parçalanmalar yaşayacak. Çok radikal önlemler almadığımız her dakika daha fazla geç kalıyoruz. Dünya üzerinde fosil yakıtla çalışan 2,5 milyar otomobilin, otobüsün, uçağın durması gibi krizin nedensellikleri ile ilişki kurarak çözüm üretmek gerekiyor. Artık başka bir üretim biçiminin hayata geçirilmesi gerekiyor. Tabii ki bu kolay değil ama örneğin Hollanda en azından kendini kurtarmak adına fosil yakıt araçlarını önümüzdeki yıl tamamen ülkede yasaklıyor. Gelişmiş ülkeler bu tür önlemler almaya başladı fakat insanlığın en az iklim krizinin radikalliği kadar radikal önlemler alması gerekiyor.”   MÜCADELE İNSANLIK İÇİN ZARURİ    Ekoloji örgütlerinin geçmişten bugüne önemli bir tecrübe taşıdığını aktaran Türkay, “Ekolojistler, doğal yaşam savunucuları yıllardır edindikleri bu tecrübeyi toplumun geniş kesimleriyle paylaşmaya çalışıyor. Fakat ekoloji mücadelesi belli bir kesim için değil, bu mücadele ekolojiyi yok eden Kapitalist Modernite’nin öznelerine karşı tüm insanlık için zaruri bir görev. Bunun pratiğini Kaz Dağları’ndaki irade ve topluma yansıyan farkındalık ile gördük. Biz yaşamı sadece kendi bahçemizden almıyoruz. Dünya bu konuda evrenseldir. Dolayısıyla şu an Dersim’de yanan ormanlar herkesin sorumluluğundadır” diye konuştu.    ‘YA BARBARLIK YA DEMOKRATİK YAŞAM’   Beslenme biçiminin iklim üzerindeki etkilerinden de bahseden Türkay, şunları söyledi: “Endüstriyel hayvancılığın zararları ortadayken bence besleme politikalarında değişikliğe ihtiyaç var ama bu köklü bir bilinç ile mümkün. Yani insanların, vegan-vejetaryen olarak beslenmesi veya en azından endüstriyel hayvancılıktan vazgeçerek yine küçük ölçekli doğal-ekolojik eksenli bir hayvancılığın yeniden inşası gerek. Bu tabi bir yapı bozumu gerektiriyor, yani insanlığın devrime ihtiyacı var. Bu devrim kolay görünmüyor ama biz en azından toplumdaki çelişkilerinin yoğunlaşmasıyla birlikte radikal dönüşümleri gerçekleştirme zorunda olduğumuza dair toplumu ikna edebileceğimiz bir sürecin olabileceğini görmeliyiz. Ya barbarlık ya demokratik yaşam demek gerekiyor, ekolojik bir yaşam olmaz ise gerçekten ortaya bir barbarlık çıkabilir.”    Yaşanan ya da yaşanılması olası olan krizlerin durdurulabilir olduğunu belirten Türkay, “İklim krizine neden olan sıcaklık artışı ve bu ısınma 1,5 derecede şu an, bunun artması durdurulabilir. Durdurulabilirse bu göçler, bu ilticalar korktuğumuz boyutlarda olmayabilir” dedi.